26
Mayıs
2024
Pazar
KADIN

MEMESİ OLAN KONUŞUYOR

Küçüğü, büyüğü, yuvarlağı, düzü, sarkığı, diki var. Şekli nasıl olursa olsun her kadının onlarla ilgili bir meselesi de... Fransız yazar Monique Ayoun 'Memelerimin Tarihi'ni yazıp kendi maceralarını öyle tatlı tatlı anlatınca yerli cepheye dönüp sorduk: Sizin memelerinizin hikâyesi ne?

Memeler çeşit çeşit; küçüğü var, büyüğü var, yuvarlağı var, düzü var... Ve kadınların nasıl olursa olsun hepsiyle ‘derdi’ var. Büyük olan küçültmek, küçük olan büyütmek ister. Birer sivrisinek ısırığı oldukları zamandan sütle dolup taştıkları zamana, dimdik oldukları günlerden sarkıp buruştukları döneme kadar her kadının kendi memelerinin bir ‘tarihi’ var.

Bugüne kadar bu uzvun sosyokültürel evrimiyle ilgili yapılmış en iyi araştırma olarak akla hep Marilyn Yalom’un ‘Memenin Tarihi’ adlı kitabı gelirdi. Ama şimdi elimizde ondan daha ince ve küçük, aynı zamanda okuması da daha kolay bir ‘meme günlüğü’ var: Cezayir asıllı Fransız yazar Monique Ayoun’un kitabı ‘Memelerimin Tarihi’.
Ayoun, daha 11 yaşındayken epey irileşmeye başlayan memelerini ömrü boyunca nasıl ‘zaptetmeye’ çalıştığını tatlı tatlı anlatmış. Kitap, Ayoun’un annesiyle ilk sutyenini almaya gittikleri günle kendi kızına ilk sutyenini almaya gittikleri gün arasında geçiyor.
Ofiste, sokakta, evde, yatakta bir kadının memeleriyle yaşayabileceği ne varsa anlatılan bu kitabı vesile ettik; Türkiye’deki kadınlar memelerini anlatsın, memeler kendisini anlatsın istedik ve sorduk: Sizin memenizin hikâyesi nedir?

Banu Alkan (Oyuncu)
‘Memelerimi göstermeye Paris’te karar verdim’

Benim çok fazla ‘göğüs dekolteli’ resim vermemin sebebi, 17 yaşımda yaşadığım Paris yolculuğumdur. İlk eşim Gürbüz Bey’le (Hanif), Paris’e gitmiş ve Ritz’de kalmıştık. Zaten sonrasında da hep Ritz’de kaldım. O gün Ritz’de sakat çocuklar yararına bir balo veriliyordu ve giriş yapan her arabadan son derece şık göğüs dekolteli kadınlar iniyordu. Durup onları izledim, büyülenmiş gibi. Nasıl şıklar, memelerini nasıl birer mücevher gibi taşıyorlar... Hepsi Fransız jet-seti tabii... Ben orada keşfettim, bunlar dünya çapında insanlar dedim, doğrusu, şıkı bu. Bilirsiniz, Fransız kadınları bu konuda iyidir. Çocuk yaşta, benim aklımda göğüs dekoltesiyle ilgili böyle bir imaj oluştu. O yüzdendir benim göğüs dekolteli kıyafetler giymem, ama bu Türkiye’de anlaşılmaz. Derler ki ‘Banu memelerini gösteriyor’. Göğüs tahtası, omuzlar ve memeler... Bir kadın için mücevherdir, daha önemli bir yer olamaz.
Mesela Elizabeth Taylor, gençliğinden beri göğüs dekoltesiz bir fotoğrafı yoktur; çok da güzel taşır memelerini ama ona ‘Gösteriyor’ denmez. Göğüs dekoltesinden Türkler anlamıyor bence. Burada bir plajda üstsüz güneşlenseniz bakılır çünkü bizde hâlâ erotiktir meme. Ama bir yandan da iyi bir şey; erotik kalması güzel.
Ben aslında çok da tepki almadım çünkü göğsümü açtığım zaman diğer taraflarımı kapattırdım. Böyle bir denge kurdum. Ama bir şeye üzülüyorum (kahkaha atıyor), çok kadına yazık oldu. Benim fotoğraflarımı alıp estetikçiye gittiler, ‘Bana bundan yap’ diye...
Ben erkeklerin memelerim hakkında söylediklerini de umursamam. Zaten benim mememe laf edecek kadar aptal biriyle birlikte olmam. Aynı kültürdeysek olur ancak. Ne giyeceğime kendim karar veririm. Türk sineması mesela, memeyi iyi kullanmıştır. Ama tabii hangi filmlerden söz ediyoruz? Benim yaptığım pahalı filmlerden söz ediyorsak, evet. Osman Seden bana demişti ki, “Biz herkese mayo giydirmeyiz.” Bana giydirdi. Ben bikini, mayo giydiysem, dekolte kullandıysam bu şıklık içindir; başka bir şey için değil.

Esmeray (Oyuncu)
‘Memelerimiçok severim çünkü geç kavuştum’

Ablamın memeleri çıkarken benimkiler de çıksa dediğim zamanları biliyorum. Ona özendiğim yılları... Çeğit deriz biz, hani çekirdek gibi, düğme gibi ilk sızladıkları an... Ben o anları yaşamadım. Ama 18 yaşımdan beri hormon tedavisi gördüm ve sonunda çok güzel memelerim oldu. Her zaman çok büyük olmalarını istedim ama silikonlu değil, doğal olsun istedim. Hormonla bu kadar büyüdü ama şekilleri güzel, dik, o yüzden hoşuma gidiyor.
Başka kadınları kıskanmam. Kendiminkileri yeterli bulurum. Ben memelerimi çok seviyorum çünkü onlara çok geç kavuştum. Kılsız olsun diye epilasyona gittim, yıllarca hormon iğnesi yedim. Ama benim için onları göstermek, teşhir etmek hâlâ zor. Bence mahrem. Sutyen takmak zor ama takmadığım zaman kendimi çıplak hissediyorum. Düşünsenize, sutyeni aslında dik olsun, erkekler beğensin diye takıyoruz ama bir yandan da onlardan korunmak, tacizden kurtulmak için... Arkadaşlarım silikon taktırıyor, ucuz çünkü. Ama ben sevmiyorum, doğal olmuyor.

Merve İldeniz (Eski manken)
‘Silikon değil, hırs kötü’

Ben her zaman küçük memelerden hoşlandım. Kendi memelerim de küçüktü; atletik yapılı, incecik, uzun bacaklı bir kızdım. Zaten Yay burcuyum, gezmeye, yer değiştirmeye açık bir yapım var ve bedenim de bence buna göre ayarlanmış. İnce, harekete müsait. Memelerimin küçük olması da avantaj. Sonra işim gereği silikon taktırmaya karar verdim ve hırs yapıp ‘kocaman’ olsunlar istedim. Belki olması gerekenden de büyük taktırdım. O zaman öyle hissediyordum ama şimdi olsa... Bilmiyorum, herhalde taktırmazdım.
Pornografik bir malzeme olan büyük memeler ilgimi çekmez. Zaten onlar gerçek değildir, erkeklerin iştahını kabartmak için pornografi endüstrisi tarafından uydurulmuş imajlardır. Kadının kendisini nasıl iyi hissediyorsa öyle yaşaması lazım. Silikonla mutluysa taktırır, değilse çıkartır. Ben 1992’de taktırdım, 1998’de çıkardım. Kızımın doğumundan sonra toparlaması için yeniden taktırdım, yani hâlâ var silikon. Ama benimki işimle ilgiliydi, bir erkeğe nasıl daha çekici görüneceğimi düşünüp de taktırmadım.
Kızım bir gün gelip ‘Silikon taktırmak istiyorum’ dese, hayır diyemem. Ona silikonun değil, hırsın kötü olduğunu, doğalın güzelliğini anlatırım. Zaten anlatarak olmaz, her kadın memesini zamanla keşfediyor. Onun sana neden verildiğini zamanla anlıyorsun. Ben mesela kızım doğduktan sonra anladım. Onu beslemek için verilmişti. Bunu hissetmek, neden var olduklarını anlamak güzeldi. Başkaları beğensin diye taşıyorsak onları, kompleks yapıyorsak bu doğru değil. Şimdi her şey farklı, mutluyum, hırslarım yok. 18 yaşımda memelerimi nasıl hissediyorsam, yine öyle hissediyorum.

Ayten Alpün (Fotoğraf sanatçısı)
‘Artık tek memeli bir canavarım’

Artık tek memeliyim, tek memeli bir canavar olarak dolaşıyorum. Meme kanseri ve mememin alınması bende bir travma yaratmadı, aksine olumlu bir dönüm noktası oldu. Hayat, aslında daha güçlü olmamız, korkularımızı aşmamız için önümüze hep bir şeyler koyuyor. Bana da bunu verdi sanki. Kıçıma bir tekme attı, uyandırdı ve korkum kalmadı. Korkunun olmadığı yerde sınır yoktur, bizi engelleyen hep korkulardır, onları aşınca daha önce olmadığı gibi düşünmeye başlıyorsunuz. Ben mememi kaybetmeyi bir hediye gibi düşündüm.
Meme dediğin aslında bir parça et. Bacağını, kolunu kaybetmek daha kötüdür herhalde. Mememi kaybetmem benim günlük hayatımı etkilemedi ki... Eşim Tamer (Yılmaz) bana çok destek oldu. Sanırım her kadının böyle bir dönemde eşinden, sevgilisinden destek görmesi gerekir. Bazı erkekler tam tersi kötü davranıp kadının moralini daha da bozuyor. Ama biz hiç yaşamadık böyle bir şey. Tamer kendisini hiç uzaklaştırmadı benden. Dokunmazlık etmedi, çekmedi kendini. Her şey eskisi gibiydi. Çocuklar da çok anlayışla karşıladı.
Tek sorun sokaktaki bakışlar. Ben protez sutyen kullanmıyorum. Bunu görenler sürekli o boşluğa bakmak istiyor. Hatta sokakta falan tanıdıklar “A, Aytencim duyduk geçmiş olsun” deyip gözlerini yavaş yavaş indirip bakmak istiyor. Ben artık bunu bildiğim için onların o kıvranan, bakmak isteyen ama bakamayan hallerini anlayıp elletiyorum, gösteriyorum. “Ya evet, bak, dokun, yok” diyorum. Onlar beni değil, ben onları rahatlatıyorum. Tamer de çok espri yapıyor bu konuda, “Karımın memesini elleyebilirsiniz” diyor. Varken onu nasıl seviyorduysam, şimdi yokluğunu da seviyorum.

Pınar Selek (Sosyolog)
‘Memelerimi çok severim’

Ben memelerimden utanmayı, onları gizlemeyi değil, gösterebilmeyi, onlarla eğlenebilmeyi öğrendim. Bizim evde meme mevzuu çok rahat konuşulurdu. Annemin memeleri çok güzel ve büyüktü. Babam, “Annenizle memeleri için evlendim” deyip bizi güldürürdü. Anneminkilere benzesin istedim, benzediler de...
Memelerimiz de aslında elimiz, kolumuz gibi bir organken kapatılırlar, örtülürler. Daha genç kızlık zamanından kadınlar kambur durmayı öğrenir, memelerini saklar. Ben hiç o evreyi yaşamadım çünkü dediğim gibi şanslı bir ailede büyüdüm. Memeyi konuşabiliyorduk, onunla ilgili espri yapabiliyorduk. Bir de aslında kadına kalsa memesini saklamak istemez ki... Ben kız lisesinde okudum, Dame de Sion’da. Memelerini gizleyenler bile, doğal bir ortam olduğunda gösteriyordu, gizlemiyordu. Gizlememek lazım, sutyen takmamak lazım. Sutyen konusu bizim için çok önemli. Bu konuda mücadele vermeliyiz. Avrupa’da kadınlar çoğunlukla sutyen kullanmıyor, denize üstsüz giriyor ve bu çok normal karşılanıyor. Ya da Afrika’da kadınlar memeleri açık geziyor. O erotik memeyi biz yaratıyoruz aslında. Erkekler memelerini göstere göstere denize giriyor, pipisinin ucundan azıcık kesilecek diye törenler yapılıyor ama kadınların hayatlarında kendi bedenleriyle ilgili böyle törenler yok. Ben memelerimi severim, hep dik yürüdüm, dik yürüyeceğim!

Yonca Tokbaş (Köşe yazarı)
‘Küçük memeliler toplansın’

11 yaşımdan beri memelerimin büyümesini bekliyorum. Olmuyor! Evet, ben küçük memeli bir kadınım. Göğüs uçlarım baş gösterip ‘Heeey! Bak artık büyüyoruz!’ dedikleri günden beri ‘büyümelerini’ bekliyorum. Üzerlerine annanem hamam tası kapattı. Olmadı... Ben kendim leğen kapattım. O da işe yaramadı! Oysa tüm arkadaşlarımın memeleri, annaneleri tas kapatmadan dolgunlaşmıştı. Bana onca yıldır anlatılan tüm hikayelere, kehanetlere, batıl inançlara kulak kabartıp her seferinde inandım. Denilenleri harfiyen yaptım. Dediler ki; ‘Yonca çok zayıfsın. Acık kilo al farkı göreceksin!’ Dediler ki, ‘Daha gençsin, yaşın ilerledikçe, serpilip gelişeceksin.’ Dediler ki; ‘Amaaan, zamanında benim de böyleydi, doğumdan sonra bir büyüdüler, bir daha kimse küçültemedi!’. Di di di di!...
Yaşım ilerledi, üst takımlar inatla ‘gık’ demedi. Durum bir kabus gibiydi. Eşim içinse, bu asla sorun edilecek bir konu bile değildi. O, iki küçük memenin arasında bir yerlerde pıt pıt atan kalbimin sesiyle, daha çok ilgiliydi. Memelerimin değerini bana en güzel şekilde öğreten, iki çocuğum dünyaya geldi. ‘Bunlardan süt bile çıkmaz!’ dedikleri memeler, sütle dolup bebeklerimi besledi. Ama, bu ‘süt büyüsü’ de uzun sürmedi. Süt bitti memeler geri gitti, bir daha geri gelmedi.
Gel zaman git zaman Yonca büyüdükçe kendinden daha az şikayet eden, bedensel özelliklerine kafayı takmaktansa olana şükretmeyi bilen, kendi bedeninden utanmak yerine zevk almayı becerebilen bir kadın olmayı öğrendi. Küçük memelerin de büyük mutluluklara kadir olduğunu, arkadaşı memelerini kansere hibe edince, yüzü kızararak öğrendi. Memelerine, küçük ya da büyük, sağlıklı oldukları için şükredip teşekkür etmeye karar verdi. İşi yeri geldiğinde espriye vurup, ‘Allah nazardan saklasın!’ deyip millet tahtaya vururken, Yonca göğsüne ‘bam bam!’ demeyi o gün bugün alışkanlık edindi. ‘Memeleriniz küçükmüş büyükmüş utanmayın. Kendinizi olduğunuz gibi sevin!’ demeyi ise... Görev bildi!
Küçük Memeli Kadınlar Birliği kurasım varDI. Kurdum! Bu konuda ‘kadın-erkek’ hepimizin söyleyecek elbet bir fikri vardır. Hurriyet.com.tr’de ‘Benim Sayfam’ da grup kurdum, http://benim sayfam.hurriyet.com.tr/gruplar/kamekabe linkine tıklayın, katılın. İçinizde ne var ne yok dökün oraya, rahatlayın! Küçük memeli olmanın dezavantajı nedir, avantajı nelerdir anlatın. Gülünecek halimize ağlayıp ağlanacak halimize gülüp tartışalım.
(Hürriyet/Kelebek’teki yazısından...)

Monique Ayoun (Yazar)
‘Büyük memeli kız, paralı erkek gibidir’

Aynada incelemeye başladığı ilk günlerde her şey rüya gibi gelse de, onları sahip olduğu en değerli varlıklar olarak saysa da memeleri başına dert de açıyorlar Monique Ayoun’un. Daha fazla büyümesinler diye yalvardığı geceler... Sahilde bir erkekle öpüştüğü için babasından yediği tokat ve akabinde duyduğu, “Böyle şeyler yapmaya devam edersen memelerin birer balon gibi şişip patlayacak” sözü... Erkeklerin onu büyük memeleri yüzünden mi sevdiğini hiçbir zaman bilememesi... Sutyen ve korselere duyduğu tutku ve maaşının neredeyse tamamını çılgınca bu arzu nesnelerine yatırışı... Özellikle hemcinsleri tarafından yöneltilen ‘Acıtıyor mu?’, ‘Hiç ameliyat olmayı düşündün mü?’ soruları... Erkek arkadaşların memeleriyle ilgili çeşit çeşit fantezileri... Ailesindeki tüm kadınların ‘koca memeli’ oluşu ve bir araya geldiklerinde sokaktaki bakışların anında kendilerine dönmesi... Bunlar Ayoun’un memelerine dair hatırladıkları.
Ayoun, meme severleri de sınıflandırıyor: “Gerçek meme âşıklarını çok severim. Onlara sütümü, memelerimi, güzel mücevherlerimi sunarım. Ve Tanrı’dan bu inatçı, dikkafalı koca bebeklerin benim şefkatli memelerimi emmeyi sonsuza kadar sürdürmelerini dilerim.
Bir gün memelerin ‘duruş’una âşık biriyle karşılaştım. Değişik bir özelliği vardı: Soyunmamı istemiyordu. Sadece onun bana verdiği olağanüstü kıyafetleri giymemi ve beni öyle izlemeyi seviyordu. Kuştüyü mantolar, bağcıklı korseler, üste oturan dantel bluzlar, tüylü askılı giysiler, ipek kombinezonlar. Günlerini onları arayarak geçiriyordu. Tam bir kaçıktı.
Sonunda koca memelerimi umursamayan bir adamla evlendim. Abartıyorum tabii. Demek istediğim kocam onları takıntı haline getirmedi. Neyse ki böyleydi; zira çok kıskanırdım! Her zaman iltifatları alan onlar! Ve ben mutlu (!) sahibeleri, onların gölgesinde kalmış, iltifat kırıntılarıyla yetinmeye çalışıyorum.
Büyük memeleri olan bir kız, çok parası olan erkek gibidir. Her ikisi de ‘tam olarak ne için sevildikleri’ konusunda şüphe içindedir.”

Tuğba Eriş (Editör)
‘Demek ki kova kapamak gerekirmiş!’

Lisede atletizm takımına seçilmemin nedeni, sadece hızlı koşmam değil, küçük memelerimdi; koşarken memelerini zapt etmeye çalışan yaşıtlarıma ciddi bir fark atmıştım. Tabii bir sevgilimin olmasıyla dengeler değişmiş, küçük memelerimi sorun yapar olmuştum. “Anneminkiler öyleyken benimkiler niçin böyle, üstelik fincan da kapamadık ama demek ki kova kapamak gerekiyormuş” diye isyan ederdim doğaya. Memelerimle ve doğayla barışmam, ‘göğüs’ yerine rahatça ‘meme’ sözcüğünü kullanmam üniversite zamanına rastlar, kadınlık bilincinin arttığı zamanlara... Erkeklerden, ‘Aa şuna bak, memeleri küçücük’ diye çok laf yemişimdir, ama hiçbiri kadınların ‘Aa senin memelerin yok’ tepkisi kadar sinirlendirmez.
Küçüktür büyüktür, elmadır armuttur, ama meme memedir. İnsanların vücudunuz üstünde sorgusuz sualsiz söz hakkına sahip olabileceğini düşünmesini de hazmedemiyorum.
İlk sutyenimi aldığımda 25 yaşındaydım. Küçük memeli olmanın ilk ve en önemli avantajı sutyen takmamaktır. Ama ne yazık ki çeşitli iş mecralarında vitrin öznesi olarak kullanılan kadınların sutyenlerine kadar her şeylerine karışılmasının, hatta küçük memeli kadınlara destekli sutyen takmaları yolundaki baskıların ayyuka çıktığı bu modern zamanlarda ‘sutyen yakma’ yine geçerli bir protesto olsa gerek... Toplumun meme tabusuyla barışacağı, ona ilgisinin sözgelimi boyna ya da diz kapağına gösterdiğine eşdeğer seviyeye ulaşacağı ve böylece memenin de özgürleşeceği zamanlar önümüzde mi yoksa Willendorf Venüsü zamanlarında mı kaldı?

Prof. Dr. Akın Yücel (Estetik cerrah, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi)
‘Sahneye çıkanlar ve transseksüeller büyük meme ister’

* Kadınlar üç nedenle meme ameliyatı yaptırmak için doktora gider: Küçültmek ve dikleştirmek isteyenler, büyütmek isteyenler ve meme kanseri olanlar... Ama ne olursa olsun kendileri için yaparlar bunu inanın, bir erkek için değil. Biz çoğu kez meme ameliyatı olan kadının durumunu ‘cinsellikle’ açıklıyoruz ama aslında meme ameliyatı cinsel hayat için değil, sosyal hayat içindir. Memenin cinsellik işlevinden çok, sosyal işlevi var. Mesela kanserli hastalar aslında cinsel hayatlarına zarar geldiği için üzülmüyor. İstediği kıyafeti giyemediği, bikini giyemediği için üzülüyor. Bu çok ciddi bir travma bir kadın için.
* Bana genellikle fotoğrafla gelmiyor hastalar. Gelenler de az çok fikir vermek için geliyor. Yoksa o da biliyor, fotoğraftakinin kendi bedenine uymayacağını.
* Türkiye’de kadınlar genellikle küçültmek için değil, büyütmek için ameliyat oluyor. Amerika’da da durum böyle. Orada çok büyük, abartılı meme makbul ve herkes çılgınca büyük meme yaptırıyor.
* Sahneye çıkanlar, göz önünde olanlar da büyük ister. Küçültenlerin genelde sosyoekonomik yapısı daha düşükken, büyütmek isteyenlerinki daha yüksektir. Doğum yaptığı için sarkanlar, büyüyenler, aşırı kilolular genelde boyun ve bel ağrısından şikâyet edip küçülttürürler.
* Büyütmek isteyenler genelde gençler; küçültmek isteyenler orta yaşlılardır. Bir de daha 17-18 yaşında olup, çok büyümesinden korktuğu için ameliyat isteyenler oluyor. Ama onlar da üniversiteyi bitirene kadar aileden izin alamıyor.
* Bir de transseksüel hastalar var. Onlar bu konuda daha agresif oluyor. Benim transseksüel hastam yok ama onlar hiç memeleri olmadığı için daha büyük istiyorlar. Meme dokusu olmayan birine meme yerleştirmek daha zor. Bir süre hormon tedavisi gördükten sonra daha kolaylaşıyor ama onlar en baştan daha feminen görünmek için çok büyük memeler istiyorlar.

Cengiz Alkan (Gazeteci)
Göğüs-meme diyalektiği, manipülasyon ve devrim
Tarihsel olarak memleket sathında ‘ulu’ sıfatının yaygın üç kullanımı var. Biri malum... Diğeri ‘Ulu Manitu’yla başlayan çizgi roman diyalogları (‘Kaptan Swing’deki Gamlı Baykuş misal)... Bir de Nigar ‘Ulumemeler’... Galiba Gırgır’dan mülhem yaygın bir kullanımı vardı Nigar Hanım’ınkilerin. Bireysel olanın toplumsallaştırılması denebilecek bir süreç. Ama aslında aynı zamanda ideolojik bir süreç: ‘Ululuk’ memeye içkindir. Memeden söz açtığımızda ‘büyük’ bir (çift) şeyden söz ediyoruz demektir. ‘Avuçlandığında bir miktar taşan’dan epeyce fazla bir şey.
Kritik soru ise hangi avuç?
‘Göğüs’ ise bir imkân... Meme olma ihtimali taşıyan bir çift şey, göğüstür. Ergen kız manasında değil, somut bir nicelik artışı ve bir nitel değişim olarak ‘ihtimal’: Hamilelik, protez, kilo alma... Ve tabii ki tersi de geçerli.
MM’nin (Marilyn Monroe), NJ (Norma Jean) zamanlarında çekilmiş bir fotoğrafı var. Norma ve göğüsleri henüz bir imkân. Marilyn olma ihtimalini taşıyan bir imkân.
Ama aynı zamanda bir karşıtlık da söz konusu göğüs-meme diyalektiğinde, Narkissos-Goldmund ya da Apollon-Diyonizos karşıtlığına benzeyen. Biri olmadan diğerinin de olamayacağı, birbirlerini tamamlayan bir karşıtlık.
Göğüs, fikri bir şey. Biraz ciddi ve melankolik. Meme ise çok maddi. Neşeli ve üretken. Ama öyle mi?..
Çolpan İlhan-Leyla Sayar, Lale Belkıs-Türkan Şoray, Arzu Okay-Zerrin Egeliler, Nur Sürer-Müjde Ar, Zuhal Olcay-Hülya Avşar... İşte bu çiftlerde ‘ululuk’un manipülatif mahiyeti oldukça belirgin: ‘Ulu’ memeler arzuya, ‘göğüsler’ ise onun belirsiz nesnesine ait.
Göğüsler burjuvaziye, felsefeye, şaraba, Galatasaray’a, metroya, Radikal’e... Memeler ise proletaryaya, popüler edebiyata, rakıya, Fenerbahçe’ye, halk otobüsüne, Posta’ya dahil.
Göğüsler nevrotik, memeler ise psikotik...
Göğüsler Edip Cansever’e: Çünkü ağzım öyle istedi/Dudaklarım öyle istedi/Ve göğsüm ve avucumun çukuru/Ve arkam ve önüm ve boynum/Öyle istedi... Memeler Cemal Süreya’ya: Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu/İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük/Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde/Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra/Sonrası iyilik güzellik...
Göğüsler Paris Komünü’ne (‘Komünün Bakiresi’-Louise Michel), memeler 1789 İhtilali’ne (‘Marianne’-Eugene Delacroix)...
Peki bu manipülasyonun kaynağı ne? Bu sorunun yanıtı o kritik ‘hangi avuç’ sorusunun yanıtında gizli. ‘Ali Rıza Binboğa’nın mı Hasan Bülent Kahraman’ın mı?’ sorusu değil sormamız gereken. Çünkü doğru muhatap onlar değil, onlar manipülasyonun kaynağı. Gerek ARB’nin gerekse HBK’nın emperyal politikaları, hâkimiyeti esas alan, klasik ‘böl ve yönet’ üzerine kurulmuştur. Ama kökenlerini ‘Büyük Kapatma’nın başlangıcında, tarım toplumuna geçişte, özel mülkiyetin ortaya çıkmasında aramalı. Ve ARB’lerin, HBK’ların ‘avuç’larını yalamaları da ancak ‘Büyük Açılma’yla mümkün. İnadına aşk, inadına devrim, inadına göğüs-memelerin özgürlüğü!
 

RADİKAL
Yayın Tarihi : 1 Ağustos 2009 Cumartesi 19:21:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?