19
Mayıs
2024
Pazar
KADIN

KADINLARIN EŞİTLİK HAYALİ...

TBMM’ye gelen yasalara eşitlik denetimi yapmak için kurulan komisyonun adının, kabul edildiği gibi, ‘Fırsat Eşitliği’ değil de, ‘Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’ olduğunu varsayalım. Beklentilerimizi karşılardı, peki, gerçekleşebilir miydi?

Ne yazık ki, yanıtı hayır, belki de asla. Sorun toplumsal yapıda. Ataerkil, dolaysıyla otoriter ve dinsel baskıcı oluşumların pençesinde kadınların hayal bile kuramamasında. Hayallerin Peşinde filminde Kate Winslet, sanat diliyle bu evrensel gerçeği yüzümüze haykırır. Amerikan toplumunda maddi sorunlar yaşamayan, sevgiden yana eksikleri olmayan kadın erkek ilişkisinde bile olsa.
Ülkemizde kadın erkek eşitliği yok. Bunun için yeni yasalarla evrensellik taslayan hukuk sistemimize bakmak yeterli. Yasaların genel nitelikte olmasının gerekçesinin altında, aslında erkeklerin yaşam biçimine dokunulmaması yatar. Kadınların durumu özele girer. Ailenin varlık nedeni, kadın erkek rol ayırımı, kadınların sokaklardan dışlanması, kadınların örtünmesi, tecavüzün anlamı gibi. Kadının kendi dili kaybolur. İnsan hakları kadını korumaz. Kadın erkek görünümüyle yapılan ayrımcılık, insanın ayrılmaz parçası cinsel kimliğe yönelir, gey, lezbiyen, biseksüel, transseksüel, travesti demeden sürer gider.

Hukuksal eşitlik

Yasalardaki kadın erkek eşitliği sözde kalır. Eşitlik hukuksal bir kavramdır. Eylemsel, somut bir içerik taşımaz. Anayasa Mahkemesi’nin 18.09.2008 tarihli, E: 2006/37, K:2008/141 sayılı kararında eşitlik ilkesi, “aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında ayni işleme bağlı tutulmasını sağlamak, ayırım yapılmasını, ayrıcalık tanınmasını önlemek” olarak tanımlandı.

Ne var ki, aynı kararda yetersiz olan hukuksal eşitlik bile esirgendi. Salt ‘evli kadın olma sıfatı’ yetmedi, evlilik tarihleri gözetilerek 2002 yılı öncesi ve sonrası evliliklere malvarlığı rejiminde farklı kurallar öngörüldü.

İşin ilginç yanı, bu sonuca varmak için sözüm ona kadınlar lehine bir hukuksal durum yaratılarak, 2002 yılı öncesi evlenen eşlere kendi mal rejimlerini seçmek için bir seçimlik hak tanındı. Yani kuzular kurtlara teslim edildi. Sonrasında erkek eş baskısı ile hakkını kullanamayanlara, ‘günah hukuktan gitti’, muamelesi yapıldı. Ve rahatlıkla kararın gerekçesinde yapılan yasal eşitsizlik, eşitlik ilkesine gerekçe sayıldı: Önce bir yasa çıkarılarak evli kadınlar ikiye bölündü, sonra artık hukuksal durumlarınız farklı oldu ‘eşit olamazsınız’ dendi. Sosyal yapımız dikkate alınırsa, kadınların yasa eliyle dolandırıldığını söyleyebiliriz.

Sonuçta, Anayasa’nın 10. maddesi, kadın erkek eşitliği bir yana kadınlar arasında da eşitsizliğe dönüştü. Kadınların ortak toplumsal konumları, eşlerinden malvarlığı istemede kişisel güç farkları gözardı edildi. Karar yatay ve dikey eşitlik anlayışına ters düştü. Yatay anlamda eşitlik, aynı durumda olan kişiler arasında aynı kuralların ayrım yapılmadan uygulanmasını öngörür. Dikey anlamda eşitlik ise, adalet amacıyla -devlet organları ve idare ayrım gözetmeden-, Anayasa’nın 41. maddesinde yazılı ‘ailenin korunması’ ödevinin, tüm evli kadınların aynı biçimde korunmasını öngörür.

Gerçek eşitlik olası mı?

Hiç kuşku yok ki, saygınlık, varsıllık ve güç konusunda eşitsizlik açıktır. Kapitalizmin büyük çelişkisi, sözde siyasal eşitlik savına karşı büyüyen ekonomik eşitsizliktir. İnsanlar varlıksal olarak birbirine eşittir ama eylemsel değildir. İnsan aklı ve yeteneği fırsat verilirse gelişir. Ancak kapitalist bir ortamda fırsat eşitliği erkeklere yarar. Bazı kadınlar da erkekleşir o kadar. Fırsat eşitliği için önce koşulların eşitliğinin sağlanması gerekir. Bu radikal eşitliktir. Nasıl?
Devlet, bütüncül bir siyasetle tüm yurttaşlarına bu eşitliği sağlayacak örgüttür. Otoriterlikten uzak demokratik bir yapılanma önemlidir. Erkekler iktidardadır ve erkeklerin önemsediği yaşamsal çıkarlar arasında, ‘kadının konumu’ yoktur. Çıkarılacak tüm yasalar göstermelik olacaktır, çünkü kadınların dilini, deneyimlerini yansıtmıyor.

Tutum esastır

Kurulan komisyonun adı ne olursa olsun, kadınlar için eşitlik hayaldir. Bu nedenle komisyonun adından çok, kadınların tutumu önemlidir. Kadın ne başını açarak ne de başını örterek düzen kurucu özne olamaz. ‘Benim inancım gereği’ diyerek örtünme kaygusu, ya da örtünmeyi reddederek özgürleştiği hayali, dayatılanlara karşı, çaresiz bir kaçış yoludur. Erkeklerin tanımladığı kadın rolleri bir tuzaktır. Aile kadını, genelev kadını, melek anne, en güzel kadın olma düşü ile boş hayatlar tüketiliyor. Biz kendimiz değiliz. İstediğimiz gibi bir anne ya da emeğinin saygı gördüğü bir kadın sanatçı olabiliyor muyuz? Yeni bir düzen kurmayı nasıl başaracağız?

Terry Eagleton ideoloji tanımı ile söylersek; kadınların ‘insansal özne olarak kendi yaşam deneyimlerinin temellerinden başlayarak şekillendiren ve onları özgül toplumsal görevlerle ve toplumsal düzenin genel yeniden üretimiyle ilgili değer ve inanç biçimleriyle donatan örgütleyici bir toplumsal güç’ olabilir miyiz?
Siyasal bir duruş bu. Ezilen tüm kesimlerle birlikte üretilecek söylemlerle ortak çıkarlarımıza sahip çıkmalıyız. Feminist oluşumlar bunu deniyor. Dönüşüm kendimizden ve kendimizi bağımsız kılabilmek için maddi durumumuzun düzelmesinden başlamalı. Aile kurmadan önce, eğitim, sağlık, iş, aş. Düzeni kendi mahallemize ‘emeğe’ taşımalıyız. Emeğin değerini yüceltmenin yolunu bulmalıyız. Kadın sorununu önceleyen ‘özgürlükçü sol’ örgütlenme bir çözüm olabilir mi?

Denemek için kendi içsesimizi dinlemekte samimi olabilir miyiz? Gerçekten bu düzenin kazananı mı olmak istiyoruz, yoksa değiştireni mi? Büyük hayaller kurmak zamanı.

8 Mart’larda tüm kadınların hayalleri gerçekleşsin, insanlık ölmesin!
 

Tennur Koyuncuoğlu - Radikal
Yayın Tarihi : 11 Mart 2009 Çarşamba 14:09:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ŞAH İSMAİL IP: 88.228.79.xxx Tarih : 15.03.2009 23:48:21

Ah bu kadınlar: Köle olduk pazarlarda satıldık bilmediler! Mejnun olduk çöllere düştük anlamadılar!  Ağzımızda diş koymadık söktürdük daha az dediler! Kendileri için dağları  yardık kabul etmediler!!!  Hep iktidarda olmalarına rağmen hep önde olmalarına karşın daha ne eşitliği istiyorlar anlayamadık! Ah bu salak erkekler!