22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANTALYA

Plajlarda Deli Dumrul kanunları

Konyaaltı’nda geçmiş yıllarda bir kenarda yığılı duran ve isteğe bağlı kiralanan şezlong ve şemsiyeler için para ödemeyenlere artık huzur yok.

Türklerin Deli Dumrul gibi bir efsane kahramanını durduk yerde yaratmadığını Antalya’da bir kez daha anladık 

“Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” (Anayasa Madde 43).
“Allah’a inanmayan; Allah korkusu olmayan, senin Anayasa’ndan mı korkacak! Git istediğin yere şikâyet et” (Konyaaltı Halk Plajı’nda zorla şezlong kiralayan İnan Beach’in en öfkeli çalışanı). 

Antalya’da aile ziyaretindeyiz. Oğlum sabahın altısında başucumda bitti: “Baba haydi denize...” En yakını Konyaaltı. Güneş yeni doğuyor; sahilde tek tük insanlar. Şemşiyemizi açıyorduk ki 12-13 yaşlarında bir çocuk koşarak geldi: “Burada oturamazsınız. Burası paralı. Şezlongdakilerin önünü kapatıyorsunz.”
“Ama şezlonglarda kimse yok.” 

“Olsun! Birazdan gelirler.” 

“Burası kamunun malı, kimseyi kovmaya hakkınız yok” deyince, delikanlının kafası karışıyor sanırım. Gidiyor ve ağabeyini gönderiyor. Yeni uyarıcımız nazik birisi: “Beyefendi, burası işletmemize ait. Böyle oturmanız yasak.” 

“Burada yasak olan bir şey varsa o da sizsiniz. Anayasa’da yazıyor. Burası kamuya ait. Suç işliyorsak polisi çağırın.” 

“Polislik iş değil. Biz buraya bir sürü para saydık. Başka tarafa geçin.” 

Bu arada bir diğer görevli yan tarafta karpuzu devirmiş kahvaltı yapan iki delikanlıyı kaldırıp İnan Beach sınırı dışına sürmekle meşgul. Başkaları da yanı başımızda denize girmeye hazırlananları kovalıyor. Biraz mırın kırın etseler, “Burası babanızın malı mı?” diye söylenseler de hepsi gidiyor sonunda. 

İkinci de gitti. Nihayet gireceğiz denize. Ama heyhat! Bir üçüncüsü. O farklı bir üslupla uyarıyor. “Siz burada ailenizle otururken, ipsiz sapsız birileri yanınıza gelse rahatsız olmaz mısınız?” 

“Ne alakası var. İpsiz sapsızlar da isterse sizden şezlong kiralayabilir.”
Baktı bizi ‘anayasal hakkımızı’ kullanmaktan alıkoyamayacak o da gidiyor.

Şemsiye barikatı
Bir an önce denize girmek için sabırsızlanan oğlum, olup bitene bir anlam verememiş şaşkın şaşkın bakarkan sonunda dayanamıyor: “Baba ne oluyor, denize giremeyecek miyiz?” “Gireceğiz. Artık gelmezler” dememe kalmıyor, derisi güneşten simsiyah, keçi sakallı gözlerinden ateş fışkıran İnan Beach çalışanı (belki de sahibi) hışımla yaklaşıyor. “Hemen terk edin burayı” diyor. Sükûnetimizi hiç bozmadan aynı şeyleri ona da söyleyince, öfkeyle yanında çalışan çocukları çağırıyor ve “Çabuk şemsiyelerle etrafı çevirin” diye emir veriyor. Şezlongların dizili olduğu bölge ile deniz arasındaki boş (bizim de içinde olduğumuz) bölümü açılmamış şemsiyeleri yan yana dikerek iki taraftan çeviriyorlar. Önümüz deniz, arkamız şezlong sıradağları... 

Buradan çıkış yok!
 

Bizim dışımızdaki herkesi kovaladıkları için ıssız çölde tek başına çadır kurmuş bedevi gibi ortada kalıyoruz. 

İnan Beach’in en öfkeli çalışanı bizimkiler denize girdiğinde, ben sahilde tek başıma otururken yine yanı başımda bitiyor: “Bir daha ne zaman geleceksin buraya?” diye soruyor tehdit dolu bakışlarla, “Bir daha buralardan geçme acımam valla” dedikten sonra yanıt vermeme fırsat tanımadan çekip gidiyor.

‘Pardon, konu neydi?’
Sözde ‘tatilci’ olacağız ama gazetecilik peşimi bırakmıyor. AKP’li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’e telefonla ulaşmaya çalışıyorum. Özel Kalem’i “Menderes Bey şu anda geliyor. 10 dakika sonra arar mısınız?” diyor. 20 dakika sonra tekrar arıyorum, bu kez “Menderes Bey henüz gelmedi” oluyor aldığım yanıt. “Yardımcılarından birisiyle görüşebilir miyim?” diye sorunca beni bir başka telefona ‘aktarıyorlar.’ “Pardon, konu neydi?” diye soran bayan ‘konu’yu öğrenince “Menderes Bey’in üç yardımcısından hiçbiri de şu anda burada değil. Sizi basın sorumlusu Haluk Bey’e aktarayım” diyor. İkinci aktarmadan sonra telefonu açan Nazan Hanım, “Haluk Bey şehir dışında, ben yardımcı olayım” karşılığını veriyor. Nazan Hanım’a da ‘konu’yu aktarıyorum. “Ama oralarda halka ayrılmış şezlongsuz bölümler var. Oraya gidin” ‘çözüm’ünü getiriyor. Ona da buraların halk plajı olduğunu söyleyip ‘anayasal hakkımız’dan bahsedecek oluyorum. “Size nasıl yardımcı olacağımı bilmiyorum. En iyisi siz telefonunuzu verin, ben size ‘döneceğim’ deyip kapatıyor. Ama ‘dönmüyor.’
Koynaaltı maceramız bu kadar mücadelenin arasında atılan birkaç kulaçtan ibaret, bedevi çadırımızı toplayıp Deli Dumrul’un torunlarını şezlonglarındaki tek tük müşterileriyle, ‘Beach’siz bölümdeki yurttaşlarımızı da balık istifi deniz keyfiyle baş başa bırakıp dönüyoruz.

radikal
Yayın Tarihi : 16 Temmuz 2008 Çarşamba 15:31:19
Güncelleme :16 Temmuz 2008 Çarşamba 15:36:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
baris karakoc IP: 195.198.154.xxx Tarih : 17.07.2008 02:19:04

sevgili arkadasim..talihsizlik diyecem ama değil.18 yıldır ben turizm uğrasiyorum sen gene turk vatandasisin demek bu kadar da ileri gitmişler.bu gibi insanlar yuzunden kaybedilen turizm gelirleri inanın bana yılda 3 bin işsizi doyurur hemde lüks bir yaşam sağlar..eee 90 milyon olmuş bir ülkede kim kimde dumduma ne solesek boş.sen dua et kafa tuttuğun için canına bir hal gelmemiş