Tecavüze uğrayıp hamile kalıyorsunuz. Gidip kadın örgütlerinden yardım istiyorsunuz. Kürtaj için sizi devlet hastanesine götürüyorlar. Ama hastane tecavüzcünüzün imzasını istiyor!
Yani gerçekten ben istemedim geçen haftanın devamını getirmek ama sağlığa bakmayanımız, kadından ve aileden sorumsuz öylece bakanımız ve de ülkemin “inci inci ipinci güzellikte birinci” kimi doktorları, beni resmen mecbur ediyorlar.
Yoksa uzunca bir süre hastalıklarla cebelleştiği için o mühim şahıslara [burada doktorlar kastedilmekte] minnettar olan biri olarak hiçbir meslek grubuna takmış takıştırmış değilim. Mümkün mü ayol? Dur, düşündüm de neden olmasın, hak edene bittabi ola da bilir, bu benim en doğal hakkım değil mi ama?
Geçen hafta okuduğunuz üzere evli de değiliz, bakire de, hamile de demiştik. şimdi canımız sıkıldı bu başlığı biraz değiştirelim dedik. evli de değiliz, bakire de ama hamileyiz. ınınının! nasıl beğendiniz mi? Ben pek bir beğendim. Neden? Çünkü ahlaksızız biz, reziliz!
Yok, ben hamile falan değilim. maazallah “yanlış bir anlaşma” olur da annem kalp krizi geçirir neme lazım. belki de sevinir, emin de olamıyorum ki. aman neyse, mevzuumuz aslında şudur:
Eeee aslında yine posta kutuma düşen bir iletiden bahsedeceğim. tamam, ikidir elektronik mektuplardan gidiyoruz ama yatın kalkın şükredin. Ben hiç olmazsa seçip yazıyorum. Ya ağlak müziklerle döşenmiş Can Dündar yazılarını ya da “hihihi, bu kediler çok komik jnm” fotoğraflarını forward’lasaydım ne olacaktı? Bakalım o zaman da böyle gülebilecek miydiniz?
Neyse ne konuya dönüyorum ama baştan söyleyeyim, hiç ısrar etmeyin kaynağımı asla açıklamam. ve maalesef bu yazının konusu da illetli bir iletiden çıktı haberiniz olsun. Önce posta kutuma sonra içime, sonra kalbime, sonra da beynime düşen illetli iletiler bunlar.
Paraya göre etik anlayış
Biliyorsunuz ülkemizde kürtaj kadınların yasal hakkı. yasal olarak on haftaya kadar kürtaj yaptırabiliyorlar. Pardon yaptırabiliyoruz. Kendimi dışında tutmam vallahi hiç hoş olmadı. ve fakat şimdilerde kadınlar devlet hastanelerinde kürtaj yaptıramıyorlar. Çünkü “ipinci güzellikte kimi doktorlarımız” risk almak istemiyorlarmışmış. Hem ayrıca da özel muayenehanelerinde bilmem kaç paralara [biliyorum da yazmayayım, aramıza rakamlar girmesin bari dedim] yapmak varken neden hastanede yapsınlar ki bu pek tehlikeli işi de devletimizin güzide kurumlarının imajına halel getirsinler?
Şimdi ben bu kimi sağlık kuruluşlarının duruma göre, yani paraya göre değişen, etik anlayışlarına pek bayılıyorum. Şöyle ki bazı devlet hastanesine kürtaj yaptırmak için gittiğinizde sizden mutlaka evli olduğunuza dair belge ve eşinizin kürtajı onayladığına dair imza isteniyor. Eğer bunları sağlayamazsanız, yani evli değil iseniz ya da baba adayının rızası yoksa ne yapıyorsunuz?
Hemen doktorun masasının üzerindeki kartvizitlikten bir kart alıyorsunuz ve op. dr. nedef enayızyıhyıhyıh’ın “iyi günler op. dr. enayızyıhyıhyıh’ın muayenehanesi, nasıl yardımcı olabilirim?” diyen sekreterinin sesini duymak için kartın üzerindeki nömeroyu çeviriyorsunuz. randevunuzu alıp muayenehaneye gidiyorsunuz ve aramızda saklı olan paracıkları verip bir güzel kürtajınızı oluyorsunuz.
Yani yasal hakkınız olan bir şeyi elde etmek için “ahlaki açıdan hile-i şer’iye yapıyor”, “doktorla doktor oluyorsunuz”... Ne de fenasınız!
Öyle ya da böyle, sorun çözüldü değil mi? çok affedersiniz ama, .ok çözüldü. Cünkü bu ülkede hiçbir şey ne göründüğü kadar kolaydır ne de olması gerektiği kadar zor.
İmdiii, geçen haftaki başlığımızı değiştirdik ya! Biz evli de değiliz ama hamileyiz de ve de devlet hastanesinde sosyal güvencemizle kürtaj da olmak istiyoruz ya! ve de “kime ne ki bundan” ya! hem “beden benim bedenim kimseden de onay almak zorunda da değilim” ya. ayrıca da yasada evli olmayan kadınların kendi rızası yeterlidir deniliyor. Ama nedense kimi sağlık kuruluşları bunu dikkate almıyor.
Hem “belki de bilmiyorum babasının kim olduğunu. bir gecelik ilişkiydi ve adamı da bir daha görmedim, görüşmedim, görüşemedim. ayol adam buhar oldu uçtu” ya! “Ne yapacağım yani gazete ilanları verip ‘herif heriiif, gözün kör olmaya herif. ben hamileyim gel bir imza ver herif’ mi diyeceğim, Yuh yani” ya! yaaa! sorma?
Hadi bütün bunlar “özgür kız olmanın ceremeleri” ama madalyonun öyle bir yüzü var ki, duyup da vicdanı sızlamayanın, yüzü kızarmayanın yüzüne tüh olsun, tühler olsun!
Tecavüze uğruyorsunuz, hamile kalıyorsunuz ve bunu kendinizle bile paylaşamıyorsunuz Çünkü paylaştığınız anda sonunuzun ölüm olduğunu biliyorsunuz. Gidip kadın örgütlerinden yardım istiyorsunuz. sizi devlet hastanesine götürüyorlar, Kürtaj yaptırmak istediğinizi söylediğinizde ise... [rica ederim sıkı durun, burası en helecanlı kısmı.] sizden tecavüzcünüzün imzası isteniyor. peki, bu imzayı kim istiyor? hastane... ne de rezilsiniz, ne de dingilsiniz, nasıl insansınız’lar istiyor.
Sayın okur, bu noktada dikkat isterim. bu ne bir “komik vidyo”dur, ne “gülmekten yerlere yatıran kedi fotoğrafı”dır ne de “100 bin kişi imzalarsak ayasofya dünyanın 8. harikası olacak! Haydi, klavye başına”dır. Bu bir şaka değildir aksine insanın midesine ve ruhuna taş gibi oturan bir gerçektir. ve de “adli vaka” olarak kayıtlara geçmesi gerekmektedir. Ama bu kayıtlara geçtiği an ne olur? durumu herkes öğrenir ve siz de karnınızdaki bebekle birlikte öldürülürsünüz. kürtaja ne hacet? çözüm toptan fiyatına, ölüm perakende bu topraklarda!
Ve de bütün bunları düşünemeyen, kestiremeyen, hiç oralı bile olmayan “ipinci güzellikte birinci” erkekliğin, meslek etiklerinin önüne geçtiğinin ülkesi, işte burası. evet, itirazları duyuyorum ve hak da veriyorum: “Bu, doktorların suçu değil, sistemin hatası. sağlığa öylece bakanımız ve ‘türk irkekleri ilk hedefiniz yatak odası, de hayde! Allah belinize kuvvet versin. hat trick yapmadan gelmeyin’ diyen hükümetimizin sağlığı piyasalaştırmasından kaynaklanıyor” dediklerini duyuyorum.
Ya da duymak istiyorum. ve evet, bütün bunlara katılıyorum ama burada başka bir şey var, insani bir şey... Biraz ayrımcılıktan uzak olmak gerekiyor, biraz eşit davranmak gerekiyor, biraz bazen deyim yerinde ise “ezilenden yana olmak” gerekiyor. yani biraz hakikaten de insan olmak gerekiyor. yoksa “bakanla bakan”, “hükümetle hükümet”, “doktorla doktor” olmak kolay. iş, “insanla insan olabilelim”...
Son not: kıymetli okur, bu yazı var ya “10 arkadaşına göndermezsen bütün bir günün rezil geçecek, bugün o kadının başına gelen belki yarın, belki yarından da yakın, senin ya da tanıdığın sevdiğin bir kadının başına gelecek. oturma miskin miskin, pamuk eller klavyeye” yazısıdır.