2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Sanal fırdöndü ve yarış atları

Bugün değişik bir konu…

Siyasetten uzak gibi görünen ama siyasetin tam göbeğinde…

Ekonomiden uzak gibi duran ama ekonominin temel direği…

Sosyal yapıyla pek bağlantısı ilk bakışta “ne alaka” dedirtecek cinsten ama, sosyal yapıyı oluşturan tek etken.

Birde entelektüel yapıyı bire bir ilintili bir konu…

Konu eğitim…

Aslında yanlış bir tanımlama yaptığımın farkındayım…

Biz eğitimi okullaşma olarak algılıyoruz…

Gerçekten öyle mi?

Eğitim okullaşma mı?

Okulların kapanmasın az bir zaman kala, yine çocuklar yarış atı gibi koştur babam koştur sınavlara hazırlanıyorlar.

Şimdi sınavı kazanacak ve fakülteyi bitirecek ve mühendis, doktor çıkacak.

Yani eğitimli birisi olacak…

Hayır sadece mühendis ve doktor çıkacak o kadar. Hiç te eğitimli olamayacak.

Şöyle çevrenize bir bakın, tarif ettiğim tiplerden bolca göreceksiniz…

Eğitim ne demek,

Bazı sözlüklerde eğitim sözcüğünün karşısında şu yazıyor: (Ali Püsküllüoğlu, Türkiye Türkçesi’nin en büyük sözlüğü)

Belli bir bilim dalında belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma,yetiştirme ve geliştirme işi…

Şimdi bu tanımlamaya bakarak, normal liselerin herhangi bir şey olmadığını, meslek liseleri ile üniversite kurumların birer eğitim kurumu olduğunu düşünmemiz gerekiyor..

Ama aynı maddenin devamında eğitim ise şöyle tanımlanıyor:

Yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme…

Birbirine temelde benzeyen ama sonuçları itibarıyla farklı iki tanım.

Bu çelişki sözcüklerin giderek tekilleşmesi ve bu tekilleşmeye karşın anlamlarının çoğullaşması gibi çapraşık bir sonuçtan kaynaklanıyor.

İlk tanımın adı, Öğrenimdir, zamn için eğitim ve öğrenim birbirine karıştığı için tek sözcükte toparlanıvermiş. Beyin tembelliğimiz öylesine doruklanmış ki elinizdeki sözcükleri bile çöpe atıp bir başkasını onun yerine ikame ediyorsunuz..…

Bir bilim öğrenirsiniz. Temelini kurarsınız…Eğer iyi bir öğretimden geçmişseniz o bilimi üretirsiniz. Bizde böylesi yok… Olması da mümkün değil. Çünkü bilim bir başka temel taşı ise bunun altı yapısının oluşmasıdır. Yukarıda anlattığımız beyin tembelliği ile bunu başarabilmek pek mümkün değil. Bilim üretebilmek için öne bilimin dilini üreteceksiniz…

Dilini üretemiyorsanız yaptığınızı iddia ettiğiniz bilim tıpkı “fason yerli sanayi” gibidir. Yani Türkiye’de var olduğu iddia edilen bilim “Fason”dur.

Eğitim kavramını ise 1960 yılların ortalarına doğru terk ettik. İyi vatandaş olma, toplumda dürüst davranma insanları sevme, saygı, nezaket, zarafet gibi kavramları çoktan unuttuk…

Yerin “maganda kültürü”nü geliştirdik, onu da birer “gizli mafya oluşumu” gibi örgütledik…

Etrafınıza bir bakın, kızlı erkekle cümle insan her yerde ulu orta hep bir ağızdan küfrediyor…

Neden…

Çünkü okullarımızda sadece yarış atı yetiştiriliyor…

Yarışı kaybeden sinirli, çünkü bugünün koşullarında geleceği belirsizleşmiş ve yok olmuş..

Yarışı kaybedeceğini önceden bilen ise daha yolun başında hafif tertip “mafya stajına” başlamış bile..

Örnek mi istiyorsunuz…Buyrun okullardaki şiddet olaylarına…

Bu tür olaylar genellikle nerelerde olur…

Eşitsizliğin ayyuka (en yükseğe) çıktığında, paylaşımcılığın toptan yok edildiğinde, yani vahşi kapitalizmin doruğa ulaştığında ortaya çıkar…

Türkiye’de emeklilerin yüzde 81.2’si açlık sınırın altında yaşıyor…

Nüfusun yüzde 90’ı orta sınıfın altına inmiş…

Bir de (a) kalite var(…!...)

Sınav maratonu geldi. Yine yüz binlerce genç sokaklara itilecek… Çünkü ÖSS’yi kazanamayacak.

Yine orta öğrenimde bir çok çocuğumuz hayal kırıklığı ile yaşama devam edecek… Çükü OKS’yi kazanamayacak…

Birileri hariç, onlar özel okul çocukları bilgisiz ama sadece sınava yönelik “genç loto dahileri” çünkü hem bol paralı okullarında, hem de çok paralı dershanelerinde, özel öğretmenleriyle “sanal fırdöndü” oynayacak ve kazanacak…

Oysa o sektörle harcanan para, gerçekten devlet okullarında hem eğitime, hem de öğrenime harcansaydı, Türkiye’de bir çok sorunu çözer miydik?

Geçen yıl bir yabancı konuk (UNESCO veya Dünya Bankası başkanı, şimdi hatırlayamıyorum), Türkiye’de sadece dershane sektörüne 5 milyar dolar harcandığını ve bu paraya yazık edildiğini, bu paranın okullaşmaya ve eğitime ayrıldığı taktirde bir çok sorun çözüleceğini söylemişti.

Elin oğlu görüyor da biz niye körüz…

Oturup bir düşünelim… İyi olur…
Yayın Tarihi : 7 Haziran 2006 Çarşamba 12:39:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?