5
Mayıs
2024
Pazar
İZMİR

İzmir'de bulunan 9. Cumhurbaşkanı Demirel: ' imam hatiplere siyaset sokulmamalı'

Gözlem Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Aysel Kanber'in sorularını cevaplayan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türk halkının Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in icraatlerinden memnun olduğunu ifade ederken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 'değiştiği' şeklindeki söylemini "Mesela eskiden milli görüşçüydük, şimdi terk ettik, hür ve demokrat olduk. Bunu diyor mu? Değiştim demek kafi değildir. Yani neymiş, ne olmuş? Onu arıyoruz. Nereden nereye gelmiş? Onu görmek lazım" şeklinde değerlendirdi. Ekonomi ile ilgili olarak, "Ülke, kafi derecede döviz kazanabilmelidir. Ne zaman ki, döviz gelirleri ile giderleri arasında fark görülür, o zaman hep huylanırım. Yalnız Osmanlı'da değil, biz 1960'a doğru olan yıllarda da bu ıstırabı gördük" diye konuştu.

Demirel, türban tartışmaları ile ilgili de "Zaten Türk kadının Anadolu'da büyük bir kısmının başının bağlı olması, türbana hak vermiyor. Çünkü bunlar ayrı ayrı şeyler" diye konuştu. İmam-hatip okullarının değil, bu okulların kullanılmasının yanlış olduğuna da değinen 9. Cumhurbaşkanı, Irak'ın geleceği konusunda da "Irak Geçici Hükümeti gerilla hareketini önleyemezse, kısa zamanda itibarını geniş şekilde kaybeder. Kaybettikten sonra da bir kukla hükümeti durumuna düşer. Bu, Irak'ta yeniden büyük kargaşaya gidilmesi demektir. İyi görmüyorum" şeklinde konuştu.

Türban savunucularının Anadolu'daki kadınların başını bağlamasını örnek göstererek, "halkın geleneklerine karşı çıkılıyor" sanısını ortaya attığını öne süren Demirel, "Türk kadının Anadolu'da büyük bir kısmının başının bağlı olması, türbana hak vermiyor. Fakat türban savunucuları bundan yararlanıyorlar. 'Bak Anadolu'da herkes bunu takıyor' diyerek, yani halkın geleneklerine karşı çıkılıyor gibi bir kisveye götürmek istiyorlar. Bu yanlıştır. Velhasıl Türkiye rahatsız edilmemelidir. Türkiye'de okullar huzur içinde çalışabilmelidir. Böyle bir tartışmanın siyasi boyutlara ulaşıp ben taraftarım, sen aleyhtarsın kısmına gelmesinden üzüntü duyarım. Yani İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye'deki yüksek mahkemelerin ve Avrupa'daki parlamentoların geldiği nokta benimsenmelidir" ifadelerinde bulundu.

Geçmişte birçok kez, "en çok imam-hatip lise açan siyasetçi" suçlamalarına maruz kalan Süleyman Demirel, "Keşke bu kadar imam-hatip lisesi açmasaydık diyor musunuz?" sorusu üzerine, asıl yanlışlığın imam-hatip liselerinin açılmasında değil, siyasi malzeme olarak kullanılmasında olduğunu ifade ederek, görüşlerini şöyle dile getirdi:
"İmam-hatip okulları, büyük ve önemli bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç da şu idi: 1924'te Eğitim Birliği Kanunu çıkarıldığı zaman, din eğitiminin nasıl yapılacağına dair yeni bir kanun çıkarılacağı söz konusuydu. Yani bu eğitim birliğini sağlayan, din eğitimi veren kurumları kapatan kanun, din eğitimini açıkta bırakmamıştır. Kanun çıkarılacaktı, maalesef bu kanun çıkarılmamıştır. Kanun çıkarılmayınca, uzunca bir süre Türkiye'de din eğitimi resmi bir şekilde yapılamamıştır. Vatandaşlar devlete küsmüşlerdir. Çünkü çocukları okula gidiyor, din eğitimini nereden alacaklar, ailelerin hepsinin din eğitimi verecek kapasitesi yok ki. Bunun üzerine ülkede dini inançlara ve dini bilgilere karşı bir heves doğmuştur. Bu sebeple 1949'lu yıllarda ilk imam-hatip açılmıştır. O, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu tamamlayan bir kanundur. Yani bu ülkenin insanları dinlerini öğrenmek için Mısır'a, Suriye'ye, Irak'a yahut Fas'a, oralardaki medreselere gitmesinler, kendi ülkelerinde öğrensinler."

"Din öğrenmek, sadece imam olmak için değil, ne olmak istiyorsanız olunuz; ama dininizi de öğreniniz" diyen Demirel, "Devletin dini öğretmedeki fonksiyonu o kadar vazgeçilmez olmuştur ki, 1982 Anayasası din eğitimini zorunlu yapmıştır. 'Din eğitiminin zorunlu olduğu bir ülkede, niye din eğitimi yapıyorsunuz?' demenin şu veya bu şekilde bir anlamı yoktur. Bizim yaptığımız şey; imam-hatip okulu açmakla din eğitimine yardımcı olmaktı. Bizim yaptığımız iş, 1982 Anayasası'nın getirdiği kurala da insan haklarına da uygundur. Yanlış olan şey, imam-hatip okullarının içerisine siyaseti sokmaktır. Biz de buna itiraz ettik zamanında. Siyasetçi bu işin içine girdikten sonra bu okulların bozulmasına sebep olduysa da lazım gelen önlemleri alacaktı. İmam-hatip okullarını ortadan kaldırmak çare değil ki; çünkü din eğitimi ihtiyacı devam ediyor. Din eğitimini zorunlu kılan, yapın diyen Anayasa devam ediyor. Bizim açtığımız okulların hedefi, siyaseti o okullara sokup dini siyasetin malzemesi yapmak değil, aksine hür ve serbest vicdanla herkesin din öğrenebilmesini sağlamaktı. Yanlış olan imam- hatip okulları değil, imam-hatip okullarının kullanış şeklidir" açıklamalarında bulundu.

Türkiye ekonomisine yönelik de önemli açıklamalar yapan 9. Cumhurbaşkanı Demirel, kamu maliyesi ve döviz dengesinin Türkiye için bağımsızlık sorunu olduğunu savundu. Demirel, görev yaptığı süre boyunca hep bu anlayışta olduğunun altını çizerken, Osmanlı dönemindeki Duyun-u Umumiye örneğini vererek, Türkiye'nin "siyasi şartla para alma" noktasına gelmemesi gerektiğini söyledi. Demirel, "Bunları 1978'de Türkiye gördü. İlaç bulamazsınız, yiyecek maddesi bulamazsınız, birçok şeyi bulamazsınız. O zaman devletin devlet olma haysiyetinden fedakarlık yaparsınız. Onu demek istedim. Her defasında söylüyorum; Türkiye'nin en önemli meselelerinden birisi kamu maliyesidir. Yani devlet vakti geldiğinde maaşını ödeyebilmelidir bir, borcunu ödeyebilmelidir iki. Askerini besleyebilmelidir, hastanelerine bakmalıdır. En asgari bunları yapabilmelidir. Diğer bir önemli mesele de ödemeler dengesidir. Ülke, kafi derecede döviz kazanabilmelidir. Ne zaman ki döviz gelirleri ile giderleri arasında fark görülür, o zaman hep huylanırım. Yalnız Osmanlı da değil, biz 1960'a doğru olan yıllarda da bu ıstırabı gördük. Hatta son 2001'de de benzeri bir durum ile karşı karşıya kaldık. Ben dikkat çektim. İthalatla ihracat arasındaki farkı kim ödeyecek? Turizmden ya da oradan buradan birtakım döviz gelebilir; ama o bunu karşılamaz" diye konuştu.

Bir süre önce, 10 yıl hapiste kaldıktan sonra tahliye edilen eski DEP milletvekilleri hakkındaki görüşlerini açıklayan Süleyman Demirel, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklamaları sonrasında bu milletvekilleri hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunulmasını eleştirdi. Güvenlik makamlarının görevlerini yapmadığının anlaşıldığını ileri süren Demirel, şöyle konuştu:
"Ne diyor güvenlik makamları, ortada bir kanun var, bu kanuna göre, terör suçlarından mahkum olanların bu çeşit hareketleri yapamayacağı belirtiliyor. Bu insanlar teröre yataklık yapmaktan veya teröre destek vermekten mahkum olmuş. Ayrıca henüz suçları ortadan kalkmamış. Kalkmadığı sürece bu çeşit işleri yapamaz diye de kanun var. Yapmış, yapınca kimse ses çıkarmamış ve Genelkurmay 2. Başkanı, kanun mercilerinin dikkatini çekmiş. Onların da şunu demeleri lazım; yapılan harekette suç unsuru görmüyoruz. Peki suç unsuru görmüyorsanız, bu kanun maddesi ne olacak? O zaman anlaşılan emniyet ve savcılar bu hadisenin suç olduğu kanaatindeler ki suç duyurusunda bulunmuşlar. Genelkurmay Başkanlığı'ndan sonra hareket etmeleri ise güvenlik makamlarının zamanında o görevi yapmadıklarını gösterir."
Eski DEP milletvekillerinin, cezaevinden çıktıktan sonra verdikleri mesajlara da dikkat çeken Demirel, "Şimdi ortaya çıkıp hiçbir şey olmamış gibi hareket etmelerini toplum yadırgıyor. Bir şey olmuş, tabi ki toplum merhametlidir. Yani insanların hangi sebeple olursa olsun bilhassa siyasi sebeplerle hapishanelerde kalmalarına çok razı değildir. Baştan meseleyi eski haline döndürmekte yarar yok. Yani 'Biz eskiden ne idiysek yine oyuz, söylediklerimiz doğrudur, yanlış olan Türk mahkemelerinin verdiği kararlardır' diyorlarsa, verilmek istenen mesaj yanlıştır" dedi.

iha-izmir
Yayın Tarihi : 17 Temmuz 2004 Cumartesi 14:37:16
Güncelleme :30 Ağustos 2004 Pazartesi 13:25:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?