18
Mayıs
2024
Cumartesi
SARIKAMIŞ - KARS
Belediye Sayfaları

Ve nihayet Sarıkamış'ın destanı yeniden yazıldı.

"Ey şehr-i canım / Ey şehr-i yarim / Haberin olsun ben kederdeyim" Gecenin umutsuz renginin içinden çıkıp geldi. Irak'a dair haberler seyretmiştik. Ve Irak artık ırak değildi. Yakındı. Kirli, boz bulanık sulardan hayata tutunmak için beslenmeye çalışan küçük bedenlerin yalnızlığına tanık olmuştuk. Irak'lı kadın askerler yürüyüp gitmişlerdi ekranımızdan. ABD'li kadın askerler son vedalarını yapıyorlardı sevdikleriyle. Başkalarının sevdiklerini ellerinden almak ve öldürmek için birazdan çıkacakları yolculuğun arifesinde. Son haberdi. Son görüntüydü. Koro söylüyordu. Koro söylerken beni benden alıp götürüyordu. İyi ki de götürüyordu: "Ey şehr-i canım/Ey şehr-i yarim/Haberin olsun ben kederdeyim." "Sarıkamış'lı Geçmiş Zaman" için Özhan Eren'e minnettarım. Gelibolu'dan bu yana içimde birikmiş düğümü çözdüğü için. Çünkü ben Gelibolu'ya gittim ve çok zor geldim. Gelibolu deyince, Çanakkale geçilmez deyince dizlerimde derman kalmıyor. O topraklara nasıl bastığımı, yerin altında "kefensiz yatanların" canını nasıl canımda duyduğumu hiç anlatamadım ya! Hissettiklerim içimde birikti birikti düğüm oldu. "Sarıkamış'lı geçmiş zaman" içimdeki düğümü çözdü. O ağırlık bir nehre dönüştü şimdi. Sanat eserinin mucizesine bir defa daha tanık oldum. "Sarıkamışta kar / Karın altında mehmedim yatar." Ve karın altındaki Mehmet o dönemi yaşayanların satırlarından çıkıp geliyor. Dayanma gücünün bittiği noktadan. Beyaz gecelerin dondurucu ikliminden. Öldürücü ikliminden. Özhan Eren her şarkının rüzigarını da paylaşıyor dinleyicisi ile. Sarıkamış'lı Geçmiş Zaman sadece bir müzik olarak değil, satır satır hatıra olarak da ulaşıyor bize. Mesela Kafkas Cephesinde yedek subay olan Şevket Sürayya Aydemir beyaz gecelerin ayazına direnişi, İstanbul'un günahlarına kefaret olarak kendi bedenini koymak üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor: "İçinizde dayanaklar, izahlar ararsınız. Allah duygusu, vatan duygusu, cihad yolunda ayağına bir tek toz yapışan Müslüman'a vaad olunan cennetler, varacağınız cephede sizi bekleyen zaferler, gazilik, şehitlik mertebeleri levha levha ruhunuzda canlanır. Hatta bu teselliler de yetmezse: -Bu yollarda biz bir borcu ödüyoruz dersiniz. Yüzyıllardan beri soyulan, sömürülen, yüzyıllar boyunca yalnız mal, yalnız can vergisi için aranan şu bitmiş, şu bilinmeyen Anadolu'ya karşı, çeşmeleri gürülgürül akan İstanbul'un işlediği günahların borcunu..." Tarih bilinci sadece zaferlerin üzerine bina edilmiyor. Mağlubiyetler de zaferler kadar bize yakın olduğunda barışıyoruz tarihimizle. Yıllar öncesine bugünden ağıt yakabildiğimizde yaşanmış olan yaşanmaya devam ediyor. Halka hiç kopmuyor. Çanakkale'nin, Gelibolu'nun romanı yeniden yazıldı. "Bozgunda Fetih Rüyası" nesrin coğrafyasında Beşir Ayvazoğlu'nun kaleminde bir kez daha görüldü. "İsimle ateş arasında" Nazar Bekiroğlu'nun kaleminden yeniçeriye bakarken, kendimizi yeniden gördük ve her okuyucu kendi kabiliyetince "ateş"i tattı. Ve nihayet Sarıkamış'ın destanı yeniden yazıldı. İnsanın ciğerine işleyen seslerden üstelik. Yağmalamak için değil anlamak için tarihimiz bizi bekliyor. Bakanların gözü güzel, hissedenlerin kalbi merhametli olunca dünden bugüne taşıdığımız tarih olağanüstü bir sanat eserine dönüşüyor.
Yeni Şafak
Yayın Tarihi : 24 Ağustos 2003 Pazar 23:43:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?