18
Mayıs
2024
Cumartesi
KADIN

O KADINLARI GÖNDERECEK SIĞINMAEVİ BULAMIYORUZ

Aile içi şiddetle mücadelenin ön saflarındaki isimler Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Mor Çatı Kurucusu Avukat Canan Arın anlatıyor...

Mesleğe başladığımda, 15 yıl önce yaptığım ilk haberlerden biri Kadın Dayanışma Vakfı’yla ilgiliydi. Vakfın Ankara’da sosyal demokrat belediyenin desteğiyle kurduğu bir sığınmaevi vardı, kocası tarafından defalarca dövülen ve sakat kalan bir kadınla röportaj yapmıştım. O sığınmaevi belediye başkanı değişikliğiyle darbe aldı, yerel yönetim destek olacağına köstek oldu.

Yıllar geçti. Yasalar değişti. Ama ne yazık ki değişen bir şey yok. Şiddet yaşayan kadınların korunduğunu kim söyleyebilir?

AB ülkelerinde her 3 bin kişinin yaşadığı yerde belediyelerin sığınmaevi açması zorunlu. Bizdeki duruma bakın? Belediyeler sığınmaevlerine karşı. Bir kadın eşinden şiddet görüp karakola gitse büyük olasılıkla evine geri gönderiliyor. Bir başkası “Babam, ağabeyim beni öldürebilir” dese ciddiye alınmıyor. Şiddet gören kadınları devlet koruyamıyor. Kadın hukuka başvuruyor, “Ağır tahrik var” deniliyor, suç hafifliyor. Devlet bu konuda çalışan kadın örgütlerin sesine de kulak vermiyor. Ve şimdi utanç verici bir ilk yaşıyoruz. Türkiye dünyada aile içi şiddeti önleyemediği için AİHM’den ceza alan bir ülke.... Nahide Opuz 20 yıldır şiddet görüyordu, savcılara, mahkemelere kendini anlatamadı. Kocası Hüseyin Opuz tarafından defalarca dövülmesi, bıçaklanması, annesi Minteha Beybur’un öldürülmesi engellenemedi.

Ve Nahide Opuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili maddelerine dayanarak Türkiye’yi 36 bin 500 Euro cezalandırdı.

Kadından ve Aileden sorumlu yeni devlet bakanımız Selma Aliye Kavaf ise bir açıklama yaptı: “Türkiye’nin karara itiraz hakkı var.”

İtiraz etmek ne kadar doğru? Bunu kuşkusuz hukukçular bilir ama asıl itirazımızın kadına yönelik şiddete ve kadınları, çocukları bu şiddetten koruyamayan devlet kurumlarına olması gerekmiyor mu?

2004 yılında Aile İçi Şiddete Son kampanyasını başlatan, geçtiğimiz yıl da şiddet gören kadınlara yönelik telefon hattını açan Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’yla bu sorunu konuştuk...

Kanun var ama polis pek uygulamıyor

Türkiye devleti aile içi şiddeti engellemediği için AİHM nezdinde hüküm giydi. Türkiye’de sizce “aile içi şiddeti” tanımlamada ne gibi sorunlar yaşanıyor?

Türkiye’de yasalarda değişiklikler yapıldı ama uygulamada eksik var. Yaşanan olaylar bunu gösteriyor. Güvenlik görevlilerine, polise yönelik bu konularda neler yapılacağıyla ilgili genelgeler var. 1998’de Ailenin Korunmasına Dair Kanun çıktı. Şiddet gösteren eşin eve yaklaştırılmaması, varsa silahına el konulması gibi maddeler var. Uygulanması için de polislere yönelik genelgeler var. Ama yine uygulamalara bakıyoruz, polis şiddet gören kadını evine geri gönderebiliyor. Adli makamların ve polisin de eğitilmesi gerekiyor.

Siz kampanyanız kapsamında polislere de eğitim verdiniz...

Bir dönem verdik. Ama yeterli değil. Bunun devlet politikası olması lazım.


Şiddet gören kadın evine dönmek zorunda kalmamalı

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı karara itiraz edileceğini açıkladı...

Bazı uzmanlar, Türkiye’nin karara itiraz etmesi halinde kararın ağırlaştırılabileceğini söylüyor. Bu ceza yürülüğe konmadan daha ciddi adımlar atılmalı. 3-4 aylık bir süre var.

Batılı ülkelerde gerek sığınmaevleri gerekse devletin farklı kurumları şiddet göreni koruyor. Türkiye ne yapmalı?

Kanun çıktı. Türkiye’de nüfusu 50 bini aşan her belediyenin bir sığınmaevi olmalı. İstanbul’da 12 milyon yaşıyor, 8 sığınmaevi var.

Bunların kapasiteleri de düşük...

Hem de çok düşük. 10-12 kişi alabiliyorlar. Son aylarda şiddet hattımıza gelen başvuru sayısı çok arttı. Özellikle hafta sonları 16.00’dan sonra gelen başvuruları yönlendirecek adres bulamıyoruz. Şu anda İstanbul’daki sığınmaevi sayısı iki yıl öncesinin yarısı kadar ve hepsi dolu. Çok acil sığınmaevi kurulmalı. Şiddet gören kadın evine dönmek zorunda kalmamalı. Bir de bu başvuruda da gördüğümüz gibi “ağır tahrik” nedeniyle suçlar hafifliyor. Bu konuda da düzenlemeye ihtiyaç var.

 

Şu ana kadar bize 4 bin vaka geldi bunlardan 300’ü çok acildi

Telefon hattınıza ne kadar başvuru geliyor?

4 bin vaka geldi. 300’ü çok acil vakalardı. Arayanların çoğu psikolojik destek alıyor. Yasal haklarını öğrenmek için arıyorlar. Son zamanlarda günde 2-3 tane çok ciddi vaka geliyor.

Bizim için en ağır olanı bu kişilere gidecek adres gösterememek. Bakanlık çok acil bir politika belirlemeli. Türkiye’de bu konuda çalışan, ellerinde çok kapsamlı bilgi olan sivil toplum kuruluşları, kadın örgütleri var.

Polislerin eğitilmesi şart. Komşuların şikayetleri ciddiye alınmalı. Karakollara bu yönde şikayetler oluyor, aile içi konu diye polis müdahale etmiyor, bunlar değişmeli. En önemli konuların başında bu ve ağır tahrik konusu geliyor. Bakanlık acil bu konuda çalışma yapmalı.

Bizim telefon hattımızın bir benzerini devlet de kurdu, ancak şu anda askıda. Bu tip telefon hatlarından Almanya’da her eyalette var. Devletin bu tip hızla ulaşılabilecek hatlar da açması lazım.

Son dönemlerde toplumsal şiddet olaylarında da artış var. Bu olayların temeline baktığımızda her şeyin ailede başladığını görüyoruz...

Aile içi barış olmadan toplumda barış olmaz. Çocuklara yönelik şiddet konusunda konuşamıyoruz bile. Okullarda da bu konuda eğitim verilmeli.

*****


Türkiye’de insanın içini parçalayacak en vahşi şiddet olayları aile içinde geçiyor

Önce Yargıtay hakimi karısını dövdüğü iddiasıyla yargılandığı davada kendini ayetlerle savundu, ardından şiddetten ve kocasının kişisel temizliğine dikkat etmemesinden bıkan kadın açtığı davayı kazanıp kocasını evden uzaklaştırdı. Nihayetinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi aile içi şiddeti önleyemediği için mahkum etmesi ise dünyada bir ilk oldu. Ama Türkiye için son olmayabilir. Av. Canan Arın: “Yeni davalar açılabilir” diyor.

AİHM kararı ne demek Türkiye için?

Devlet, insanların can güvenliğini korumakla yükümlüdür. Türkiye o can güvenliğini koruyamadığı için AİHM Türkiye’yi mahkum etti. Bu bence çok güzel bir karardır ve bu üsluptaki kararları okuduğum zaman bir hukukçu olarak heyecanlanıyorum, gururlanıyorum.

Yasalarımızda eksiklik var mı?

Mevzuat açısından baktığınız zaman Türkiye’nin diğer Avrupa ülkelerinden çok fazla bir eksiği yok. 4320 Sayılı Kanun aynı çatı altında yaşayıp şiddet uygulayanın şiddet uyguladığı kişiden uzak durmasını emreder. Bu kanun 1998’de çıktığı zaman Işılay Saygın sağa bakıyor, sola bakıyor ki bu kanunun çıkarılması mümkün değil. Hemen “ailenin korunması” diye bir kavram atıyor ortaya ve kanun çıkarılabiliyor. Çünkü kutsal aile korunacak, orada erkek ister söver, ister döver, öldürür, isterse keser ama kol kırılır ama yen içinde kalır. Aile, erkeğin mutlak egemenlik alanıdır.

Bu yasa ne diyor?

Bu yasa, aileyi değil aile içinde şiddete maruz kalanın korunmasını amaçlamaktadır, ama meclisin maço milletvekilleri bunu ters anladıkları için yasayı çıkardılar. Türkiye’de insanın içini parçalayacak en vahşi şiddet olayları aile kurumunun içinde geçiyor. Erkekler, evin içinde evli olduğu kadına her türlü şiddeti uygulayabilir. Bu, sözlü de psikolojik de, cinsel de veya ekonomik de olabilir ki Türkiye’de ekonomik şiddet en yaygın şiddet biçimidir.


Polis ‘Ne var bunda ben de dövüyorum’ diyor


Cinsel şiddetle ilgili bir kafa karışıklığı var mı yasaların uygulanmasında?

Türk Ceza Kanunumuz yakın zamana kadar “evlilik kadın ve erkeğin cinsel ihtiyaçlarının meşru olarak giderilebileceği bir kurumdur. Erkek istediği zaman istediği şekilde karısıyla birlikte olur” diyordu. Yeni ceza kanununda insan haklarına uygun olarak evlilik içinde tecavüz suç olarak kabul edildi ve bazı mahkemelerden evlilikte tecavüz ile ilgili mahkumiyet kararları çıktı. 4320 uygulaması ne yazık ki amacına tam uymuyor. Bir olayda şiddet görüp polis çağıran kadına eve gelen polis memuru “Bizi bunun için mi çağırdınız, ne var ben de karımı dövüyorum” diyebiliyor. Yargıçlar arasında da yasayı amacı doğrultusunda uygulamayanlar var. Objektif olmak adına “Kadın ya yalan söylüyorsa” şüphesi ile kanıt toplamak amacı ile bir ay sonraya duruşma günü veriyor, o arada kadın öldürülürse ne olacak? Nitekim AİHM’in verdiği kararda da kadın defalarca polise başvuruyor ama polis oralı olmadığı için, adam en sonunda hem karısını hem de kayınvalidesini öldürmek için ateş ediyor, kadın kurtuluyor ama kayınvalidesi ölüyor.

Hüseyin Opuz nasıl serbest kalabiliyor? Onca şikayete rağmen beraat ediyor, en son kayınvalidesini öldürüp ceza alıyor ama temyiz süresi beklenirken tahliye ediliyor. Nasıl oluyor bu?

Boşluk yok, uygulama eksikliği var. Olaylara bakış açısı ve zihniyet eksikliği. O adamın derhal ilk şikayette evden uzaklaştırma yasağının verilmesi gerekiyordu. “Hayati tehlike var” diyor kadın. Bugüne kadar Türkiye’deki siyasi iradelerin hiçbirinin kadına yönelik erkek şiddetini önleme politikası olmamıştır ve yoktur.

 

Kadınların banka kartları kocalarının ellerinde

Şiddet gören kadın için devlet ve kadının kendisi ne yapmalı?

Kadın hastaneye gittiğinde bakımını sağlamalı, ciddi sığınaklar yapılmalı, sığınaklarda bu kadınların korunması ve iş bulmaları sağlanmalı. Çocuklarının parasız ve kaliteli bakım sunan yuvalarda bakılmasını sağlamalısınız ki kadın çalışabilsin. Kadınlar şiddet gördüğünde mutfak, banyo gibi yerlere; kesici, delici aletlerin bulunduğu yerlere kendilerini kilitlemesinler. Sokak kapısını açıp bağırmakta yarar var, komşular yardım edebilir. Deprem çantası gibi bir boşanma çantası olmalı. Çantada bir miktar para, nüfus kâğıdı, evlilik cüzdanı, pasaportu, çocukların nüfus kâğıtları ve bir kat çamaşır olmalı. Aile olarak oturdukları ev eğer erkeğin mülkiyetindeyse evlenme cüzdanı ve muhtardan alacakları ikametgah kağıdı ile Tapu Müdürlüğü’ne başvurup oranın aile konutu olduğuna dair tapuya şerh verdirsinler.

Türkiye’de ekonomik şiddet yaygın dediniz... Nedir ekonomik şiddet?

Kadının söz dinlemediği erkeğe itaat etmediği sürece kendisine has harcayacak beş kuruşunun olmaması demek. Kadın çalışıyor olsa bile... Kadınlar biliyorum maaşlarını alır almaz kuruşuna kadar kocalarının ellerine veriyorlar. Veya maaşı çektiği banka kartı adamın elinde; kadının maaşı yattığı gün adam çekiyor. Çok zengin ve İngilizce bilen Boğaziçi mezunu kadınların kartları da var kocalarının ellerinde. Onların paralarını kocaları çekiyor.

Kadınların elini kolunu bağlayan bu ekonomik şiddet mi?

Kadının çalışmasına izin vermiyorlar. Gerekçeleri, kadınlarımızın da bayıla bayıla kabul ettiği, “Seni kemerinden, seni gözümden, seni kendi elinden kıskanırım” sözleri... “Aaah beni çok seviyor” diyor kadın. Sevdiğinden değil tam iktidar kurabilmek için. Çünkü kadının kendine ait bir parası olursa o zaman itaat etmeme ihtimali daha çok. Öyle evlilikler biliyorum ki kadın ameliyat olmuş, parayı erkek ödemiş hastaneye ama o kadın hastaneden çıktıktan sonra parayı kocasına ödüyor.

 

Türkiye arka arkaya mahkum edilebilir

AİHM’in Türkiye hakkında verdiği ceza ülkemizde başka cezaların yolunu açar mı?

Artık Türkiye’de kadınlar hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e başvurabilirler. Türkiye arka arkaya mahkum edilebilir. Mahkemelerin bu kararı örnek olarak alıp ona atıf yapmaları gerekir. O zaman bizden daha ciddi kararlar çıkabilir. Türkiye, sık sık AİHM’e başvurulmasını istemiyorsa orada bahsedilen önlemlerin alınması ve devletin birinci görevinin kadınlar dahil vatandaşların can güvenliğini korumak olduğunu unutmaması gerekir.

 

Kadınlar her şeye boyun eğiyor tek katlanamadıkları başka bir kadın


Bir Mor Çatı yetkilisinden “kendi arabasıyla sığınmaevine gelen kadınlar var” diye duymuştum. Yine duyarız, kadın profesör ama kocasından dayak yiyor diye... Efsane mi bunlar yoksa doğru mu?

Fiziksel şiddeti uygulayan sadece okuma-yazması olmayan, gelir durumu çok düşük erkeklerdir düşüncesi çok yanlış. Gelir düzeyi daha yüksek olan erkekler çok daha rafine şiddet biçimleri uyguluyorlar ya da şöyle bir fark var: Onların eşleri sığınaklara veya Mor Çatı’ya gelmez. Daha fazla şiddet görüyorlar çünkü utandıkları için ortaya çıkamıyorlar. Bu kadınların bile avukata gelince verecek parası yoktur. Çünkü para erkekte, erkek: “Eğer benim dediklerimi yaparsan, kürkler, mücevherler alırsın” der. Dolayısıyla bu ciddi bir itaat ettirme yöntemi olarak kullanılıyor.

Kadınlar da buna izin veriyor, peki ne zaman boşanmaya karar veriyor?

Galiba en katlanamadıkları şey başka bir kadın. Aldatılmaya katlanamıyorlar. İşte o, bardağı taşıran son damla oluyor ve boşanmaya karar veriyorlar.

 

SAYILARLA KADIN SIĞINAKLARI

 

* Türkiye genelinde, 52 kadın sığınmaevi var. Kapasiteleri 1000 kişi.

 

* İstanbul’da 5’i belediyeye ait toplam 8 tane sığınak var.

 

* 82 milyon nüfuslu Almanya’da 400, 9 milyon nüfuslu İsveç’te 160, 5,5 milyon nüfuslu Slovakya’da 109, 16,5 milyon nüfuslu Hollanda’da 100 sığınak var.

 

* 34 sığınma evinden üçü İstanbul’da. Kadıköy ve Küçükçekmece Belediyesi’nden sonra üçüncüsü Şişli’de açıldı.

 

* Belediye Kanunu’na göre 50 binden fazla nüfusu olan belediyelerde sığınmaevi açılması gerekiyor. Bu durumda Türkiye’de 3 binden fazla sığınmaevine ihtiyaç var.

 

“Aile İçi Şiddete Son” kampanyası kapsamında Avrupa Birliği’nden sağlanan fon ile şiddet gören kadınların yedi gün 24 saat ulaşabileceği telefon hattı: (0212) 656 96 96
 

Elif Ergu - Vatan
Yayın Tarihi : 15 Haziran 2009 Pazartesi 20:27:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?