19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Hepimiz artist olalım mı?

Çok acil bu jargonu öğrenmeliyim…

Pek beceremeyiz ama pekte zor olmasa gerek.

Sinemaya gidiyorum, yerli yabancı fark etmiyor aynı jargon…

Duyunca millet kıkır kıkır gülüyor…

Tiyatroya gidiyorum aynı jargon.

Millet yine kıkır kıkır…

Maçta ise korno halinde aynı jargon..

Millet zevkten dört köşe..

Son yıllarda edebiyatta da aynı jargon var.

Hatırlayın bir TV spikeri “vay canına sayın seyirciler” demişti şöhret olmuştu. Aslında masum bir sözdü nede eleştirilmişti garibim..

Şimdi TV ekranlarında naklen yayın;

“Ananı al git, artistlik yapma lan”

Bunu kim diyebilir…

Bunu eğer bir başbakan söylerse tribünde küfür eden garibana hiç bir şey diyemezsiniz…

Diyen olursa Türkiye’nin en cahil adamıdır bilesiniz.

Bu Türkiye’deki siyasi yozlaşmayı göstermiyor..

Görünen o ki yozlaşma çoktan devrini kapatmış artık daha alt düzeyde seyretmeye başlamış.

Sokak ağzıyla konuşan bir başbakan düşünün.

Bunların hepsini çok iyi bilebilirsiniz, ama ulu orta kullanmaya hele hele bir vatandaşa söylemeye hakkınız yok.

Bir çok ünlü tandım…

Hepside son derece nazik ve zarif insanlardı…Nezakette kusur etmezler, konuşurken insanlar hayran hayran onları dinlerdi.

Yaşamları boyunca da hiç ağızlarından kötü söz çıkmadı.

Ama dost olabildiğim bazılarıyla en müstehcen fıkraları anlatır bildiği argo kelimeler peş peşe sıralardı.

Söyleme istedikleri; bende halktan biriyim demek miydi, yoksa içinde gizlenen ikinci kimliğin dışa vurumu mu?

Bence ikisi birden…

Ama yine de o kişiler bunları bastırmayı becerebilmiş kişilerdi.

Bu bir eğitim işidir..

Eğitim derken, okul sıralarında geçirdiğiniz yılları kastetmiyorum..Elbette onun da önemi vardır ama, önemli olan toplumsal eğitimdir. Aile içi eğitimdir.

Bir başbakanın böyle ulu orta tv ekranlarından küfür etmesi toplumların bir adım daha geri gitmesine neden olacaktır.

Hoppala demeyin..

Siyaset toplumsal bir konudur. Toplumlarda ahlaki seviye düştükçe kültür erozyonun uğrarsınız. Kültür erozyonu, sizin ekonomi ve toplumsal gelişmenizi engelleyen en önemli faktördür. Ahlak ve kültür konusunda zafiyeti olan toplumlara bakın. Hatayı yaptığı anda batar.

Bunun bugünlerdeki en tipik örneği Danimarka örneği.

Sınırsız özgürlü adına; tüm değerlere saldıran ahlaki bir çöküntü içinde olan bir Danimarka…

Bugün içine düştüğü çıkmaz için Türkiye’den yardım istiyor.

Ve yine içindeki bunalımı çözebilmek için AB’yi devreye sokuyor ve Dünya Ticaret Konseyi’ne “Bana yardım et. Batıyorum” çağrısı yapıyor.

Bir koşutluk üretmekten yana değilim, ama siyasetçilerin aynı zamanda bir “Kanaat önderi” olduğunu kabul etmek zorundayız. Eğer “kanaat önderi” vatandaşına karşı böyle davranıyorsa, bürokratın yapacağı karşısındaki vatandaşı “daha kötü azarlamak”, üniformalının da “daha sert” davranmak olacaktır..

Ama TV ekranlarında gördüğümüz o değildi.

Bireysel davranmak zorunda kalan küçük çiftçi, “ben ona sayın başbakan dedim, o ban alan dedi. Benimle konuşmaya tartışmaya cesareti yok.” Bunu söylerken itekleyen polisler bile ona kaba davranmamaya çalışıyordu.

Eğer TV ekranlarından polislerin dudakları okunabilseydi eminim ki; “haklısın uzatma” sözünü duyacaktık.

Aslına bakarsanız hak arayıcısı çiftçi, aslında bir sivil toplum örgütü kurbanı.

Çünkü o ifadeleri Mersinli çiftçi nin değil sivil toplu örgütlerin söylemesi gerekirdi. Eğer sivil toplum örgütleri bir şey üretemiyorsa, vatandaş kendi başının çaresine bakacaktır...

Dikkat edin bu bir anarşi ortamıdır. Birysel tepkiler, ifade özgürlüğü adı altında sınırsızlık ve sorumsuzluk toplumsal dejenerasyona ve anaşizme sürükler..

Örgütlü toplum olmadığınız taktirde böylesi bireysel hakaretlere maruz kalır sadece işin “magazin” yönünde takılıp kalırsınız..

Bu olay birkaç gün içinde unutulup gidecektir..

Başbakan Kasımpaşalı.

Sanırım bu durumdan en çok mağdur olanlarda Kasımpaşalılar…

Onların jargonunda güçsüze hakaret yoktur..

Bu davranış insanın kendisini disipline edememesidir.

Kendini disipline edemeyen bir başbakanın bu ülkeye verebileceği bir şiyinde olduğun sanmıyorum..

Zaten bu disiplinsizlikte oradan kaynaklanıyor…

“Bir kısım medya”nın zoruyla bir şeyler yapmış gibi göründü, ama “şapka düştü, kel göründü”

Durum şimdi ortada..

Önce mal beyanı tartışması, sonra sırça köşk inadı ve birde illaki erken seçim tartışması..

İktidar olamadan ve hiçbir şey yapamadan gitmek…

Türban duruyor. Her adım türbanlıyı bir adım daha geri götürüyor.

İmam Hatip Lisesi, çocuklar neredeyse imam bile olamayacak artık.

Mal beyanı ise pekte inandırıcı olmadı.

Olası bir seçim, eğer manüple edilmezse –ki bu çok ciddi bir konudur bunu daha sonra mutlaka tartışmalıyız. Bunu Türkiye tartışmalı- AKP adına hüsran olacaktır…

Mersinli çiftçi Sayın Erdoğan’a bunu hatırlattı. Artık arkada yeterince kalemşör ve medya desteği de yok …

Siniri bundandır…

Bu satırları yazarken bir arkadaşım şöyle dedi..

-Abi Başbakan’ın eli bitmiş okeye dönüyor..

Ne anlam geliyor… Düşünün…
Yayın Tarihi : 13 Şubat 2006 Pazartesi 17:16:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?