28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Lise cinayetleri ve 68 sendromu...

Son günlerde Türkiye’nin gündemi değişti..

Aslında değişmedi…

Çoktandır vardı…

Bunun adı toplumsal travmadır.

Hatırlayınız Malatya Çocuk Yuvası’ndaki dehşet kareleri hepimiz kanını dondurmuştu.

Şimdi gencecik çocuklar birbirini bıçaklıyor vuruyor…

Önceleri “getto” “varoş” iddiaları vardı..

Alt kültür-üst kültür hay huyaları arasında bir takım kenar mahalle ahalisi aşağılandı bittirildi…

Ne adına…

Koca koca entelektüel adamlar oturdular bunları tartıştılar…

Yani entelektüelizm adına…

Kimileri “varoş” larada üstlenmiş, “getto” çetelerinden bahsetti. Kimileri okul önlerinde uyuşturucu tacirlerinden…

Hep suçlu dışarıda arandı…

Alt-kültür suçlusu kimi zaman bulundu, ama infaz edilemedi…

Çünkü biri gitti, biri geldi…

Çünkü mafyalaşma öyle; polisiye tedbirlerle çözülecek bir şey değildir..

Önce onun yaşayacağı münbit toprağı yok edeceksin…

Yani yolsuzluğun, yani yoksulluğun kol gezdiği, yani yaşam kalitesinin düştüğü yörelerde ve günlerde, hatta yıllarda toplumun travma geçirdiğinin bilincine varacaksınız..

Birincisi bilim adamı olmanın ön şartı budur…

Entelektüel doğaldır ki eleştirecektir..Ancak eleştirirken sorunu doğru koymak zorundadır…

Yoksa yapılan “yergi” değil, sadece “sövgü” olur…

Bu yaşananların bir toplumsal travma olduğunu, bunun sonuçlarının da giderek ağırlaştığını fark etmek zorundayız…

Bunun sadece polisiye bir olay olduğunu söyleyerek olayı hafife almak büyük yanılgıdır…

Geçtiğimiz iki yıl içinde dünya ekonomik bir durgunluk yaşadı. Kimileri bunalım olarak niteledi bunu…

Türkiye ise ta 2000 yılından bu yana bu girdabın içinde.

Geçen yıl, dünya soluklandı, Türkiye’de pembe tablolar çizilmeye başlandı..

Yüksek perdeden nutuklar atılmaya başlandı…

Oysa şu hep göz ardı edildi…

Her travma sonuçlarını er geç ortaya çıkaracaktır…

Nitekim, Avrupa’da özelliklede de Fransa’daki ciddi öğrenci hareketleri var…

Doğal olarak oradaki geç nüfusun bunalımı ile Türkiye’deki genç nüfusun bunalımı aynı şekilde gelişmiyor…

1968 Baharı’nda yasakçı ebeveyine ve devlete karşı “yasaklamak yasaktır” diye sokağa dökülen ve mini bir anarşist (felsefi anlamda) dönem yaşatan Paris Gençliği’nin bu hareketi dalga dalga dünyayı sardı..

Bu dalga Almanya’da (Bader Manof) ve İtalya’da (Kızıl Tugaylar) örgütü ile teröre dönüştü..

Türkiye ise cehenneme gibiydi. Her köşeden onlarca fraksiyon fırladı. Bir ara ihtilal bile durumu dengeleyemedi.. 1978’lerde kan oluk oluk akmaya başladı.

Şimdi o dalga iyen Paris’ten yayılıyor..

Üniversite bazında ve sokaktaki işsiz adına bu dalga daha Türkiye’ye bu yansımadı.

Biz daha küçük, çözümü basit konularla uğraşıyoruz…

İlköğretim (ortaokul) ve lise çağında çocukların bunalımını bile çözemedik…

Bu kez Türkiye’de ekonominin oluşturduğu travma daha genç kuşağı vurdu…

Biraz da ailelerin ağır baskısı gençlerimizi isyan eden, karşı koyan yakan yıkan, bıçaklayan bir güruh konumuna getirdi…

Bu kavga alt kültür kavgası değil…

Değil, çünkü daha geçen gün İstanbul’un en zengin semtlerinden birinde Bahçeşehir’de Lise öğrencisi bir genç kız, hem de bir genç kız erkek arkadaşını karnını bıçaklayıverdi…

Yani kabadayılık özentisi, “Polat Alemdar” safsatası da iflas ettiği…

Elbette bunları bir rol model kabul etmek mümkün ama..

Kesin bir sonuç mu..

Bunu bir kabadayı kültürü olarak nitelemek mümkün mü?

Hangi kategoriye koyacaksınız…

Bu da mı hafife alınacak adli bir vaka…

Hayır…

Bir çok öğretmenle konuştum…

Söyledikleri şey çok ilginç…

Neden ilginç…Öğretmenlerin söylediklerini, yukarıdaki sentezle birleştirirseniz olayın vahametini anlayacaksınız..

Hatta olayın “Paris’teki isyancı genç inisiyatifin şark usulü bir tezahürü” olduğunu göreceksiniz…

Paris’teki genç iş güvencesi istiyor..

Türkiye’de genç gelecek istiyor..

Paris’teki genç üniversiteyi bitirdikten sonra girdiği işte geleceğini garanti altına alıncaya kadar kalmak istiyor..

Bu güvenceyi ortadan kaldıran yasaya direniyor..

Ya Türkiye’deki

Orta okulda ise önce iyi eğitim görebileceği bir lise istiyor; Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, vb gibi.. Aileler çocuğunun geleceği için ona baskı yapıyor, çocuğun parkta oynayacağı saate varını yoğunu harcayıp onu dershane gönderiyor…

Bu çocuktan sevgi bekleyemezsiniz…

Öğretmenler de bunu söylüyor zaten…

Birde öğretmenin yaşadığı travmadan kaynaklanan anlayış eksikliğini ekleyin…

Çünkü onlarında büyük bir bölümü 68 kuşağından eğitimli…

Kısaca …

Lisede okuyan genç ise üniversiteye girmek istiyor…

Oysa onun sırtında eğer var..Eğer üstünde önce aile, sonra dershane, ve de eş dost arkadaş ve toplumsal çevre var..

Genç ya üniversiteye gidecek; belki (!), o da belki geleceğini kurtaracak…

Bu genç insanın içinde yaşadığı travmayı düşünebilir misiniz..

O sinir küpüdür..

Biz koca koca adamlar sinirlerimize hakim olamıyoruz ve hepimiz hipertansiyon sahibi olduk..
Strese dayalı hastalıklar belimizi büktü..

Bir de bu gencecik insanın yaşım korkusuna bakın..

Yüklendiği negatif enerjiyi düşünün…

Dostlarıma da “düşünün” dedim düşündüler ve hatta hatırladılar…

Hepsi eskiden aynı durumları yaşadıklarını hatta “öğretmenleri ile problem (!)” yaşadıklarını söylediler..

Lisede okuyan gencin önünde sadece iki seçenek var, ya üniversiteyi kazanacak yaşamına “kalite katarak” devam edecek…

Ya da ara eleman olarak hep alt sınıf insanı olacak…

Siz böyle bir strese dayanabilir misiniz…

O genç de dayanamıyor….

Yani olay Milli Eğitim Bakanı’nın söylediği kadar “hafif adli vaka, münferit birkaç olay” değil…

Hele hele başbakanın bu konuda söyledikleri hiç mi hiç doğru değil…

Olay toplumsal bir trajedi…

Hem de çok derinden sarsan bir trajedi..

Bu tehlike çok büyük…

Hem de ülkenin geleceğini karartacak kadar büyük..

Yine de umudunuz yitirmeyin…
Yayın Tarihi : 31 Mart 2006 Cuma 18:26:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?