4
Mayıs
2024
Cumartesi
AĞRI

Ağrı'da coşkulu zafer bayramı

30 Ağustos Zafer Bayramı, bütün yurtta olduğu gibi Ağrı’da da düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı. Sabah saatlerinde Abide Meydanına çelenk bırakılması ile başlayan kutlamalar, Adliye binası önünde devam etti. Adliye binası önünde Saygı Duruşu ve İstiklal Marşının okunması ile başlayan program, günün anlam ve önemini belirten konuşmalarla devam etti.

Program çerçevesinde askerler tar
afından okunan şiirler vatandaşları duygulandırdı. Daha sonra Askeri Bando eşliğinde tören geçişi gerçekleşti. Tören geçişini ilgi ile izleyen vatandaşların, komandoların geçişi sırasında alkışlamaları dikkat çekti. 


30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 86. yıl dönümü münasebeti ile düzenlenen etkinlikler davetlilere akşam verilecek resepsiyon ile sona erecek. Düzenlenen programa Ağrı Ak Parti milletvekili Fatma Salman Kotan, Ağrı Valisi Mehmet Çetin, Belediye Başkanı Ekrem Aktaş, 12.Mknz. Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Turgay Bakkal, kurum müdürleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Valilik tarafından 400 adet tişört, İlköğretim öğrencilere dağıtıldı.

Recep Çirik / Ağrı / KENTHABER
Yayın Tarihi : 30 Ağustos 2008 Cumartesi 15:03:44
Güncelleme :30 Ağustos 2008 Cumartesi 15:51:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
NURAY AKANKAN IP: 85.100.153.xxx Tarih : 31.08.2008 02:20:28

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN VE TÜRK HALKININ ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN. Türklerin taarruz etmeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, izinli olarak geldiği İzmir'de gazetecilere: "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim." demiştir.. Bu söz ATATÜRK'ÜN kulağına gitmişti ve ona savaş meydanından cevap verir: "25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar'ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır. Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilecektir. Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor: -Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir. Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur. Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye: - Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor. Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor... Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine: -Hazır mısınız? diye soruyor. Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor... Ortalık zifirî karanlık... Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor... Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor: -Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor. 26 Ağustos 1922... Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor... Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır... Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir... Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan'a da söylüyorlar. O, büyük bir soğukkanlılıkla: -Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor: "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız." Akşam olmak üzeredir... Dâhi komutan etrafına bakarak: -Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız diyor. O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon'dadırlar. 28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır. Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır. Nihayet 30 Ağustos... Başkomutan otomobiline biniyor. Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa: -Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor. Cevap veriyor: -Siz burada kalınız! Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor. Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükseliyor. Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor. O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir. Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor: -Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar! (1) Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi... Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı... Terk edilmiş toplar; cephaneler... Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor: -Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler diyor. Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor: -Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.(2) 30 Ağustos'un gerçek anlamını ve önemini Büyük Zafer'in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar'ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk'ün verdiği söylevde görürüz: "... Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır." EVET BEYLER İŞTE VATANIMIZ BÖYLE KURTULDU YOKLUKLA ŞİMDİ VARLIK İÇİNDEYKEN DAĞDAKİ ÜÇ BEŞ ÇAPULCUYA VATANIMIZI TESLİM Mİ EDİCEZ.ASLA ASLA ASLA MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR. NE MUTLU TÜRKÜM DİYEBİLENE, NE MUTLU TÜRKÜM