Savaşın olmadığı bir ülkede bir dünyada yasamak düşü yetmiyor insana. Gerçekten savaşın olmadığı bir ülkede yaşamak nasıl bir şeydir bilmiyorum. Ya savaş ya darbe ya savaş tehdidiyle geçti hayatım. Savaş dünyanın her yerinde canlı cansız bütün hayat için en büyük tehlikeyken kadınlar için başka tehlikeler de taşıyor. Yoksulluk, zorunlu göç, saldıran askerlerin cinsel tacizi ve tecavüzü yanı sıra hayatı sarmalayan askeri zihniyet ve uygulamalar gündelik hayatları da belirliyor. Şiddet kültürü ev içinde, sokakta her yerde kadınlara yönelik şiddeti de arttırıyor.”
Nilgün Yurdalan, bugün Kürt sorununa barışçıl ve demokratik bir çözüm talebiyle Hakkâri sıfır noktada, Berçelan Yaylası’nda çadır kurarak bir gece ‘Barış Nöbeti’ tutacak onlarca kadından biri. Başkaları da var; Hülya Osmanağaoglu, Nimet Tanrıkulu, Gülsen Ülker, Mukaddes Erdoğdu Çelik... Kadınlar Berçelan’da kuracakları platformda, barışa, geleceğe dair hayallerini paylaşacaklar. ‘Barış İçin Sen de Sözünü Söyle’ sloganıyla tanımladıkları bu platformda eyleme katılan kadınlar, barış adına aklından geçenleri kısaca anlatacaklar, barış için şarkılar söyleyip, şiirler okuyacaklar.
Bir grup Taksim’de
Hakkâri’ye gidemeyen kadınlar ise aynı gece İstanbul Taksim Meydanı’nda sabahlayarak Berçelan’daki ‘Barış Nöbeti’ne destek verecekler. Aralarında Sennur Sezer, Gülnur Acar Savran, Nükhet Sirman, Beyhan Demir, Aysegül Devecioğlu, Melek Özman, Yıldız Ramazanoğlu’nun da bulunduğu akademisyen, sanatçı, yazar, başörtülü ya da başörtüsüz onlarca kadın, sabaha kadar şiddet dolu yıllar boyunca yaşananlara dair acıları paylaşacak. ‘Barış Nöbeti’ndeki kadınlar, silahların susmasının, akan kanın durmasının kendileri için ne denli yakıcı olduğunu anlatıyorlar. Onların sesine kulak verin:
Savaşın bastırdığı sesler
Nükhet Sirman (Akademisyen): Barıştan çok şey umuyorum. Çünkü savaşın bitmesi, savaş seslerinin azalması anlamına gelir. O sesler hep çok yüksek perdeden çıkar ve diğer sesleri bastırır. En altta olanların seslerine kulak verdiğimiz zaman görürüz ki bu sesler somut süreçleri anlatır. Sözlerinin içinde sadece yönetmeye yarayan ‘gelişme, nüfus, iç göçler, ölüm oranı’ gibi soyut laflar geçmez. Bu sesler ölümü anlattığı zaman genellikle “ben sabah kahvaltı hazırlıyordum, birden...” diye söze başlarlar. Gündelik hayatı, ölümün o hayattaki anlamını dile getirirler... O savaş çığırtkanlığını yapan sesler biraz olsun kısılınca aşiretlerin geri kalmışlığı ya da törenin vahşeti kadar dengbejlerin (Kürt ozanların) sesini de, borç altında ezilen çiftçilerin çığlığını da, bir anda yerinden yurdundan edilenlerin ağıtlarını da duymaya başlayabiliriz.
Necla Korkmaz (Ceren Kadın Derneği): Savaş ve çatışmalı ortamın acısını ve mağduriyetini en derinden yaşayanlar olarak artık çözümsüzlüğü kabul etmemekteyiz. Eşini, çocuğunu, kardeşlerini kaybeden Türk ve Kürt kadınlarının bu süreçte sorunun çözümüne en fazla katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Beyhan Demir (Feminist yazar): Temsilcilerinin kim olduğunu ifade etmeleri konusunda Kürtlerin samimi olarak dinlenmesi sürecin düzgün işlemesinin ilk adımı olacaktır.
Edibe Şahin (Tunceli Belediye Başkanı): Kadınlar olarak savaşın da barışında birinci dereceden hedef grubu olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü savaşın en birinci mağduruysak, barışın da militanı olmak zorundayız. Çünkü bu dili en hızlı yaratacak, kültürü de yaşatacak olan kadınlardır.
Gülsen Ülker (Bağımsız Feminist Oluşum): Yoğun çatışmalı ortamlarda özellikle ev içlerinde yaşanan şiddet artıyor, ve üzerinde konuşulamıyor bile. Kürt sorununun çözümü aslında Türkiye’nin özgürleşme sorunudur diye düşünüyorum. Bu özgürleşme ortamı, kadınlar için de daha yaşanılası bir hayatı mümkün kılacak.
Gülfer Akkaya (Feminist): Bu savaş sadece Kürt kadınlarını değil, Türkiyeli tüm kadınları olumsuz etkiliyor. Savaş bugün bitse bile etkileri uzun yıllar sürecek. Daha fazla zaman kaybedecek lüksümüz yok.
Gülnur Acar Savran (Sosyalist Feminist Kolektif Üyesi): Savaş ve şiddet ortamında, gerek bölgede gerekse Türkiye’nin genelinde, kadınların payına daha da fazla şiddet düştü; kadınlar fazladan tacize, tecavüze maruz kaldılar, yerlerinden edildiler, çocuklarıyla birlikte göç etmek zorunda kaldılar. Hiç kuşku yok ki, bölgede ve Türkiye’nin her yerinde kadınlara yönelik şiddetin, kadın katliamlarının, kadın intiharlarının önünün kesilmesi için ilk koşul, çatışmalı ortamın son bulması.
Hülya Osmanağaoğlu (Sosyalist Feminist Kolektif üyesi): Kadınların, savaşa karşı barışın sesini yükseltmek amacıyla tutacağı barış nöbetinin Kürt sorununda barıştan yana çözüm için mücadele edenlerin dayanışmacı sesini duyurmak açısından anlamlı olacağını düşünüyorum.
Medine Adıgüzel (Emekçi Kadınlar Derneği): Kürt kadınlarının uzattığı kardeşlik elini tutuyoruz. Kadınlar olmadan demokrasi olmayacak, Kürtler özgürleşmeden de hiçbirimiz özgür olamayacağız.
‘Umut var, olabilir’
Melek Özman (Yönetmen): ‘Karda çıkan kart kurt’ seslerinden Kürtçe yayın yapan devlet televizyonuna, Ajda Pekkan’ın Keçe Kurdan söylediği şu günlere gelebildik. ‘Neden bu kadar zor, bu kadar bedel neden’ diye sormak için geç belki ama bundan sonrası için umut var, olabilir, olmalı.
Mukaddes Erdoğdu Çelik (Yazar): Kadınlar Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün en büyük mağduru. Kardeş kanı dökülen savaşın en acı çekeni. Savaşta tecavüze uğradılar, köylerinden kovuldular, göç yollarının çilesini çektiler, yoksulluğu çocuklarıyla onlar yaşadı. Savaşın sona ermesiyle önce Kürt ya da Türk bütün kadın cinsin savaş acıları dinecek.
Nilgün Yurdalan (Feminist): Ya savaş ya darbe ya savaş tehdidiyle geçti hayatım. Savaş dünyanın her yerinde canlı cansız bütün hayat için en büyük tehlikeyken kadınlar için başka tehlikeler de taşıyor. Yoksulluk, zorunlu göç, saldıran askerlerin cinsel tacizi ve tecavüzü yanı sıra hayatı sarmalayan askeri zihniyet ve uygulamalar gündelik hayatları da belirliyor. Şiddet kültürü ev içinde, sokakta her yerde kadınlara yönelik şiddeti de arttırıyor. Berçelan’da bir gece beklemek belki de barışın hepimize gerektiğini bir kez daha söylemek olsa bile savaş çığlıklarına karşı bir ses. Belki de seslerimiz savaşı durduracak güçlü bir ses haline gelir bu sefer.
‘Barış kalplerde başlar’
Serpil Kemalbay (Özgür Kadın Dergisi): Bu süreçte yaşanan acıları ortak acılarımız olarak kaydedelim istiyorum. Asit kuyularının televizyondaki haberlerden biri değil de, herkesin tüylerini diken diken eden bu devletin utancı olarak toplumsal belleğimize kazıyalım istiyorum.
Yıldız Ramazanoğlu (Yazar): Artık herkes biliyor ki seksen yıldır Kürt halkının Kürt dilinin varlığı yok sayıldı. Var olduğunu iddia etmek yasaklandı ve asimilasyon politikaları acıları ağır veballeri cinayetleri biriktirerek bu günlere geldi. Allah’ın mucizesi ki kardeşlik duygularımız biraz örselendiyse de temelde sapasağlam. Çünkü herkes biliyor ki asıl sorun eşit özgür katılımcı çoğulcu yurttaşlar yerine çatışma ve karşıtlık üreten sistem. Şimdi bu duygularla yola çıkmanın haksızlıkları olabildiğince telafi etmenin zamanı.
Ayşegül Devecioğlu (Yazar): Barış, belki masalarda, anlaşmalarla, konuşmalarla gerçekleşir; ama kalplerde başlar. Öncelikle Kürtlerin onurlu insanca kendi anadillerini konuşma ve geliştirme hakkına sahip eşit yurttaşlar olarak anayasada kabul edilmesi gerek. Bu elbette yasalarla somutlaşacak ama kabul bu ülkenin kadın ve erkek yurttaşlarının kalbinde başlayacak. Ancak böyle olduğunda inandırıcı olabilir ve bizi barışa götürebilir...
Ruken Yetişkin (Yüksekova Belediye Başkanı): Son otuz yıllık süre zarfında yaşanan çatışmalarda en çok biz kadınlar etkilendik. Evlatlarımızı bir bir toprağa verdik. Dünyamız tahrip edildi. Bu nedenden dolayı, Türk ve Kürt kadınları bu sürece dahil edilmeli.
Sennur Sezer (Şair): Savaşın getirdiği yokluk ve yoksulluk en çok kadınları vuruyor. Bir sıkıntı sürecinde en fazla ezilenlerin kendi aralarında örgütlenmesi doğal değil mi? Kadınların barış odaklı, yaşama hakkı, siyasal haklar odaklı çalışmalarını yaygınlaştırdıklarında iktidarlara baskı yapabileceklerine ve barış sürecini hızlandırabileceklerine inanıyorum.