Sarıkamış, bir büyük ustanın kaleminde, bütün ürperticiliği, dehşeti ile yaşıyor. Hiçbir tarih kitabı, Yaşar Kemal'in romanındaki satırlar kadar beni yüreğimden vuramaz.
Vay anam kurasının ağıdı'ndan dizeler okudu bana telefonda Yaşar Kemal.
Ben de o türküyü Musa Eroğlu'dan dinliyordum.
Sarıkamış altın bulak
Soğanlı'yı biz nerden bilek
Bizim uşak göycek giyer
Ağca zıbın kara yelek
Yüzbaşılar binbaşılar
Tabur taburu karşılar
Yağmur yağıp gün değince
Yatan şehitler ışılar
Gözünü sevdiğim eşe
Tekerim dayandı taşa
Seferberliği durdur
Elin öpem Enver Paşa.
Sarıkamış'ı gören arkadaşım, bu ağıt gerçeğin şiiridir, diyor. Güneş değdiğinde donanları aydınlatır, ışıldatır. Gerçek, bir şiirsel imajla buluşunca, etkiliyor beni.
* * *
ÖLÜMÜN örtüsüdür kar, Sarıkamış'ta. Bir kuşağın macerası, kocaman bir ağıtta, hüznün belleğinden çıkmıyor.
Tarih aslında hüzünlü bir masaldır; Sarıkamış'ta ölenler, unutulmak istenen bir mitolojinin talihsiz kahramanlarıdır.
Sarıkamışlı Geçmiş Zaman albümünün başında askerlerin, yazarların satırları, tarihin aldanmayı bağışlamadığını ispatlıyor.
Şevket Süreyya Aydemir şöyle sormuş:
‘‘Yoksa yeni birtakım istikametlerde şimdi gene yeni bir fetihler devri mi başlıyordu?’’
Hayallerin romantizmi, savaşın katı gerçeğinde ölüme dönüşüyor. Sarıkamış'ta yaşananlar da bu değil mi?
O zaman Enver Paşa'ya ‘‘Melekler bu milletin kurtulacağını ona fısıldadılar’’ diyenler varmış. Bir ölümlüde, insanüstü özellikler vehmederseniz, sonuç, bozgun, şehitler ve hüsrandır.
* * *
SAVAŞ bulutları, kar ve Sarıkamış...
Kar bugünlerde bana sevinç vermiyor.
Doğan HIZLAN
Yayın Tarihi :
24 Ağustos 2003 Pazar 23:25:19