21
Mayıs
2024
Salı
ANTALYA

TÜRBAN, ERDOĞAN'IN CAN SİMİDİ Mİ?

Türban, 'ekonomik deniz'i bitiren AKP ve taban insiyatifini Abdullah Gül'e kaptıran Tayyip Erdoğan için bir 'can simidi'mi? Yoksa, parti içinde ön plana çıkan 'belediyeciler'e karşı, Milli Görüş tabanına şirin gözükerek, 'dengeleri sağlama' oyunu mu? Erdoğan, türban 'mağruru' mu olacak, yoksa 'mağduru' mu? işte Kenthaber Yazarı Feramuz Erdin'in yorumuyla 'türban' tartışması...


Erdoğan 'Türban Mağruru' Mu, Yoksa 'Türban Mağduru' Mu Olacak?


“Örtünmek İslamiyet’le mi başladı; yoksa daha önceden de mi vardı?”

“Bu konu Kur’an da nasıl geçiyor?”

“Örtünme ‘Allah’ın emri’ midir; yoksa bir ‘Arap geleneği’ midir?”

“Başın ‘türbanla’ örtülmesi, AKP ve (AKP’nin tabanını oluşturan) Milli Görüş zihniyetinin ‘siyasi simgesi’ midir; yoksa değil midir?”

“Sadece saçını örtmüş kadınların, daracık kotlar ve vücut hatlarını belli edecek elbiseler giymesi dinen caiz midir?”

“Kadınlar, kendilerini niçin ‘örtünmek’ zorunda hissediyor?”

“Örtünmek kadınların ‘tercihi’ midir, yoksa ‘mahalle baskısından’ mıdır?”

Bugünlerde, bu sorulara cevap bulmaya çalışan binlerce makale yazılıyor.

Örtünme ve türban konusunda herkesin oturmuş bir fikri zaten var.

Bu konuların tartışılmasında, insanların bilgilendirilmesinde sayısız faydalar olmakla birlikte; bir makale okumakla kimsenin fikrinin değişmeyeceği de aşikârdır.

Zaten; asıl amaç da, insanlara ‘yanlıştır-doğrudur’ şeklinde “dayatma yapmak” değil; onları, inandıkları şekliyle toplumla bütünleştirmek olmalıdır.

Bu yüzden, burada, bambaşka bir konuya değineceğiz.

* * *

Bugün, Türkiye’de ve dünyada Müslüman olsun veya olmasın milyonlarca kadının “örtündüğü” bir gerçektir.

Dünya üzerinde yaşayan ve İslamiyet haricindeki diğer semavi dinler ile daha başka inançlara mensup kadınların örtünmelerinin çeşitli sebepleri vardır:

Dini inanç, gelenek, iklim şartları, aile veya mahalle baskısı ve kişisel tercih…

Burada tartışılması gereken asıl mesele; kişisel bir tercihle veya zorlamayla olsa bile, “örtülü olmanın” kadınları sosyal veya ekonomik hayattan geri bırakmaması ve toplumsal iklimin kadınların her türlü hakkını koruyacak şekilde oluşturulması meselesidir.

Yani; dünya üzerindeki hemen hemen tamamı “erkek egemen” bir yapıya sahip olan devletler; örtülü olsunlar ya da olmasınlar, kadınların, ekonomik bağımsızlıklarını elde etme; ekonomiye, bilime, siyasete ve sanata eşit oranda katkıda bulunabilme haklarını gözetmeli ve sağlamalıdırlar.

Tabi ki, devletlerin; kişisel hak ve özgürlükleri sağlamakla birlikte; her tür inançtan insanların yaşadığı toplumların barışını sağlamak adına, sadece belli bir inanca sahip fundamentalistlerin toplum hayatına tamamen hâkim olmalarını engelleyici tedbirlere başvurmak hakları da saklıdır.

Fundamentalizm (köktendincilik/mürtecilik), dünya üzerinde yaşanmakta olan hemen hemen tüm inançların içinde vardır.

Bu olguyu, sadece İslamiyet’le bağdaştırmak; yanlış ve haksız bir tespit olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de, gerek ‘türbanla’, gerekse ‘başörtüsüyle’ “başını örtmüş” kadınların üniversite veya kamusal alana girmeleri konusundaki tartışmaların daha çok süreceği anlaşılmaktadır.

Bu konuda verilecek bir kararın, vatanını milletini seven ve bu arada kişisel tercihlerinde de saygı gösterilmesini isteyen samimi insanları küstürmek gibi bir sonuca yol açmasının yanında; kamusal alanın tamamen aşırı görüşlülerin hâkimiyetine geçmesine sebep olabilecek bir takım sonuçlar doğurması olasılığı da vardır.

Köklü bir geçmişe sahip Türkiye Cumhuriyeti “devlet geleneğinin” bu konuda, ‘toplumsal barışı muhafaza edecek’ en doğru kararı vereceği muhakkaktır.

Gelişmeleri, zaman içerisinde hep birlikte göreceğiz.

* * *

Burada asıl dikkat çeken mesele, “türbanı” sürekli kaşıyarak kendine iktidar yolunu açan AKP’nin “türban meselesini” iktidara gelişinin tam altıncı yılında hatırlamasıdır!

AKP Genel Başkanı ve Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’ı, altı yıldır unutulan bu konuda, bir anda harekete geçmeye ve sağa-sola yüksek sesle “çatmaya” zorlayan asıl sebepler nelerdir?

Birinci sebep, hiç kuşkusuz ki; “ekonomiktir”.

Daha önceki koalisyon hükümeti tarafından, intihar etmek pahasına alınan ekonomik tedbirlerin kaymağını yiyen AKP iktidarı için “ekonomi denizi” bitmiştir!

‘Ekonomi iyiye gidiyor’ masalları ile uyutulan ve sürekli sabretmesi istenen halkın; banka borçları sebebiyle artık ferdi iflas konumuna gelmiş olmasına rağmen, “sözde iyi ekonominin” nimetlerinden asla faydalanamamış olduğu gibi; bundan sonra faydalanması da mümkün görünmemektedir.

Çünkü ABD’nden başlayıp dünyaya dalga dalga yayılan ekonomik kriz, yakında Türkiye’yi de vuracaktır.

Arap sermayesinin ABD’ni “kurtaracağı” da, şimdilerde anlatılmaya başlanmış olan bir başka masaldan ibarettir.

AKP iktidarı, dünyada ve dolayısıyla Türkiye’de yaşanmakta olan bu bahar ortamının sonsuza kadar süreceğini zannederek, “yakındakiler” hariç olmak üzere, refahı halka ve hatta kendi tabanına bile yaymakta başarısız olmuştur.

Bu dönemde üretimden uzaklaştırılan halk, adeta kutsanan “sadaka ekonomisine” alıştırılmaya çalışılmıştır.

Ekonomisi hızla bozulan ve sadaka ekonomisini kabullenemeyen halkın çoğunluğunun, hükümetten ekonomik beklentilerinin arttığı bir anda, yeni ve hemen herkesin müdahil olacağı, insanların sıkıntılarını unutarak coşacağı bir gündeme ihtiyaç vardır:

Türban.

* * *

Türban meselesi, ikinci olarak, AKP tabanındaki inisiyatifi yavaş yavaş Abdullah Gül’e kaptıran R. Tayip Erdoğan için, bir can simidi konumundadır.

AKP içindeki “Milli Görüşçüler” ve “Belediyeciler” ayrımını bilmeyen yoktur.

“Belediyecilerin” bu kadar öne çıkmaları, aslında parti tabanında uzun süreden beri rahatsızlık yaratıyordu.

Tayip Erdoğan da, parti içi dengelerde üstünlüğü yeniden ele geçirmek adına, bir anda, türban meselesini yeniden gündeme getirmiştir.

Ama, parmak bastığı yer çok hassas olunca da, hesap etmediği bir takım olaylarla karşılaştı!

Öncelikle MHP, “türban sorununu çözen adam” profilini Recep Tayip Erdoğan’a ve dolayısıyla AKP’ye kaptırmamakta kararlı görünüyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da “kongre” işini çözer çözmez bu tartışmaya hararetli bir şekilde müdahil olacağı apaçık ortadadır.

Siyasi partiler yanında, başta yargı organları olmak üzere, devletin diğer “erklerinin” açıklamaları, bu tartışmanın daha da ısınacağını gösteriyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce verilen “e-muhtıradan” bu yana siyasi açıklamalar yapmaktan özellikle kaçınan “Ordu”nun, “e-muhtırayı” geri çektiğine dair bir açıklaması henüz gelmemiştir.

Demek ki, “e-muhtırada” ileri sürülen şartlar, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hala sıkı sıkıya takip edilmektedir?

Bu durumda, “Ordu”nun bu meseledeki tavrının da iyi takip edilmesi gerekecektir.

* * *

Recep Tayip Erdoğan, “türban meselesini” kimseye kaptırmadan çözer ise; hem partisinde, hem de türban takmayı “şahsi özgürlük” bağlamında değerlendiren ancak AKP taraftarı olmayan halkta da büyük sempati uyandıracaktır.

Böylece kendisine, “türban gururunu taşıyan adam” olarak “Başkanlık” yolu açılacaktır.

Eğer çözemez de, bu “mesele” partisinin kapatılmasına ve kendisinin iktidardan gitmesine neden olursa, o zaman ne olacaktır?

Bilirsiniz; “mağdur” rolü ve edebiyatı; AKP’nin, her zaman, en sevdiği söylemlerden birisi olmuştur.

Ama burada umulmadık yeni bir sorunla karşılaşabilirler:

Şimdilik konuşmak için çok erken ama zaten “AKP mağduru” olmuş olan bu halk, bu kez AKP’nin “mağduriyetini” o kadar umursar mı?

Feramuz Erdin - Kenthaber
Yayın Tarihi : 23 Ocak 2008 Çarşamba 19:47:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?