19
Mayıs
2024
Pazar
KADIN

DEVLET NE YAPMALI?

Kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesinde, birleşik aile mahkemelerinin rolü çok önemli

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aile içi şiddet mağduru kadını koruyamadığı için ilk kez bir ülkeyi, ne yazık ki ülkemizi tazminata mahkûm etti. Tepkiler, kararın haksızlığı ya da kaçınılmazlığı biçiminde zıt kutuplarda yer aldı. Konuyu yakından izleyenler için her iki yorumu da savunmak olanaklıydı. Çünkü Türkiye, kimi önemli eksikliklere karşın hukuksal açıdan üzerine düşeni yapmıştı. Ancak ortada bir gerçek vardı: Gün geçmiyordu ki aile içi şiddet mağduru bir kadın, devlete sığındığı halde korunamasın.

Öyleyse devlet ne yapmalı? Önce ne yapmamalı? Olayı salt asayiş sorunu olarak görmemeli. Çünkü polisin becerikliliği ve kararlılığı aile içi şiddeti önlemede ve mağduru korumada önemli olmakla birlikte, bu yaklaşımla sivrisinekler öldürülse bile bataklık kurutulamaz. Bataklığı kurutmak için bakışta zahmetli görünen kurumsal ve yapısal dönüşümler gereklidir. Örneğin, sorunlu on binlerce ailenin her birine bir polis görevlendirilemez ama her aile belli bir mahkemeye bağlanabilir. Bunun için aile mahkemelerinin görevleri insan ve aile bağlamında belirlenmeli, bu ailelerin aile hukuku kaynaklı tüm uyuşmazlıklarına bu mahkeme bakmalıdır. Ne var ki mevcut haliyle aile mahkemeleri, klasik mahkeme teşkilatlanması içinde, Medeni Yasa’nın belli bölümleriyle, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklara bakıyor. Öte yandan, yasa maddesi ile sınırlı bu yapılanmada bile aşağıda örnekleyeceğimiz sıkıntılar vardır.
Günümüz çağdaş toplumunda korunması gereken en önemli varlıklar, mağdur çocuk ve kadınlar ile aile olduğundan, kamu ve mahkemeler buna göre örgütlenmelidir. Nitekim aile ve çocuk mahkemeleri bu amaçla kuruldu. Ne var ki bu mahkemelerin ayrı ayrı kurulması, istenen etki ve verimliliğin sağlanmasında önemli bir engel. Örneğin aile mahkemeleri açısından koruma kararının verilmesi sırasında çocukların gözetilmesi, TMK’nın 346. ve devamı maddeleri gereği bir zorunluluk iken, aynı düzenleme Çocuk Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde de vardır. Bu görevi, aileyi dışlayarak çocuk mahkemelerine vermek, hem kaynak israfıdır hem de özellikle suçlu ve mağdur çocuklar açısından hasta bir balığı, içinde yaşadığı akvaryumdaki suyu temizlemeden sağaltma çabası gibidir.
Diğer yandan 4320 Sayılı Yasa uyarınca kadının, eş şiddetinden korunması amacıyla uygulanacak önlemlere karar verme görevi aile mahkemelerinin olduğu halde, bu önlemlere aykırılık halinde yaptırımını uygulayacak olanlar ise sulh ceza mahkemeleridir. Yani sulh ceza mahkemesi yargıcı, nedenini kökenini ve özelliklerini bilmediği bir karara aykırılığı değerlendirmek zorunda kalıyor, aile mahkemesi yargıcı da uygulanmasına karar verdiği tedbirin sonucunu görme olanağından yoksun kalıyor. Sonuçta her iki mahkeme kararında da istenen etkililik sağlanamıyor.
Görev alanı karışıklığı sulh hukuk mahkemeleriyle de yaşanıyor. Çocukların ve kısıtlıların bakım ve gözetimlerinin sağlanması, kendileri ve mallarına özen gösterilmesine ilişkin olarak anne ve babaya tanınmış olan hak ve yükümlülükler velayet olarak adlandırılır. Anne-babanın bu yükümlülükleri savsaklaması veya başka bir nedenle velayetin kaldırılmasına karar verme görevi aile mahkemelerine aitken, çocuğu koruyacak vasiyi atamak ise sulh hukuk mahkemelerinindir. Velayeti kaldıran mahkemenin, çocuğu koruyacak kişiyi de ataması anlamlı ve ekonomik olacaktır.

Birleşik aile mahkemeleri
Öte yandan çağdaş toplumdaki karmaşık gelişmeler, klasik ceza ve özel hukuk, hatta idare hukuku ayrımının kimi sorunları çözmekte yetersiz olduğunu gösteriyor. Yasa koyucu 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da bunu fark etti, ceza, hukuk ve idari boyutları olan kendine özgü bir düzenleme yaptı. Bu modelden esinlenilerek de aile mahkemelerin görev alanlarının pratik ve işlevsel olarak düzenlenmesi olanaklıdır.
Sonuç olarak, hukuk ve ceza yetkilerine sahip olacak biçimde Birleşik Aile Mahkemeleri kurulmalı; suçlu ya da mağdur çocuğu aile boyutuyla ele alamayacağı için işlevsel olamayacağından, hukuk veya ceza ayrımı yapılmaksızın çocuk mahkemelerinin tüm görevleri, sulh hukuk mahkemelerininse vesayete ilişkin bölümleriyle, sulh ceza mahkemelerinin 4320 sayılı yasadaki ceza hükümlerinin uygulanmasına ilişkin görevleri bu mahkemelere verilmelidir. Gerekirse 4320 sayılı yasadaki tedbirlere yönelik itirazları karara bağlamak açısından esnek bir örgütlenme modeli geliştirilerek, toplu mahkemeler oluşturulmalıdır.
Birleşik aile mahkemelerinin kurulmasının toplumda hemen görülebilecek altın değerinde üç temel yararı vardır:
1. Çocuğun veya ailenin, hatta gelecekteki çocuklarının aynı mahkeme tarafından izlenebilmesi olanağı doğacak ve yargıç, verdiği kararların etkili olup olmadığını denetleme şansına sahip olacaktır.
2. Kamu ve bilim insanları sorunlu ailelere ilişkin bilgilere tek elden sahip olabilecek ve sorunlara çözüm üretebilecektir.
3. Mahkemelerdeki hizmetlerden yararlanan örneğin ensest veya tecavüz mağduru kadın ve çocuklar da tek bir mahkemeyle muhatap olacak, mahkeme mahkeme, salon salon gezmek zorunda kalmayacak, dertlerini bir yargıca anlatarak acılarını yeniden yeniden yaşamayacaktır. Aslında hedef, aile hakimliğinin işlevinin tıpkı aile hekimliği gibi olması, yani sorunların başlangıçta henüz büyümeden çözülmesidir.
Özlenen bu sonuca ulaşmak için fiziki koşullar da çok önem taşıyor.
Öyle ki mevcut adliyeler yapı ve işleyiş itibarıyla özellikle çocuklar için örseleyici ve korkutucu olduğundan, bu mahkemeler, diğer mahkemelerden ayrı yapılara taşınmalı, renkli, cıvıl cıvıl salonlara kavuşturulmalıdır. Yargıç kürsüleri, gerekirse yargıçların cüppeleri dahi bu amaca uygun olarak tasarlanmalı, mahkemelerde çalışan uzmanlar için aile ve çocuklarla görüşebilecekleri yerler sağlanmalı, amacın adaletin sağlanması yanında, sorun çözme ve iyileştirme olduğu herkese hissettirilmelidir. Öte yandan kesinlikle biz kuralım, istim arkadan gelsin yaklaşımı benimsenmemeli, personeli, uzmanları, araçları ve fiziki donanımı tam olarak göreve başlamalıdır. Mutlaka ayrı bütçeleri olmalı ve sorun çözme anlamında verimliliğin sağlanması için iş sayısı da mevcut yapıda olduğu şekliyle en az miktar değil, gerçekçi olarak belirlenecek en çok sayı saptanarak düzenlenmelidir.
Birleşik ya da büyük aile mahkemelerinin bu içerik, donanım ve yapıda kurulmaları, başlangıçta masraflı ve zahmetli görülse de toplumdaki şiddeti, kökeninden önlemenin yolu, aile içindeki şiddeti önlemekten geçtiği için buna değecektir. Çünkü şiddet uygulanan bir ailede yetişen çocuk, şiddete eğilimli ve sorunlu olacaktır. Buna karşın demokratik bir ailede yetişen çocukların siyasal tercihleri demokratik olacaktır. Öyleyse aile içi anlaşmazlıkların çözümüne ayrılacak bu kaynak, toplumdaki çatışmaları azaltarak, uzun vadede ceza mahkemeleri ve cezaevi gereksinmesinin azalmasına ve demokrasiye katkı sağlayacaktır. Yeter ki esnek olunsun ve ezberler bozulabilsin.

ERAY KARINCA: Ankara 8. Aile Mahkemesi Yargıcı

1. Mahkemeye göre aksi söylenemeyecek istatistiki sayılara göre, aile içi şiddetin mağduru büyük ölçüde kadınlardır ve Türkiye’deki genel ve ayrımcı adli pasiflik aile içi şiddete yol açan bir ortam yaratıyor.
 

eray karınca-radikal
Yayın Tarihi : 14 Temmuz 2009 Salı 20:11:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?