18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Sosyal travmanın derin izleri

Bu hıza yetişemiyorum...

Yetişememin nedeni performansımın düşmesi değil...

Gündem öylesine hızlı değişiyor ki, hükümet erkanı hepsine birden yetişme sevdasına düşünce tüm sorunları ıskalıyor...

Aslında sorunların büyükçe bölümü dünden bugüne devir...

Ancak dün o sorunları üretenler onlardı, bugün çözmeye çalışıyorlar. Kendi kazdıkları kuyuya düştüklerini fark edince de, yeni sorunlar üretiyorlar...

Ertelene ertelene bir hal olan TCK 1 haziran’da yürürlüğe giriyor.

Yeni TCK birçok tuzakla dolu...

Hele hele artık yazı erbabının istediği gibi tuşlara basması söz konusu değil..

Söz konusu olursa da onu ayakta alkışlayın lütfen...

Hatta biraz da dua edin...

1970 yılında ustalarımızdan biri olan rahmetli Faruk Taşkıran’ın dönemin başbakanı için yazdığı bir yazıyı hatırlıyorum...

- Hoşgeldin Peron...

Biz güzel eşi Eva Peron’u daha yakından tanırız.

Filmler Eva için çekilmiş ve şarkıyı Eva söylemiştir...

- Benim İçin Ağlama Arjantin... (Don’t Cry for me Argentina)

İşte O Eva’nın karizmatik kocası Peron...

Peron, sosyal devleten, faşizmin doruklarına ülkesini taşırken ilk yaptığı iş basını susturmaktı...

Yine o yazıdan hatırladığım kadarıyla en önemli icraatı dönemin en önemli gazetesi "Le Prensa"yı kapatmak olmuştu...

Çünkü gazete, muhalefetin sesiydi...

Nedendir bilinmez ama aklıma o geldi...

Herhangi bir artniyet besliyorsam....!

Neyse aslında konumuz TCK değil...

Onun uzmanları var... Uzmanları var ama canı yanan biz oluyoruz...

Biz hep hukuk reformundan bahsettik, onlar TCK’yı değiştirdiler..

Aradaki farkı tefrik edemediler...

Sözcüleri de, iyi baskın yaptı doğrusu...

Konumuz TCK’nın bizzat kendisi değil...

Ama bir sosyal patlamanın sonuçları TCK ile ilgili...

Eğer bir ülkede sosyal dengeler bozulursa, en ilkel suç oranları doğal bir artış gösterir...

En ilkel suç hırsızlıktır...

Daha ilkeli yankesiciliktir...

En kötüsü dolandırıcılıktır...

En küstahcası tefeciliktir...

Bunu biraz daha ilkelleştirirseniz "kapkaç"ı...

Biraz daha vahşileştirirseniz "gasp"ı görürsünüz...

Bu sosyal durumla ters orantılıdır...

Ve son yıllarda bu sözü edilen olaylar rekor artışlar göstermiştir..

Sözünü ettiğimiz tüm unsurlar en vahşi, en ilkel şekliyle uygulanıyor...

Yollarda kadınlar yürürken kolundaki çantayı öldürme içgüdüsüyle kaptırıp kaçırtan nedir ?

İçindeki üç beş kuruş için mi?

Bu kadar çok olay kapkaç sürümünden kazanmak iç güdüsü mü?

O tefecinin, üç kağıtçının, dolandırıcının işi...

Toplumsal nefretin bu kadar doruğa ulaştığı günleri hiç hatırlamıyorum..

'Ekonomi düzlüğe çıktı' masalı okuyanlar, "kapkaç"ın tarihsel sürecini mi anlatacaklar ?..

Güneydoğu’dan çocuğunu İstanbul’a kapkaç yapmak için kiraya veren ailenin dramını ne ile anlatacağız ?..

Tam PKK işini çözdük derken (nasıl çözmüşssek) bu kez ekonomik gerekçelerle başlayan bu trajik olayın yeni uçurumlar yaratmaya başladığını görmeyecek miyiz ?..

Bunun "kökü dışarda" diyebilirsiniz...

Hatta organize olduğunu bile söyleyebilirsiniz..

Kökü içerde veya dışarda...

Ne farkeder...

Unutmayın sivrisinek sadece bataklıklarda ve sulak yerlerde üreyebilir..

Yani her haşerat için önce ortam gerekli...

Şimdi bu ortam mevcut...

Yani elimiz kolumuz bağlı oturmak zorunda mıyız?

Eskiden Karadeniz’de mevsimlik kiralık çocuklar için neler söylenirdi, şimdi nerelere geldik...

Son ekonomik krizden bu yana, sosyal dengeler iyice bozuldu, uçurum giderek büyüyor..

Ve yara sarılamayacak ve tedavi edilemeyecek kadar büyüyor...

Yakında her şey düzelecek sözünü duymak dahi istemiyoruz...

Yakında değil, şimdi düzeltin!..

Çünkü yakında bu nefretin sonuçları daha ağır olacak...

Korkumuz bu... 

Zira toplum katmanları arasında sadece ekonomik uçurum doğmuyor...

Sevgi ve saygı bir toplumun temel direğidir..

İşte biz bu direği yıkıyoruz...

Birbirini sevmeyen, hatta nefret eden insanlardan bir toplum oluşabilir mi?

Olursa ne olur..

Tüm soruların cevabını sosyologlar, toplumbilimciler vermeli...

Toplumu önce "kapalı" olanlar cennetlik, "açık" olanlar eğlencelik gibi ilkel ve tamiri güç bir uçuruma sürüklediler. "Yavuz hırsızcılık" oynayarak işin içinden çıkmaya çalışıyorlar...

Şimdi de TL, YTL avutmacası ile oyalıyorlar...

Cari açık deveye yüklenmiş, mihmandarlığını da kediler yapıyor...

Yara büyüyor..

Yarayı birileri kaşıyor...

Yakın bir gelecekte AB ve ABD kaynaklı şu sözleri duyacağınız emin olabilirsiniz...

"Türkiye bir üçüncü dünya ülkesidir. Toplumsal ekonomik farklılık her an bir patlamaya yol açabilir. Demokrasi her an tehlikeyi girebilir. Türkiye köktendinci bir devlettir."

Sonucu nu anlayın...

Bu kez teneke fırtınalar eser...

Zaten benzeri sözleri duymaya başladık bile...

Bir de buna benzer bir sözü Çiller-Erbakan hükümeti sırasında, ekonomik dengeler bozulma trendine girdiği günlerde dönemin Almanya Başbakanı Kohl’den duymuştuk.

Ne demişti:

"Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi. Kötendinci bir devlet.. Yönetimde de kökten dinci bir başbakan oturuyor..."

Bu sözlerden bir süre sonra ise 28 Şubat muhtırası geldi...

Ben hatırladım..

Hatırlatayım dedim...

Bu yarayı büyütmeden, bu "sosyal travmaya" dur deyin...

TCK çözüm değil bize, önce yargı sonra hukuk reformu lazım...

Bunu hukukçular, kendini hukukçu sanan avukat, savcı ve yargıçlara anlatsın...

Lütfen...

Yayın Tarihi : 11 Mayıs 2005 Çarşamba 12:44:03
Güncelleme :27 Aralık 2005 Salı 16:07:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?