7
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Türkiye’ye yeni felsefe gerekli

Tartışmak gerekiyor…

Tartışma kültürümüz gelişmediği için, yerimizde sayıyoruz…

Tartışarak ilerlemek mümkün mü?

İlk bakışta “abuk” gibi gelebilir…

Bizi geride bırakan şey aslında genel kültürümüzü ve kavramlarımızı tartışmamak..

Felsefesi olmayan toplumların gelişebilmesi pek mümkün görünmüyor…

Eğer bir yaşam felsefeniz varsa siyasi ve toplumsal kültürünüzü geliştirip teknolojik yeniliklere açık olabiliyorsunuz..

Galiba asıl tartışmamız gereken konu bu…

Geçen yazımda “asıl muhafazakarlık., ileriye dönük olmaktır” demiştim…

Eleştirildim..

Gelin isterseniz “muhafazakârlık tanımı” irdeleyelim.

Muhafazakarlık, “muhafaza etmekten” yani “saklamak, korumak”tan geliyor.

Peki neyi muhafaza edeceksiniz?

Elbette elinizde olanı ve geçmişte sahip olduğunuzu…

Bunlara sahip olduğunuzda, koruduğunuzda bunlarla mı yetineceksiniz….

Elbette hayır…

O değerlerinizi koruyacak, belki otantik bir misyon yükleyecek ve ileriye bakacaksınız…

Aile değerlerini, toplumsal varlıklarınızı koruyacaksınız…

Siyaseten size felsefi öncülük etmiş, liderlerinizin hareket noktalarını temel taşlarını koruyacak ve onların üzerine yeni bir gelecek inşa edeceksiniz…

Tarihi ben şöyle tanımlıyorum..

Tarih; dünü bilmek ve korumak, bugünü yaşamak, dün ile bugünün sentezinde yarın için üretim ve yaşam biçimini şekillendirmektir…

Hem muhafazakâr hem ilerici bir tanım gibi gelmiyor mu?

Türkiye’de kavramlar hep yüzeysel olarak ele alınmış altı nedense hiç doldurulmamış…

Dikkat edin hiçbir siyasi liderin, partinin ve hatta bilim adamının vizyonu yoktur…

Size hangisi bugüne kadar gelecekle ilgili planlar çizdi, hayallerini anlattı…

Bir tek Özal bu çerçeveyi çizdi ve iktidara geldiği günde unuttu…

Ancak o çizdiği vizyon bile Türk toplumunu harekete geçirdi. Bu toplum, Özal’ın muhalefetine rağmen bile 20 yılda çok büyük bir sıçrama gerçekleştirdi…

Hem muhafaza edecek hem de yeniliğe açık olacaksınız…

Sadece muhafaza etmek “yobazlık ve gericiliktir”

Geçmişi reddetmek ve ona sahip çıkmamak “kimliksizliktir” ve yobazlıktan daha tehlikelidir…

Vizyonu olmak, gelecekle ilgili planları yapmak ham hayal biçiminde gerçekleşmemeli.

Her hayal bir bilimsel mucizenin yolunu açmıştır, bunu unutmamak gerek…

Türkiye’deki sol gericilerle, sağ gericilerin egemenliği yıkılmadıkça, liberalizm adına kurulan bu sömürü düzeni çökertilmedikçe, eskiyi muhafaza ediyoruz diye ham milliyetçilikten vazgeçilmedikçe, yeni bir felsefi yapı kurulmadıkça işimiz zor…

Samuel Huddington, Darvin’in “doğal seleksiyon” teorisini, Arnold Toynbee’nin “tarih safsatasıyla” bir sentez yaptı, adına da “medeniyetler çatışması” dedi, dünyayı yeniden şekillendirdi…

Dikkat edilecek olursa, milliyetçilik, ulusalcılık, liberalizm ve evrenselcilik birbirine kenetlenmiş harmanlanmıştır. Hatta yeni tip sömürgecilik anlayışı bunlara monte edilmiş. İşte bu çerçevede bir yapıya doğru gidiyoruz…

Bu ülkelerde de sosyal adaletten ve hukukun üstünlüğünden söz etmek yok..

Özelikle bu yeni felsefe ABD’de en sert biçimiyle yaşama geçirilmeye çalışılıyor.

Ancak aynı Amerika ve yardakçısı AB, kendi dışındaki ülkelere bu harmanın bir bölümünü empoze ediyor..

Ya saf milliyetçi olacaksın…

Ya ulusalcı…

Ya evrenselci, (yani küreselci)

Ve de ille de liberal…

Çünkü seni böyle olunca daha iyi yönetiyor ve en önemlisi kendisi için yeni bir “öteki” üretiyor..

Unutulmaması gerekir ki, “öteki” hep kötüdür ve düşmandır.. Potansiyel olarakta saldırgandır..

Eğer hem muhafazakar hem de vizyon sahibi değilseniz ve tarihinizle barışık değil onu sürekli aşağılıyorsanız geleceğe çokta iyi bakamazsınız...

BMM (Büyük Millet Meclisi) (TBMM) 23 Nisan 1923’te toplandığında bir hiçti ama vizyonu olan bir meclisti..

Hatırlayınız, BMM hiçbir devletin meclisi değildi, Türkiye Cumhuriyeti kurulmamıştı, Osmanlı imparatorluğu ise çökmüştü ama varlığını koruyordu…

Vizyonu olanlar her şeyi başarır…

“Sıfır ekonomi, sıfır bilgi birikimi ve sıfır demokratik” bir toplumdan Türkiye mucizesi üretilmiştir…

O dönemki kavga o günün kavgasıdır…

O meclis dünüyle hiç tartışmadı… Ama eleştirdi gözledi ve o bilgilerin ışığında bir vizyon çizdi…

Türkiye yeni bir tartışmanın içine girmeli…

Türkiye yeniden bir felsefe üretmeli…

Bakın o zaman ne etnik çatışma kalacak ne de ekonomik bunalım…

Alt üst kimlik tartışmasının bile ne kadar gereksiz olduğunu o zaman anlayacağız…

Türkiye yeni felsefesi içinde vizyonu çizmeli, bunu da misyonu haline getirmeli.

Ama önce kavramları yerli yerine oturtmak gerek…
Yayın Tarihi : 27 Aralık 2005 Salı 14:15:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?