19
Mayıs
2024
Pazar
BÜROKRASİ-BÜROKRAT

Bürokrata iyi haber

Danıştay'dan, İstifa Dilekçesi baştan Alınan Bürokrata İyi Haber ...


Bürokratların görevden alınmaları konusunda geliştirilen yöntemlerden birisi de, herhangi bir göreve atanacak bürokrattan peşin peşin tarihsiz istifa dilekçesi almak veya görevden alınma işlemi aleyhine yargı yoluna başvuranlardan, mahkemeyi kazanması halinde, görevden istifa ettiğine dair tarihsiz istifa dilekçeleri almaktır.

Danıştay ve İdare Mahkemeleri bu tür durumlarda, idare lehine karar vermekte, tarihsiz istifa dilekçeleri işleme konulup görevinden alınan bürokratları haksız bulunmakta idi. İlk kez Danıştay farklı bir karar verdi.


Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğünde Bölge müdürü olarak görev yapan Kemal Cebeci yıllar önce kendisine zor ve baskı ile yazdırılan istifa dilekçesi işleme konulmak suretiyle, tamamen hukuk dışı bir yöntemle görevinden alınmasını dava etmiş, ancak Danıştay, istifa ettiği öne sürülen kişinin, idari yargıda dava açmasını, istifa dilekçesini baskı altında verdiğinin ispatı olarak kabul etmiş ve bugüne kadarki idare lehine olan kararını değiştirmiştir. Aşağıda hem konuya dair temyiz dilekçesi hem de Danıştay kararı yer almaktadır.

Yürütmenin durdurulması istenmiştir.

AYRINTILAR

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA

Sunulmak Üzere

ANKARA 10. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA


DOSYA NUMARASI : 2006/1637 Esas ; 2007/408 Karar

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : Kemal CEBECİK

T.C. Kimlik Numarası : 13690166956

İkamet Adresi : Kalaba Mah. Ahmet Vefik Paşa Cad. No:6/12

Keçiören - ANKARA

VEKİLİ : Av. Mehmet ŞİMŞEKGELDİ

İlkiz Sok. No:16/25

Sıhhiye – ANKARA

KARŞI TARAF (DAVALILAR) :1-Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 06120 Kalaba – ANKARA

2- Çevre Orman Bakanlığı

TEMYİZ KONUSU : Davacının Zonguldak Meteoroloji Bölge Müdürlüğü görevinden alınma işleminin iptali ve manevi tazminata hükmedilmesi istemi ile açılan davanın, Ankara 10.İdare Mahkemesi’nce reddedilmesine dair 2007/408 sayılı Karar’ın bozulması ve dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması istemidir.

TEBLİĞ TARİHİ : 13.07.2007 (Hafta tatili nedeniyle süresinde)

TEMYİZ NEDENLERİ :Zonguldak Meteoroloji Bölge Müdürü iken, yıllar önce kendisine zor ve baskı ile yazdırılan istifa dilekçesi işleme konulmak suretiyle, tamamen hukuk dışı bir yöntemle görevinden alınan Kemal CEBECİK’ in, görevden alınma işleminin iptali ve yargı kararlarını uygulamama kastı ile hareket eden davalı idarenin bu ağır hizmet kusuru nedeniyle 30.000 YTL manevi tazminata hükmedilmesi taleplerimizi içeren tam yargı davasının yapılan yargılaması sonucunda, iptal ve manevi tazminat talebimiz reddedilmiştir.

Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin, oyçokluğu ile oluşan kararı

-Yasaya açık aykırılıkların göz ardı edilmesi,

-Davacının yaptığı üç başvurunun dikkate alınmamış olması,

-Olay hakkında isabetsiz değerlendirmelerde bulunulması,

-Zaman aşımına dikkat edilmemesi,

-Karşı Oy yazısında belirtilen hususların yeterince değerlendirilmemesi,

nedenleriyle usul ve yasaya aykırıdır.

1-YASAYA AÇIK AYKIRILIKLAR:

a-3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’a aykırılık:

Dava konusu işlemin dayanağı olan ve davacıya baskı ve tehdit ile yazdırılmış olan tarihsiz istifa dilekçesinde, dilekçelerde aranması zorunlu unsurlardan, iş veya ikamet adresi bulunmamaktadır. Baskı ve tehdit ortamında yazdırılması unutulan adres bölümünün yokluğu nedeniyle, mezkür dilekçeye göre işlem tesis edilmesi bir yana, hukuken incelenmesi dahi mümkün değildir. Temyiz konusu mahkeme kararında, dava konusu işlemin, Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un 4 üncü ve 6 ncı maddelerine göre incelenemez olduğu göz ardı edilmiştir.

Davalı idarenin, bu konuyla ilgili olarak, kurum-memur ilişkisinde 3071 sayılı yasanın uygulanmayacağı yönündeki savunmasının hukuki bir değeri yoktur.

b- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 21. Maddesi’ne ve Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik’e açık aykırılık:

Dava konusu işleme dayanak teşkil eden tarihsiz ve adressiz dilekçe, Ankara’da bulunan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Gelen Evrak bölümünde kayda geçirilmiştir. Halbuki, dilekçenin kayda geçirildiği 19.04.2006 günü davacı Ankara’dan 280 km uzakta, Zonguldak’ta, görevinin başında bulunmaktadır. Devlet Memurları Kanunu’nun 21. maddesinde ve Devlet Memurlarının Şikayet ve Müracaatları Hakkında Yönetmelik’in 5 inci ve 13 üncü maddelerinde, devlet memurlarının her türlü şikayet ve müracaatı en yakın amire yapması kuralı yer almıştır. Yasa ve Yönetmelik’in bu emredici kuralına göre, davacının her türlü müracaatını en yakın amir konumunda bulunan Zonguldak Valisi’ne yapması gerekir. Aksi taktirde, yapılan müracaatın hukuk aleminde varlığından söz etme imkanı bulunmamaktadır.

Davalı idare, memurlarının yapacağı müracaat ve şikayetlerin bu kurala uygun yapılmasını titizlikle takip etmekte ve uygulamaktadır. Zira, davalı Genel Müdürlük’te İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı’nda görevli bulunan davacının, tamamen haklı sebeplerle Hava Tahminleri Dairesi Başkanlığı’na verdiği dilekçesi, en yakın amire verilmediği için, makam atlama olarak kabul edilmiş ve açılan soruşturma sonunda davacıya “UYARMA” cezası verilmiştir. (EK:1)

c- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 94. Maddesi’ne açık aykırılık:

Devlet memurluğundan ve görevden çekilmeyi düzenleyen DMK’nun 94. maddesinde “ … Çekilmek isteyen memur yerine atanan kimsenin gelmesine veya çekilme isteğinin kabulüne kadar görevine devam eder. Yerine atanan kimse bir aya kadar gelmediği veya yerine bir vekil atanmadığı takdirde, üstüne haber vererek görevini bırakabilir.” kuralı getirilmiş; bu kuralın uygulanması ile ilgili olarak Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1982/6640 sayılı Karar’ında da “…yerine atanan kimse bir aya kadar gelmediği veya yerine vekil atanmadığı takdirde üstüne haber vereceği hükme bağlanmış olup bundan çekilme isteğinde bulunan memurun bekleme süresinin ve kurumun çekilme isteğinin kabulüne ilişkin işleminin sonuçlandırılmasının azami bir ayla sınırlandırılmış olduğu anlaşılmaktadır.” açıklaması getirilmiştir. (EK:2)

Dava konusu işlemin dayanağı olan dilekçenin 2003 yılında yazdırılması ve 2006 yılına kadar bekletildikten sonra, kayda alınıp işlem tesis edilmesi yukarıda yer verilen 94. maddeye ve ilgili Danıştay Kararına açıkça aykırıdır.

Kaldı ki, hür iradesiyle çekilme isteğinde bulunduktan sonra, çekilme isteğinin kabul edilmesinden veya fiilen görevden ayrılmadan önce, fikir değiştirerek, çekilme isteğinden vazgeçen memurun çekilmiş sayılamayacağına ve ilk verilen çekilme dilekçesine dayanılarak işlem tesis edilemeyeceğine dair bir çok Danıştay Kararı bulunmaktadır. (Danıştay Beşinci Daire 1992/271 E. 1992/855 K (EK:3); Danıştay Beşinci Daire 1989/2195 E. 1991/861 K. (EK:4); Danıştay Beşinci Daire 1981/2150 E. 1985/184 K. (EK:5)Sayılı kararları)


DAVACININ DİKKATE ALINMAYAN BAŞVURULARI


a-İmza Değişikliğine ilişkin 15.03.2006 Tarihli Başvuru:

Davacı 2003 yılında, kendisinden baskı ve tehditle alınmış olan tarihisiz ve adressiz istifa dilekçesini hükümsüz kılmak için, uzun yıllar kullanmakta olduğu ve mezkür istifa dilekçesinde de bulunan imzasını değiştirme yoluna gitmiş; imza değişikliğini Noter’e tespit ettirerek 15.03.2006 tarihinde davalı kuruma bir dilekçeyle bildirerek, bundan böyle tüm resmi ve özel yazışmalarında yeni imzasını kullanacağını, bu imzanın yer almadığı evrakların kendinden sadır olmuş sayılmamasını istemiştir.

İmza değişikliği bildirimine bağlı olarak, davacı, günde üç defa imzalamak zorunda olduğu “Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Memurlarına Mahsus GÜNLÜK DEVAM İZLENİMİ” formuna da, 15 Mart 2006 tarihinden itibaren yeni imzasını atmıştır. Ekte sunulan 2006 Mart Ayı GÜNLÜK DEVAM İZLENİMİ formunda da açıkça görüldüğü üzere, davacı 1-14 Mart 2006 tarihleri arasında eski imzasını, 15-30 Mart 2006 tarihleri arasında da yeni imzasını atmıştır. (EK:6) İki imza arasındaki fark herhangi bir kişinin bir bakışta anlayacağı kadar net ve barizdir. Günlük Devam İzlenimi formuna atılan yeni imzaları kabul eden davalı idarenin, davacının eski imzasını taşıyan dilekçeyi işleme koyarak işlem tesis etmesi tek kelimeyle hukuk tanımazlıktır.

Karar’da davacının yaptığı bu başvuruya hiç değinilmemiştir. Halbuki, davalı idarenin hukuk tanımazlığının en önemli belgesi bu başvurudur.

b- 27.04.2006 Tarihli Görevden Alma İşlemine İtiraz Başvurusu:

Davacı, dava konusu atama işleminden 27.04.2007 günü haberdar olmuş ve derhal bir itiraz yazısı yazarak, hiçbir makama dilekçe vermediğini ve hiçbir makamdan tayin isteğinde bulunmadığını, bölge müdürü olması dolayısıyla görevden alınmasının ancak müşterek kararname ile mümkün olabileceğini bildirmiş ve dava konusu atama onayının iptalini istemiştir. (EK:7) Davacının itirazına ilişkin yazısı 28.04.2007 tarihinde 34197 sayıyla Davalı Genel Müdürlük Gelen Evrak bölümüne kaydedilmiştir.

Davalı idare, bu itiraz yazısına cevap vermediği gibi, davacının bölge müdürlüğü görevinden fiilen ayrılması için Zonguldak Valisine baskı yapmış; yapılan bu baskılar üzerine davacı bölge müdürlüğü görevinden 02.05.2007 günü ayrılmak zorunda kalmıştır.

Davacının tamamen haklı olarak yaptığı bu başvuru ve başvuru karşısında davalı idarenin sükutu temyize konu mahkeme kararında dikkate alınmamıştır.


c- 29.05.2006 Tarihli Başvuru ve Bu Başvuruya Verilen Cevap:

Davacı, 29.05.2006 tarihli dilekçesiyle, dava konusu atama onayının istinat ettirildiği dilekçenin kim tarafından, hangi makama hangi tarihte verildiğinin açıklanmasını istemiş; davalı idare 02.06.2006 tarihli yazısında, “Kuruma giriş yapan dilekçelerin hangi yolla (faks, posta, elden vs.) ulaştığına dair bir kayıt tutulmamaktadır.

….belirtmiş olduğunuz dilekçe … Muamelat Şube Müdürlüğü’nden giriş yapılarak Personel daire Başkanlığına gönderildiği…” denilerek, dilekçenin 19.04.2007 günü 31566 sayıyla girişinin yapıldığı savunulmuştur.(EK:8)

Öncelikle, görevden çekilme gibi, memurun mesleki yaşamında ve mali haklarında çok önemli sonuçlar doğuracak böyle bir başvurunun önemine dikkat çekmek isteriz. Böylesine önemli sonuçlar doğuracak bir dilekçenin, her türlü baskı ve etkiden uzak olarak, memurun hür iradesiyle yazılması, memurun hür iradesiyle ortaya çıkacak olan belgenin yasaların öngördüğü (tarih, adres vs. gibi) bütün şartları taşıması ve bu dilekçenin en yakın amire verilmesi zorunludur. Davalı idare yazısında ileri sürüldüğü gibi, dilekçelerin hangi yolla ulaştığına dair kayıt tutulmaması, davacının kusuru değildir. Söz gelimi, kötü niyetli bir kişinin, dava konusu işlemde onayı ve imzası bulunan kişilerin imzasını taklit ederek Osman PEPE’nin Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan; Adnan ÜNAL’ın Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nden istifa ettiğine dair dilekçeler yazıp, posta yoluyla ilgili kurumlara göndermesi halinde, mezkür kişilerin istifalarına dair işlem tesis edilemeyeceği açıktır. Dilekçeye istinaden işlem tesis etme makamında bulunan yetkilinin, istifa gibi sonuç doğuran önemli bir belgenin, gerçekten kişinin iradesini yansıtıp yansıtmadığı konusunda doğrulama yapma mecburiyeti vardır.

Söz konusu doğrulamayı yapmak zorunda olan yetkililer, bizzat baskı ve tehditle istifa dilekçesi yazdıran ve 2003 yılından 2006 yılına gelinceye kadar üç yıl bu dilekçeyi özenle muhafaza eden kişiler olunca, başka türlü davranış beklemek mümkün değildir.

Mahkeme kararında davacının bu başvurusu ve davalı idarenin bu başvuruya verdiği cevaplar hiçbir surette dikkate alınmamıştır.

MAHKEMENİN İSABETSİZ DEĞERLENDİRMELERİ


a-Ciddiyetle İlgili Değerlendirme

Temyiz konusu mahkeme kararında, dava konusu işlemin dayanağı olan istifa dilekçesinin baskı ve tehditle yazdırıldığı iddialarımızla ilgili olarak, “… davacının memurluk kariyeri, yapmış olduğu görevler ve eğitim durumu da dikkate alındığında hakkında alınan bir karara karşı yargı yoluna başvurma iradesi olmasına karşın idare yetkililerinin baskısı ile sözü edilen dilekçeyi verdiği iddiası ciddi bulunmamakta…” değerlendirilmesi yapılmıştır.

Her şeyden önce mahkemenin ciddiyetle ilgili bu değerlendirmesi son derece üzücüdür.

Davacı, uzun ve başarılı bir eğitim döneminden ve yine uzun ve başarılı bir meslek hayatından sonra Bölge Müdürlüğü görevine atanmış; uzun süre yürüttüğü bu görevi sırasında, hiçbir kovuşturma, soruşturma ve eleştiriye muhatap olmamış; geçirdiği rutin teftişlerde çalışmalarından övgü ile söz edilmiştir. Davacı, elbette, ileride işleme konulmak üzere kendisinden istifa dilekçesi alınmasının hukuk dışı bir eylem olduğunun farkındadır. Ancak, 2003 yılı başında ülkemizde son 50 yılın en büyük sayısal parlamento desteği ile oluşan iktidar, derhal davalı idarenin yöneticilerini değiştirerek, vaktiyle 1996-97 yıllarında Refah-Yol dönemi diye adlandırılan dönemden sonra ortaya çıkan 28 Şubat sürecinde görevden uzaklaştırılmış kişileri yönetime getirmiştir. Bunlardan birisi de, davalı idarenin en üst yöneticisi konumundaki Genel Müdür Adnan ÜNAL’dır.

Genel Müdür Adnan ÜNAL’ın takındığı hukuk dışı tutum:

Atamaya yetkili amir olma yetkisini de elinde bulunduran Genel Müdür Adnan ÜNAL, öncelikle, 28 Şubat sürecinde güya uğradığı haksızlıkların hesabını sormak ve görülememiş hesapları görmek amacıyla hızlı bir kadrolaşma operasyonuna başlamış; bu kapsamda kurum merkezindeki ve taşradaki yöneticilerin tamamına yakınını görevden almıştır. Bu kadrolaşma operasyonu kapsamında Başta Genel Müdür olmak üzere, 3 Genel Müdür Yardımcısı (tamamı), 5 Daire Başkanı (tamamı), 23 Bölge Müdürü’nde 20’si ve 28 Şube Müdüründen 23’ü görevlerinden alınmıştır. Görevden alınan yöneticilerin birçoğu idari yargıya başvurmuş ve mahkemeler bu yöneticilerle ilgili yürütmenin durdurulması kararları vermiş; kararların uygulanmasının hemen akabinde ilgililerden istifa etmeleri istenmiştir. İstifa dilekçesi vermeyenler geçici görevle Doğu ve Güneydoğu illerine gönderilerek istifaya zorlanmış ve bunda da başarılı olunmuştur. Geçici görevle istifaya zorlanarak istifa ettirilen Hava Tahminleri Dairesi Başkanı Seyfullah ÇELİK ile Araştırma ve Bilgi İşlem dairesi Başkanı Hüsnü GÖRGEÇ’in durumu daha önce verdiğimiz dilekçelerde ayrıntılarıyla açıklandığından burada ayrıntılara girilmemiştir.. (Davalı idare, bu iddialarımız ile ilgili olarak en ufak bir açıklama yapmadığını yüce mahkemenin dikkatine sunarız.) Önceleri, görevden alınan yöneticinin mahkemeden yürütmenin durdurulması kararı almasından sonra kararı uygulamış görünerek ilgilinin istifasını talep eden idare, bir süre sonra daha da sertleşerek, görevden alınmasıyla ilgili olarak idari yargıda dava açan herkesten peşin peşin istifa dilekçeleri istemiş, vermeyenler hakkında soruşturma açma, ikinci bir atama yapma, geçici görev, kadro karşılığı sözleşme kapsamından çıkarma, ceza verme vs. tehditlerini savurmuştur. Baskı ve tehdit ortamında, görevden alınan personele hiç kimse selam dahi veremez hale gelmiş; yalnızlık ve sahipsizlik karşısında, görevden alınan yöneticiler tarihsiz istifa dilekçeleri yazmak zorunda kalmışlardır. Aradan geçen 5 yıl içerisinde mahkemelerce görevine iade edildiği halde, Kayseri Bölge Müdürü Ziya ÇOLAK dışında, görevinde kalabilmiş hiçbir yönetici yoktur. Özetle söylemek gerekirse; 2003 yılı boyunca davalı kurum hukuk egemenliğinden çıkmış, bir hukuksuzluk ortamı meydana gelmiştir.

İşte böyle bir ortamda, davacı, kendisine yöneltilen baskı ve tehditler karşısında; yalnızlık ve sahipsizlik duyguları içerisinde, kendisinden istenilen dilekçeyi yazmak zorunda kalmıştır.

Görevde alınan ve görevden alınma işleminin iptali için dava açan Isparta Bölge Müdürü Orhan YILDIZ’ın durumu ise, davacı ile bire bir benzerlik arz etmektedir:

Isparta Bölge Müdürlüğü görevini yürütmekte olan Orhan YILDIZ da, aynı kadrolaşma operasyonu kapsamında, 9 Ekim 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan müşterek kararname ile görevinden alınmış ve Genel Müdürlük merkezine uzman olarak atanmıştır. (EK:9)Görevden alınma işleminin iptali için dava açan Orhan YILDIZ da aynı baskılara maruz kalarak tarihsiz istifa dilekçesi yazmak zorunda kalmıştır. 2005 yılı Mayıs ayında dava sonuçlanmış ve taraflara tebliğ edilmiştir. Karar’ın tebliğine müteakip, Orhan YILDIZ, davalı idareye, kendisinden alınan istifa dilekçesinin işleme konmamasını isteyen bir dilekçe yazmış; fakat bu dilekçe resmen kayda alınmamıştır. Bunun üzerine, adı geçen, 18.05.2005 tarihinde, Ankara 11. Noteri aracılığı ile istifa dilekçesinin işleme konulmamasını talep etmiştir. Görevine iade edilen Orhan YILDIZ hakkında, uydurma suçlamalarla bir çok soruşturma açılmış ve yeniden görevinden alınmıştır.

Açılandığı üzere, davacı, çok ciddi bir baskıya maruz kalmış; yapılan baskı ve tehditlerdeki ciddiyet karşısında, kendisine dilekçe yazdıran Genel Müdür hakkında şikayetçi olamamıştır. Şikayetçi olduğunu kabul edelim. Zorla yazdırılan istifa dilekçesi ile herhangi bir işlem tesis edilmediği için, olanları ispatlama imkanı yoktur. Şikayet edip ispatlayamaması halinde, Genel Müdür’ün görevinde kalacağı ve davacının da davalı kurumda çalışmak zorunda olması nedeniyle daha büyük baskılarla karşılaşacağı ve hakkında uydurma şikayetlerle bir çok soruşturma açılacağı açıktır. Nitekim, iş bu davanın açılması sonrasında, davacı sürekli gözetim altında tutulmuş; uydurma suçlamalarla birçok soruşturma açılmış ve 1 YAZILI İKAZ, 2 UYARMA, 1 KINAMA ve 1 adet de 1/30 AYLIKTAN KESME cezası (EK.10) ile cezalandırılmış; 2006 yılı Sicil Raporu’na “Zeka ve kavrayış kabiliyeti orta” olduğu yazılarak, birkaç soru dışındaki tüm sorulara 60 puan verilmiştir. (EK:11) Bu nedenle, davacının iddialarını ciddi bulmadığını belirten mahkeme kararı, son derece isabetsiz olup, davalı kurumda var olan hukuksuzluğa onay anlamına gelmektedir.

Zorla yazdırılan dilekçe ortaya çıkarılıp işlem tesis edildikten sonra, iş bu dava ikame edilerek iptali istenmiş, ayrıca manevi tazminat da talep edilmiştir. Bu da bir hukuk yoludur. Mahkemenin hükmedeceği manevi tazminatın sorumlulara rücu edilmesi yerleşik Danıştay içtihatlarına göre mecburi bir işlem olduğundan, ödenecek tazminatın dava konusu işlemde imzası bulunan Genel Müdür Adnan ÜNAL ile Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’ den tahsil edilmesi gerekeceği açıktır.

Kurumda bizzat hukuku egemen kılmakla görevli Genel Müdür’ün, mahkemeye giden eski yöneticilerden istifa dilekçesi alması ve bu dilekçeleri resmen kayda geçirmek zorunda olduğu halde, aksine, kayda geçirmeyip, ileride işleme koymak üzere bekletmesi tam bir hukuk dışı tutumdur.

20.03.1995 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Teşkilatı Görev, Yetki ve Sorumluluk Esasları Hakkında Yönetmelik’in 45. maddesinde yapılan düzenlemeye göre, Bölge Müdürü, Genel Müdür ile yakın diyalog ve karşılıklı güven içerisinde çalışmak durumundadır. Davacı, ispatlama imkanı olmayan bir konuda cezai takip talebinde bulunup, ileride yargı kararı ile göreve iadesi halinde, yakın diyalog ve karşılıklı güven anlayışına zarar vermek, çatışmaya girmek istememiştir.

b- İddiaların Somut Bir Delile İspatlanamadığı Değerlendirmesi:

Temyiz konusu mahkeme kararında, “… yargı organlarını harekete geçirme amaçlı hiçbir girişimde bulunulmadığı ve tüm bu iddiaların somut bir delil ile ispatlanamadığı da açık olduğundan, davacının dava konusu işlemin dayanağı olan dilekçenin iradesini yansıtmadığı yönündeki iddiasına itibar edilmemiştir.” şeklinde bir değerlendirmeye yer verilmiştir. Bu değerlendirmeden çıkan sonuç şudur: Dava konusu işleme dayanak teşkil eden dilekçe, davacının her türlü baskı ve etkiden uzak olarak hür iradesiyle verilmiştir.

Davacı hür iradesiyle istifa dilekçesi verecek olsa, Zonguldak’taki makamında oturup istifa dilekçesini yazar, dilekçenin altına da yeni imzasını atar, usulüne göre kayda geçirdikten sonra, en yakın amiri olan Zonguldak Valisine verir. Vali de, bir üst yazı yazarak davacının görevden çekilme isteğinde bulunduğunu ve çekilme isteği ile ilgili olarak kendi düşüncesini davalı Genel Müdürlüğe bildirir ve işlem böylece usulüne uygun şekilde tesis edilmiş olurdu. Davacı hür iradesiyle istifa dilekçesi vermiş olsa, 27.04.2006 tarihli yazıyla, görevden alma işlemine itiraz edip, iptalini talep etmezdi.

Mahkemenin, iddiaların somut bir delil ile ispatlanamadığı değerlendirmesi son derece isabetsizdir. Zira, davacının iddialarının en büyük kanıtı, mezkür dilekçe ve bu dilekçeye dayalı olarak işlem tesis eden davalı idarenin, davacıyı görevden alma konusunda takındığı kararlı tutumdur. Davalı idareler mahkemeye verdiği savunmalarında, dava konusu işlemi “ hizmetin kalitesinin yükseltilmesi, kamu yararı ve hizmetin gerekleri göz önünde tutularak, Kanunun verdiği takdir yetkisi sınırları içinde tesis edilmiştir.” diyerek savunmuşlardır. Hizmetin kalitesinin yükseltilmesi ile davacının görevinden istifa etmesi arasında herhangi bir bağ yoktur. Aynı şekilde, zaten kamu yararı gözetilerek yargı kararıyla görevine iade edilen davacının, görevinden istifa etmesinden kamunun sağlayacağı herhangi bir yarar da söz konusu olamaz. Davacı yargı kararı ile göreve iade edilirken zaten hizmet gerekleri de göz önünde bulundurulmuştur. Davacı bölge müdürlüğü görevinden istifa etmiş olsa, bunun hizmet gerekleri ile bir ilgisinin olmayacağı açıktır. Davalı idareler, yukarıda yer verilen savunmaları ile, dava konusu işlemi, davacının istifası nedeniyle değil, kendileri davacıyla çalışmak istemedikleri için tesis ettiklerini açıkça itiraf etmiş olmaktadırlar.

Ayrıca, iddialarımızın ispatlanamadığı değerlendirmesinin cezai takip talebinde bulunmamış olmamıza bağlanması da hukuki dayanaktan yoksundur. İspat külfetinin neden davacıya yüklendiğini anlamak da zordur. Zira, dava konusu olayda aktif konumda olan davalı idaredir. İdare, yaptığı her işlemi yazılı hukuka uygun olarak yapmak zorundadır ve gerektiğinde, tesis edilen işlemin tüm yazılı hukuk kurallarına uygun yapıldığını ispatlamak mecburiyetindedir.

c- Müşterek Kararname Olduğu Şeklinde Değerlendirme:

Mahkeme kararının 2. sayfasının son satırında, dava konusu işlemle ilgili olarak, “ … dava konusu müşterek kararnamede hukuka aykırılık bulunmadığı…” değerlendirilmesi yapılmıştır. Davanın başından beri anlatmaya çalıştığımız husus, davacının bölge müdürü olması nedeniyle, müşterek kararname olmadan görevinden alınamayacağı hususudur. Ortada bir müşterek kararname olmamasına rağmen, kararda yer verilen bu ibarenin bir dikkatsizlik sonucu yazıldığını düşünmekteyiz.

d- Maddi ve Manevi Zararın Olmadığı Değerlendirmesi:

Mahkeme kararında, “davacının anılan işlem nedeniyle uğramış olduğu herhangi bir maddi ve manevi zararının da olmadığı sonuçlarına varılmıştır.” denilmiştir. Dava konusu işlem nedeniyle davacının maaşında yaklaşık 600 YTL azalma olmuştur. (EK.12) Öte yandan, hukuksuzluğa maruz kalan kişinin manevi olarak zarar göreceği idare hukukunun temel ilkelerindendir. Davacının maaşında meydana gelen azalma ve uğradığı hukuksuzluk nedeniyle maddi ve manevi olarak zarara uğradığı açık olup, mahkemece yapılmış olan değerlendirme de tamamen dayanaksız kalmıştır.

4-ZAMAN AŞIMI

Davacının, 15.03.2006 tarihinde yaptığı imza değişikliği bildiriminden sonra, eski imzasını taşıyan hiçbir belgenin kabul edilemeyeceği açıktır. Dava konusu işlemin, imza değişikliği bildiriminden 35 sonra tesis edildiği göz önüne alınacak olursa, ortada bir zaman aşımı olduğu kesindir. Zira, Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1982/6640 sayılı kararında, “kurumun çekilme isteğinin kabulüne ilişkin işlemin sonuçlandırılmasının azami bir ayla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır.” denilerek, durum açıklığa kavuşturulmuştur. Söz konusu dilekçeyi, davacının kendi hür iradesiyle yazdığının kabul edilmesi halinde bile (ki böyle bir iddiayı kabul etmemiz asla mümkün değildir), zaman aşımı nedeniyle tesis edilen işlem hukuken sakat olacaktır.

5- KARŞI OY’DA İŞARET EDİLEN HUSUS

Oy çokluğu ile verilen mahkeme kararına katılmayan üyenin işaret ettiği gibi “ne zaman, hangi amaç ve saikle düzenlendiği belli olmayan dilekçenin tek başına hukuken geçerli bir belge olarak kabul edilmeyeceği” açıktır.

6- YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİ

Dava konusu işlem yukarıda işaret edilen birçok yasa, yönetmelik ve Danıştay içtihatlarına açıkça aykırı olup, anılan işlem nedeniyle, davacının maddi ve manevi olarak telafisi imkansız zararlara uğradığı açıktır. Bu nedenle, dava konusu işlem hakkında öncelikle yürütmenin durdurulmasına kararı verilmesi zaruret arz etmektedir.

S O N U Ç VE T A L E P : Yukarıda açıklanan nedenlerle ve yüce Danıştay’ın kendiliğinden belirleyeceği nedenlerle;

1-Birçok yasa, yönetmelik ve yerleşik Danıştay kararlarına açıkça aykırı olarak tesis edilmiş dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına;

2-Yasal dayanaktan yoksun bulunan Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 2007/408 sayılı kararının bozulmasına;

Karar verilmesini arz ve talep ederiz.13.08.2007



Av.Mehmet ŞİMŞEKGELDİ

Davacı Vekili



E K L E R :

05.12.2006 tarih ve 81691 sayılı UYARMA cezası ve ekleri.

Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1982/6640 sayılı Kararı

Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1992/271 E. 1992/855 K sayılı Kararı

Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1989/2195 E. 1991/861 K. sayılı Kararı

Danıştay Beşinci Dairesi’nin 1981/2150 E. 1985/184 K. sayılı Kararı

2006 yılı Mart Ayı’na ait, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Memurlarına Mahsus GÜNLÜK DEVAM İZLENİMİ formu

Zonguldak Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nün 27.04.2006 tarih ve 681 sayılı yazısı.

Davacının 29.05.2006 tarihli bilgi edinme dilekçesi ve bu dilekçeye verilen 02.06.2006 gün ve 44589 sayılı cevap yazısı.

09 Ekim 2003 tarihli Resmi Gazete fotokopisi.

13.10.2006 gün ve 81691 sayılı Yazılı İkaz ve Uyarma cezası yazısı ile 20.03.2007 gün ve 16606 sayılı KINAMA ve 1/30 AYLIKTAN KESME ceza yazısı.

2006 yılı Sicil Raporu

Maaş bordrosu

memurlar net
Yayın Tarihi : 25 Mart 2008 Salı 18:11:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?