28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Kemalizmi yeniden gündeme almak…

Pazartesi günü (16 Ocak 2006) İzmit’teydik..

Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti (KGC) Başkanı sevgili Volkan Yüksel davet etti..

16 Ocak Türk Cumhuriyet tarihi için önemli bir dönüm noktası…

Mustafa Kemal Cumhuriyetin ilanından önce İzmit’e gelip, İstiklal Savaşyına destek veren gazetecilerle uzun bir toplantı yapmış…

Bu konuyla ilgili bir panel var…

Panelin konuşmacıları ünü Türkiye sınırlarını aşmış uluslararası bir gazeteci Leyla Umar, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Hülya Yengin ve Mehmet Aycan’dı. Yani ben…

Oturumu da Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Ertuğrul Kazancı yönetti..

Panel Yüksel’in açılış konuşması ile başladı. Daha sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç günün önemini belirten bir konuşma yaptı… Kocaeli Valisi Erdal Ata toplantı ile ilgili önemli noktalara değindi..

Toplantıya katılım oldukça yüksekti…

Böylesi bir organizasyonu gerçekleştirdiği için genç meslektaşım Volkan Yüksel’i kutluyorum…

16 Ocak Kocaelili gazeteciler için bir basın bayramı sanki… Onurlular ve haklılar..

Ben toplantıda yaptığım konuşmada Atatürk’ü farklı bir çerçevede değerlendirmeye çalıştım.

Anlatmaya çalıştığım konu Kemalist felsefenin yeniden tartışılması ve bir konsepte oturtulması.. Sanırım sizlerde bu görüşlerimi paylaşırsınız:

Konuşma anlatmaya çaba harcadığım konu şöyleydi:

“Türkiye zor bir virajdan geçiyor. Ulu önderimizin hedef gösterdiği laik yaşam biçimi bugünlerde çokca tartışılıyor..

16 Ocak’ı önemli kılan ne?

Mustafa Kemal 16 Ocak’ta İzmit’e gelmiş ve bazı İstanbul gazetelerinin başyazarları ile tam 5.5 saat görüşmüş… Onları gelecekle ilgili bilgilendirmiş…

Gazeteciler Mustafa Kemal'e her soruyu özgürce sormuşlar..

O gazeteciler daha sonra İstanbul’a döndüklerinde, Mustafa Kemal için övgü dolu yazılar yazmışlar.

Şimdi burada ilginç bir soru daha var… İzmit İstanbul arası o dönemlerde de pek uzak değil…

16 Ocak 1923 günü Mustafa Kemal İzmit’e kadar geliyor, İstanbul’lu gazetecileri neden burada kabul ediyor…

Hatırlarsanız Mustafa Kemal 1 Temmuz 1926 yılana kadar İstanbul’a hiç gitmedi…

Oysa Ata’nın ilk heykeli 1925 yılında Sarayburnu’nda dikilmişti..

Aslına bakarsanız, bu basın toplantısı iletişim zaferidir…

Etnik yapısı karışık olan bir kenti yeni bir devlete için hazırlama projesidir ve başarılı olmuştur.

Çünkü bu toplantıdan sonra bu gazeteciler aylarca Mustafa Kemal ve ideallerinden övgüyle söz etmiş, toplumu yeni koşullara hazırlamıştır..

Mustafa Kemal, İstanbul’daki azınlıkları incitmemek için mi yaptı çok bilinmez ama büyük bir ihtimalle öyledir. Mustafa Kemal, böylesi bir nezaketi ve siyasi olgunluğu gösterecek devlet adamlığı erdemine sahiptir…

Bu görüşe katılmayabilirsiniz..

İşte Mustafa Kemal’i Mustafa Kemal yapan erdemlerden biri budur…

Ben asker Mustafa Kemal’e saygı duyuyorum…

Atatürk’e sevgim büyük… Ama bu ismin giderek yıpratıldığını gördükçe de kahroluyorum…

Her şeyin altında bir Atatürk aramak bu isme yapılabilecek en büyük saygısızlıktır..

Zaten bunu bilen karşı güçler atağa geçtiler… Birde iç dünyamızdaki anti Atatürkçüler saldırıya geçti. Her alanda Mustafa Kemal’i ve Atatürk’ü eleştiriyor, hatta hatta “Atürkçülüğü yeni akım bir gericilik gibi gösterme” gayretleri içine giriyorlar...

Ama bir şey henüz gündeme gelmedi… Avrupalı çoktandır sözünü ediyor da bizimkiler henüz uyanmadılar..

Ben siyasetçi ve siyaset felsefecisi, Mustafa Kemal’e olağan üstü bir hayranlık duyuyorum…

“Sıfır Noktası” kitabımda şu soruyu sormuştum;

“İlk Büyük Millet Meclisi hangi devletin meclisidir. Ankara hangi ülkenin başkentidir”

Mustafa Kemal ülkesiz bir İsyan Meclisi kurmuş ve Anadolu Bozkırları’ında ülkesiz bir başkente konuşlanmıştır…

Bu meclis Ankara’nın en zengin bakkalı Vehbi Koç’ün dükkanından gelen peynir ekmekle karnını doyurmuştur. Ve bu meclis okur yazar bir katip bulamadığı için yine Bakkal Vehbi Koç’un tuttuğu meclis zabıtlarını tarihe geçirmiştir.

Ve o meclis sıfır ekonomi, sıfır bilgi birikimi ve 1280 hristiyan misyoner okuluna karşılı sadece 250 müslüman okuluyla dinsel inancını koruma savaşı vermiştir…

Ve Lozan’da Türkiye’nin laik bir devlet olduğu savıyla bu misyoner okullarını kapatmayı başarmıştır.

Bu satırları da anti laikler lütfen bir yerlere not etsinler…

Ve bu meclisin en sert eleştirilen kişisi Mustafa Kemal’dir..

Ama o Mustafa Kemal yine bu meclisin lideridir…

O öylesine bir siyaset felsefesini oturtmuştur ki, 10. yıl nutkunda “Az zamanda çok işler başardık… Başaracağız da” demek gücünü kendisinde bulmuştur..

Bırakın İstiklal Savaşı yıllarını Lozan sonrası Türkiye’yi düşünün… Hayal edin…

Ben çocukluk yıllarımdan kağnıyı hatırlıyorum… En büyük zevkimiz gördüğümüz otomobillerin plaka numaralarının koleksiyonunu tutmaktı…

Şimdi bu ülkeye bakın…

Bunu hangi siyasi felsefe gerçekleştirdi..

Kapitalizm mi?

Türkiye’de kaptalist yoktur, sadece zengin vardır… Zenginimiz sanayici, iş adamı olmayı daha yeni öğreniyor..

Liberaliz mi?

Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dediler…

Denedik… Önce hayali ihracatçılar türedi, sonra hortumcular…Bu fukara insanların 150 milyar dolarını ceplerine indirdiler.

Etniseye ayrıcalık ve azınlık hakları mı?..

Hani demokrasinin olmaz ise olmaz dedikleri şey…

Buyrun, PKK’yı alın başınıza çarpın… 30 bin canın kanını nasıl ve kime anlatacaksınız onu düşünün…

Hangi demokrasi 30 bin canın alınmasını ister…

AB yöneticileri şöyle diyor…

“Mustafa Kemal’in resimlerini duvarlardan indirin. O zaten hep yanlış yaptı”

Peki sana ne?

Çünkü AB yöneticisi biliyor ki, Türkiye’ye dikte ettirdikleri demokratik haklar değildir…Çünkü o adamlar biliyor ki eğer Kemalizm bu ülkede iyi öğrenilirse. O uyguladıkları sözüm ona demokratik zorlamaların, hiçte demokratik olmadığı anlaşılacaktır..

Çünkü o adamlar biliyor ki; Mustafa Kemal

“Bağımsızılık benim karekterimdir” i bize öğretmiştir…

Eğer siz bunu hatırlarsanız bazı yeni yapılanmaları yeniden masaya yatırmak zorunda kalırsınız..

Çünkü o adamlar biliyor ki; Mustafa Kemal

Çağdaş uygarlığı hedef göstermiştir. “batıyı veya AB’yi değil”

Ve Mustafa Kemal “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyerek özgürlüğün temel felsefesinin altını çizmiştir…

İşte bu sözde bir çok siyasi yapıyı yeniden revize etmemiz gerektiğinin altını çizmektir.

İşte, buda onların işine gelmiyor...

Mustafa Kemal “yurtta barış, Dünya’da barış” felsefesini geliştirmiştir..

Oysa medeni batı ikinci dünya savaşını yapmış bir soykırımı gerçekleştirmiştir…

O günden bu yana yapılan savaşları bir düşünün..

Eğer o felsefe dünyayı düstur olsaydı, bugün Irak’taki vahşet yaşanır mıydı?

Bu gün Atatürkçülük kavramını alaya almaya başladılar..

Bunda bazı art niyetli ve kimi zaman da bilgisiz kişilerin Atatürk adını paravan olarak kullanmasının payı büyük…

Şimdi sıra Kemalizme ve Mustafa Kemal’e geldi…

Türkiye’de her nedense sadece asker Mustafa Kemal öğretiliyor..

Siyaset bilimcisi, felsefecisi Mustafa Kemal’den kimse söz etmiyor…

Etmiyor çünkü, dünyanın yeniden paylaşıldığı, bu nedenle insanların gırtlandığı bir dünyada Hedef “yurtta barış, dünya’da barış” felsefesini üreten bir kişiden elbette hoşlanmayacaklardır…

Eski ABD Dışişleri Bakanı Bayan Albrait, kadın hakların savunurken şöyle diyor…

“Atlantiğin ötesinde bir siyasetçinin 70 yıl önce söylediği gibi nüfusun yarısını eğitip yarısını cahil bırakarak bir şey üretemezsiniz”

Sayın Dışişleri Bakanı her nedense bu sözün önemini kavrıyor ve dünyaya mesaj olarak veriyor da felsefecinin adının vermiyor…

Acaba neden… Bir düşünelim…

Çünkü “bağımsızlık benim karekterimdir” sözü öncelikle Atlantiğin ötesindeki bu dostumuzun işine gelmiyor…

Türkiye insanı Kemalizm felsefesini iyi bilmiyor

İşte bu nedenledir ki Türkiye’de Kemalizm tartışmaya açılmalı, Kemalist felsefe sokaktaki insana öğretilmelidir..

Türk bilim adamlarını bu felsefeyi Türkiye’ye öğretmeye davet ediyoruz…

Göreceksiniz, Türkiye çok kısa bir sürede Kemalizm ihraç eden bir ülke olacaktır…

Çünkü dünyanın buna ihtiyacı var..

İşte o zaman biz Mustafa Kemal’in bıraktığı bu ülkeye gerçek anlamıyla sahip çıkacağız…”

Bizim görüşlerimiz böyle…

Siz nasıl düşünüyorsunuz?
Yayın Tarihi : 18 Ocak 2006 Çarşamba 04:56:12


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Ömer Esirgemez IP: 213.243.12.xxx Tarih : 19.01.2006 10:17:03
Atatürk' ü ve Atatürkçülük' ü kişisel olarak her dönemde adam gibi adam olma; toplumsal olarak da tarih karşısında geçmişinden utanmayacak, eziklik duymayacak bir sahnede yer alma becerisi olarak algılıyorum.Çıkarcılar ve iki yüzlüler her iki grup içinde de yer almak istemezler.Çünkü yarına bırakılacak bu erdemlerin onların karnını doyurmayacağı inancını taşırlar ve her türlü etik değeri çıkarları uğruna yozlaştırmayı mübah sayarlar.Bunun önüne geçebilmenin yolu bilimsel yöntem ve bulgularla sağlanabilir.Onun için Atatürk "Hayatta en doğru yol gösterici bilimdir." sözünün kural kabul edilmesini dilemiştir.Bilimsel ve teknolojik hiç bir bulguya katkısı olmadan bunlardan hoyratça yararlanan insan kalabalıklarının mensubu olmak da adam gibi adam olamamanın ezikliğini duymamızı gerektiren bir haldir.Olması gerekenlerle olanlar arasındaki uçurumu gördükçe üzülmemek elde değil. Ama söz konusu anlayışın bu topraklarda çimlenmesini engellemek artık mümkün değil.Fizikel büyümemiz nasıl gözle görülür hale gelmişse düşünsel gelişmemiz de büyümektedir, büyüyecektir.Çünkü Atatürk, insanımız için,aklın köleliğini kaldırarak en büyük eserlerinden birini ortaya koymuştur.Bu anlayışı saptırmanın ya da saptırmaya çalışmanın uzun vadede yararı olmayacağı artık görülmektedir.Binlerce yıl sonra insanlık adına yapılanlar sıralamasında da M.Kemal Atatürk adının üst sıralarda yer alacağına olan inancımla O'nu hayır dualarımla yad ediyorum.

nedım kartal IP: 193.140.144.xxx Tarih : 16.11.2006 18:28:27
aynen katılıyorum ve size saygılarımı sunuyorum..bu vatanı iç ten yıkamayacaklarını çoktan anladılar.bu yüzden de iç karışıklık seklınde yıkmak ıstıyorlar..bu ulkeını aydınlara sahıp olması lazım. bunun için de cok calısmamız lazım.. meslegınızde basarılar dılerım..