19
Mayıs
2024
Pazar
KADIN

Feministleri kızdıran kadın

Alman televizyonu ARD’nin spikeri Eva Herman, kadınların evde oturmasını savunan bir kitap yazdı, ülkedeki feministler ayağa kalktı.
Almanya’nın devlet kanalı ARD’nin haber spikeri Eva Herman’ın son kitabı “Eva Prinzip” (Eva Prensipleri) feministleri ayağa kaldırdı. 47 yaşındaki Herman, kitabında toplumun sağlığı açısından kadının evine dönmesi gerektiğini savundu. Kariyer sahibi olmasına karşın, kariyerin kadını annelik isteğinden uzaklaştırdığını ve bunun da topluma zarar verdiğini söyledi. 

NTV'den Yasemin Arpa'nın haberini aynen aktarıyoruz...

“Kadınla erkek arasında konservatif bir rol dağılımı olmalı. Kadın anne, erkek ise güç sahibi ve koruyucu olmalı” diyen Herman, bu fikri neden savunduğunu da şöyle açıkladı: 

“Üreme kadın için artık doğal olmaktan çıkıp opsiyonlu hale geldi. Kadınlar kariyer yapmaya çalışırken anne olma rolünü ve haklarını unuttu. Oysa kariyere odaklı bir kadının hayatı hiç kolay değildir.”

Başından üç evlilik geçen ve iki ciddi beraberliği olan Herman, hayatı boyunca zengin ve güçlü erkekleri seçti. Beş ilişkisinden sadece bir çocuk doğuran Herman, şu anda Hamburglu işadamı Ernst Langner’le birlikte yaşıyor.

Türk kadınları Herman’ın kitabını tartıştı 

Alman spiker Eva Herman’ın, toplumun sağlığı açısından kadının evine dönmesi gerek, çünkü kariyer kadınlarda çocuk isteğini azaltıyor” görüşü Alman feministlerin tepkisini çekti. Aralarında ekonomist, yazar, sosyologların da bulunduğu aydın Türk kadınları Herman’ın fikirlerini tartıştı. Onlar Herman gibi batı kültüründe anneliğe sıcak bakmayan bireyci kadınların türediğini kabul etse de kadının evde oturmasına karşı olduklarını söyledi. Görüşler şöyle:

İŞE GİREN KADININ MUTSUZ OLACAĞI İDEOLOJİSİ YAYILIYOR(Prof. Dr. Nilüfer Narlı / Sosyolog) 

Son 30 yılda dünyanın pek çok yerinde kadınlar eğitime ve kariyere çok önem veriyorlar. Ve kadınlar da sadece eve ek gelir sağlamanın çok ötesine giderek kendi kariyerleri için çaba göstermeye başladı. Bu kadınla erkek arasındaki rekabeti kamuda belirgin bir hale getirdi. Kadınlar çalıştıkça, kamu alanında aktif oldukça, çok daha yeni taleplerle gelmeye başladılar. Bu da yerini buldu ve BM’deki anlaşmalarda birçok ülkenin yasalarında değişiklikler oldu. Fakat şöyle bir problem ortaya çıkmaya başladı. Kadınlar kariyere girdikçe çocuk sahibi olma arzusunda belki bir azalma var. Yalnız burada çok önemli bir faktör göz ardı ediliyor. Çocuk yetiştirmenin maliyeti çok yükseldi. Çocuğun giderek artan maliyeti, kendine daha fazla zaman ayırmak, tatile gitmek, birey olarak daha dolu dolu yaşamak gibi nedenlerle çocuk sayısında azalma var. Bugün AB ülkeleri önemli bir sorun yaşıyor; yaşlı nüfusta büyük bir artış var. Yaşlılara kim bakacak gibi çok temel ekonomik ve sosyal sorunlar gündeme gelmeye başladı.

Çözüm kadının tamamen eve çekilmesi değil. Kadın ve erkeğin çocuğun işlerini paylaşabilmesi, esnek çalışma saatleri veya evden çalışmak gibi çözümler aramak yerine işe giren kadınların mutsuz olduğu gibi bir ideoloji yayılıyor. Bu ideolojinin yayılmaya çalışılması düşündürücü.

İşsizlik arttığı zaman genelde kadınlar işten çıkartılıyor. Kadınlar eve dönerse erkeklere iş açılacak. İşsizliğe çare bulmak için kadını eve yönlendirmek çok zekice; potansiyeli olan kadınlardan dünya yararlanmasın mı? Bu tür soruları sormak gerekir.

Öyle erkekler de var ki evde kalıp çocuklara bakmak isteyebiliyor. Ben bu tip tercihi olan erkekler de biliyorum. İskandinav ülkelerinde bu çok yaygın. 

Benim hayattaki tercihim de kariyer oldu. Ama bu sadece kariyerim için evlenmediğim anlamına gelmiyor.

İŞSİZLİK DÖNEMLERİNDE KADINLARDAN HEP BU İSTENİR (Prof. Dr. Türkel Minibaş / Ekonomist) 

Büyük kriz dönemlerinde işsizlik başgösterdiği için kadınların evlerine dönmeleri istenir. Kadınlara annelik ve eşlik görevleri hatırlatılarak, evlerine geri dönmeleri sağlanır. Daha önce 2. Dünya Savaşı yıllarında da benzer şeyler yapılmıştı.Yine yazarlar, kitaplar ve makaleler yazarak -bunu o dönemde özellikle erkekler yapıyordu ama Hitler’in kadın danışmanları vardı- kampanyalar yürüterek kadınların birincil önceliklerinin anne olmak ve sağlıklı çocuklar doğurmak olduğunu topluma yaymışlardı. Şu anda bu örneklerin yeniden başlamış olması zaten yeni bir dünya savaşı yaşanırken önemlidir. Çünkü özellikle Avrupa’da ekonomik durgunlukla beraber işsizlik hızla artarken onlar şu ana kadar kullandıkları geçici önlemlerle durumu geçiştirmeye çalıştılar.

Bu arada 1. ve 2. Dünya Savaşı’na kıyasla kadınlar çok daha hızlı kariyer sahibi oldular, karar mekanizmalarında yer almaya başladılar. Bu da tabii erkekleri kadınlarla rakip durumuna getirdi. Refah döneminde rakip olarak görülmezlerken şimdi bir rakip durumu ortaya çıktı. Bu son yazılan kitabı bu doğrultuda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Kadınları iş hayatından evlere çekmek ve bunu yaparken de sadece annelik görevleri değil, öbür yandan esnek çalışma saati ile kadınların evden çalışmalarını son 15 yıldır destekliyorlardı. Şimdi bu kitap gösteriyor ki, kadınların evden çalışması bile erkeklerin dünyasındaki işsizliği çözmeye yetmiyor.

Bunun kesinlikle bir kadın-erkek rekabeti olarak düşünülmemesi lazım. Bu toplumun yarısının karar mekanizmalarında yer almasına izin verilmemesi ile ilgili bir kampanya. Çünkü eğer kadınlar iş hayatında, özellikle de karar mekanizmalarında olmadıklarında dünya nüfusunun yarısını kontrol altında tutmak mümkündür. Bu gibi tutumlar, türlü öykülerle -bu bazen gazetelerin renkli sayfaları, bazen televizyon programlarındaki zenginlik düşleriyle olabilir- kadını avutarak, mevcut poltikaları çok çabuk kabullenen ve bu politikaları benimseyen çocukları yetiştiren insanlar yaratmak adınadır.

ÇOCUK BİR NOKTADA KADININ GELİŞİMİNİ ENGELLİYOR (Nora Romi / Yazar) 

Ben bu görüşe katılmıyorum. Ben özellikle 3-4 sene annenin çalışmaması ve çocuğuna bakmasından yanayım. Ama o 3-4 sene geçtikten sonra ‘yandım anam’ diye işe sarılıyor insan. İdeali ‘sen okula, ben işime’ demek. Bu çok güzel olurdu. Kendimden biliyorum, çocuk sahibi olmak kariyerden soğutmuyor insanı. Ama sonrasında?.. Çocuk bir noktada bunu engelliyor. Okuduğunuz kitaplar çocuk kitapları oluyor, insanlarla çocuktan başka bir şey konuşmaz oluyorsunuz. Çocuk bir noktada kadının gelişimini engelliyor. Çocuk okula başladığında işte olmak ise çok iyi geliyor insana.

YENİ KURGULANAN MODERN DÜNYADA ÇOCUĞA YER YOK (Hidayet Şevkatli Tuksal/ Feminist İlahiyatçı Yazar) 

43 yaşında yeniden anne olmuş, üçüncü çocuğunu doğurmuş bir kadın olarak, anne olmayı çok seviyorum. Kadınların kariyer nedeniyle çocuk doğurmamasını kendilerine haksızlık olarak görüyorum. Kariyer ve çocuğun ikisinin bir arada yapılabileceğini düşünüyorum. Kadın ve erkek dünyasının bu kadar ayrılmaması gerek.

Kadın dışarıda çalışmaya başladığı zaman erkekler dünyasının zorluklarını daha iyi anlıyor ve erkek dünyasının zorluklarını öğreniyor. Erkek de bir gün veya bir hafta evde yaşasa, karısının yaşadığı zorlukları daha iyi anlıyor. Birbirinin sırtına yüklenen rollerin ve sorumlulukların ne olduğunu empatiden öte yaşayarak anlıyorlar.

Tabii kadın ve erkeğin rollerinin çok eşlenebileceğini düşünmüyorum ama kadınların kariyer yapmasındaki önemi, sadece para kazanmak, sadece sosyal ölçüde avantajlı olmakla da tanımlamıyorum. Çalışarak nitelik kazanmaya devam ediyorsunuz. İnsani varoluşunuza yeni yeni özellikler katıyorsunuz.

Yeni kurgulanan modern dünyada çocuğa yer yok. Ya da çocuğu sadece kreşte tutuyor. Çocuk kadının da erkeğin de dünyasına girmeye başladığında hem iletişim daha düzgün olacak, hem çocuk büyükler dünyasına çok küçük yaştan itibaren adım atmış olacak.

BATILI KADINLAR ADINA UMUT VERİCİ AMA TÜRKLERE ÖRNEK OLAMAZ (Nihal Bengisu Karaca / Yazar) 

Eva Herman’ın söyledikleri Batılı kadınlar adına sahici ve umut verici olabilir. Ama mümkünse, ben almayayım!
Batılı bir kadın için ‘kadınlık’ denilen durumun geleneksel boyutlarına uyanmak, onu yeniden keşfetmek ve konforuna vakıf olmak hem eğlenceli hem de öğretici bir tecrübe olabilir. Tamam, konservatizmin kadınlığa ilişkin kodları muhafazakarlığa bırakılmayacak kadar ciddi, yarayışlı ve dengeleyici olabilirler. Zaten öyle olmasalar toplumda hiçbir karşılık bulamazlardı. Bu tezler yeni değil; yıllar önce kimi toplumsal, ekonomik sorunların çözümü için dahi düşünülmüş ve uygulanmışlardır. ‘Kadın anne olmalıdır, yumuşak bir çiçek gibi açmalıdır, yuvasına ışık saçmaladır’ gibi ifadelerle maskelense de, çoğunlukla ekonomik /reel gerekçelerle devlet politikası haline getirildiği olmuştur.

İşsizlik sorununu azaltmanın, savaş sonrası dönemde nüfusu artırmanın ve aileleri çok çocuğa teşvik etmenin gerektiği dönemlerde, kadına evin yolun gösterilmiştir. Bugün de, suç oranının çok yükseldiği Batılı toplumlarda ‘çocukları anneleri yetiştirsin, ortalarda büyüyen insandan hayır gelmiyor’ diyen birilerinin bulunması pek şaşırtıcı değil. Batı kültürünün cinsel ilişkiyi hedonizme kilitlediği, anneliği değersizleştirdiği, daha doğrusu anneliğe katlanamayan bireyci kadınlar ürettiği de doğrudur. Ama buraya kadar.

Üstelik, orası Batı’dır burası Türkiye. Diyeceğim o ki, batılı kadın yitirdiği anaçlığı bulsun, iyidir. Ama anne olmaktan başka işlere de yaradığını kanıtlamanın; anaç, süslü ve bakımlı olmanın dışında da alan yaratabiliyor olmanın eşiğine yeni yeni gelmiş Türk kadını için örnek teşkil edecek bir durum değildir bu. Türk kadını için ‘kadın evine gitsin, kariyeri boşversin’ cümlesi büyük bir lükstür.

Ayrıca Eva Herman’ın sözlerine baktığımda ‘bu kitabı niçin yazmış olabilir?’ diye sormadan edemedim ve ister istemez özgeçmişi ilgimi çekti. Başından üç evlilik geçmiş, iki farklı erkekle de ‘ciddi’ beraberliği olmuş. Hep çok zengin ve havalı adamlarla ‘takılmış’. Koca portföyüne baktığımızda Herman’ın, otelci, televizyoncu ve otomobil tüccarından aşağısı ile yetinmediğini; statüye ya da en azından ‘standart’a önem verdiğini görüyoruz. Bir kadının böyle bir portföye sahip olmak için çok sıkı ve hatta sancılı bir ‘sosyalleşme’ sürecinden geçmesi gerektiğini görmek için kahin olmaya gerek yok. Herman neden kadınları eve gönderiyor? Sokaktan eve giremediği için olmasın?


NTV
Yayın Tarihi : 16 Ağustos 2006 Çarşamba 17:30:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?