20
Mayıs
2024
Pazertesi
KADIN

'İnsan olan beri gelsin...'


Eşine şiddet uygulayan solcu ve yaratıcı entelektüellerimizin(!) yaşananları normalleştirmemesi için, özellikle de medyada çalışan kadınların ve onların haklarını savunanların sesinin yükselmesi gerekir


Mailime bir veda yazısı düştü. Veda yazıları hüzünlendirir, tuhaf bir yalnızlık hissettirir hep. Bir an durdurur ve hiç farkına varmadan uzunca düşündürür. Agos gazetesi’nin internet editörü Nuran Ağan, artık Agos’ta görev alamayacağını duyurmuş ve bunun için de bir veda yazısı geçmiş okurlarına. Ve bu yazıda uzunca ayrıldığın nedenini yazmış. Bazı ayrılıklar zorunluluktandır ya, onunki de öyle, görüldüğü kadarıyla. Ama onu buna zorlayan kişisel sorunları değil, çalıştığı gazetenin kadın konusundaki tavrı ve Etyen Mahçupyan’ın son olarak feminizmle ilgili olarak yazmış olduğu yazı. Olay şu ki Agos yazarı Sevan Nişanyan eşi Müjde Nişanyan’ın başından aşağı dışkısını boşaltmış ve bunu sembolik jest(!) olarak tanımlamıştı. Bunun üzerine kadın dernekleri, Sevan Nişanyan’ın yazılarına son verilmesini istemiş ancak Agos yönetimi bu yönde bir tavır almayacaklarını belirtmişti. 

Hrant Dink’ten sonra gazetenin genel yayın müdürlüğü görevine gelen Etyen Mahçupyan ise olayı, “cinsel kimliklerimizi fazlasıyla aşan ‘insani’ tutumları ima eden ve iki kişi arasında yaşanan” olarak tanımlamış. Halbuki Mahçupyan da bilir ki, cinsel kimlikler arasındaki birçok şiddet olayı iki kişi arasında başlar. Bu şiddet oyununun oyuncularından biri ataerkil toplum tarafından şaha kaldırılan erkek, diğeri ise ikinci sınıf insan muamelesi gören kadın olur genelde. Ve bu iki kişilik oyunda mağlup olan ve ezilen hep kadın olur. Mahçupyan, bu durumu bilimsel ve demokrat düşünce çerçevesinde açıklayabilir ve ortak bir ahlak zeminine oturtabilir. Ama bazen bugüne kadar yapılmış olan tanımlamaları bir kenara koymak ve salt olanlar üzerine düşünmek gerekir. Mesela Nişanyan’ın gerçekleştirdiği sembolik jestle(!), karısını erkek çocuğu olmadığı için döven adam arasında yedi fark yoktur. Çünkü bu iki farklı sınıftan olan erkek, suçlu gördükleri kadınları kendi yaratıcılıklarına(!) göre aşağılamayı ve cezalandırmayı seçmişlerdir. 

Marquis de Sade’ın Sodom’un 120 Günü adlı romanını sinemaya uyarlayan İtalyan yönetmen Pier Paolo Pasolini, 1944 yılında Nazi Almanyası’nın kontrolünde olan Kuzey İtalya’da yaşanan faşizmi anlatırken bir dışkı sahnesi kullanır. İzleyenlerin hafızalarından silinmeyen bu sahnede, mükemmel donatılmış bir sofra gözükür önce ve daha sonra esir tutulan kölelere dışkı servis edilir. 1944 İtalyası’nda dışkı yemeye zorlanan esir köleler ve günümüzde başından aşağı dışkı dökülen kadınlar... İnsanlığın yok olduğu, içimizdeki tanrının sessizliğe gömüldüğü iki sahne. Şimdi bu olayın sadece iki kişi arasında yaşanan ve ‘özel hayat gizliliği’ sınırları içerisinde korunması gereken bir vaka olup olmadığı bir kez daha düşünülmelidir.
Yaşanan bu olayı salt bir haber olarak 5N 1K kuralıyla veren medya kurumları da düşünmelidir. Kadınların Medya İzleme Grubu-MEDİZ tarafından yapılan ‘Medyada Kadınların Temsil Biçimleri’ araştırmasında erkek egemenliğinin varolduğu kanıtlanan medya, ‘aile içi şiddete son derken’ bu tür şiddetleri görmezden gelmemelidir. 

Kadınlığın cinsel bir obje olarak kullanılmaması, büyük gazetecilik örneği gösterip türbanlı bir kadınla sevgilisinin fotoğraflarını yayınlayıp, “işte türbanlı kızın aşkı” deyip ayrımcılığın ve teşhirin en bayağısının yapılmaması, eşine şiddet uygulayan solcu ve yaratıcı entelektüellerimizin yaşananları normalleştirmemeleri için özellikle de medyada çalışan kadınların ve onların haklarını savunan tüm insanların sesinin yükselmesi gerekir. Son olarak bu mücadele için Mahçupyan’ın dediği gibi ‘insan olan beri gelsin’ ama sadece vicdanı olanlar buyursun...

Erkek egemen medya
MEDİZ’in “Medyada Kadınların Temsil Biçimleri” araştırmasından sonuçlar:
- Medya erkeklerin egemenliğinde... Kadın çalışanlara, karar mekanizmalarında, ülke siyasetine katkıda bulunan yorumlarda, gündem belirleyen “ciddi” metin ve programlarda neredeyse hiç yer verilmiyor. Örneğin Türkiye’deki yaygın günlük gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin tamamı erkek...
- Haberler, manşetler, içerikler yapılırken kadınlar, bireysel varlığı olmayan eş ve anne, magazin malzemesi, konu mankeni, cinsel nesne olarak kurgulanıyor ya da tamamen yok sayılıyor! 

- Gazetelerin başsayfalarındaki haberlerin sadece yüzde 21’inde kadınlar var.
- Kadınlara ilişkin haberlerin yüzde 52’si “yaşam-magazin” alanında..
- Haber kaynaklarının sadece yüzde 18’i kadın.
- Köşe yazarlarının sadece yüzde 12’si kadın.
- Yaygın ve genel TV kanallarındaki siyasi tartışma programı yapanların yüzde 0’ı kadın.
- TV ana haber bültenleri yönetim kadrolarının sadece yüzde 16’sı kadın.
- TV ana haber bültenleri yorumcularının (anchor‘man’) yüzde 0’ı kadın.
- TV ana haber bültenlerinde dış seslerin sadece yüzde 25’i kadın.
- Tüm medyada kadınların hak mücadeleleri ve eylemlerinin yer alma oranı sadece yüzde 3.

Radikal
Yayın Tarihi : 7 Temmuz 2008 Pazartesi 11:53:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?