3
Mayıs
2024
Cuma
DİYARBAKIR

ORAL ÇALIŞLAR VE CENGİZ ÇANDAR'IN DİYARBAKIR İZLENİMLERİ

Diyarbakırlılar yerel seçimlerde büyük bir ihtimalle yine DTP’li adayı seçecek. *Diyarbakırlılar devletten yörede Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulmasını istiyor. *Diyarbakır rahatsız. Gizli, belli belirsiz bir gerginliği içinde barındırıyor. Sorunun en can alıcı yeri kimlik sorunu. Ekonomik paket bölgeye dökülecek paralar, Diyarbakır için öncelikli değil *Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’ne bir dilekçeyle başvurarak, bir Kürdoloji Enstitüsü kurulmasını istediklerini söyledi ‘Şark Cephesi’nde yeni bir şey yok; Diyarbakır’da çok şey var...

Radikal gazetesinden Oral Çalışlar ve Cengiz Çandar bölge hakkındaki yorumlarını yazdı...


CENGİZ ÇANDAR

Görmeyeli pek uzun zaman da olmadı ama..- Diyarbakır’da ne değişmiş diye sorarsanız, Ulu Cami önünde turistlere üç-beş kuruş karşılığı gönüllü rehberlik yapan çocukların sayısındaki artış ve ‘rehberlik hizmetinin kalitesi’ndeki fark derim.
Yaş ortalamaları 10 civarındaki oğlan çocuklar ya da tümünün gözleri istisnasız çok güzel, hepsi çok şirin küçük kızlar birarada, Diyarbakırlı olmadığını, dışarıdan geldiğini saniyesinde gözünden anladıklarının çevresini sarıyorlar ve kalın ve yörenin sevimli Türkçe lehçesiyle hep bir ağızdan başlıyorlar, “Aha buranın arkası Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi. 1910’da Diyarbakır’da doğdu...” diye koro haline haykırmaya ve şairin ölümsüz ‘35 yaş’ şiirini okumaya...
“Yaş otuzbeş/Yolun yarısı eder/Dante gibi/Ortasındayız ömrün...”
Gözlerinden zekâ fışkıran ufaklıklardan biri Dante’nin kim olduğunu açıklama gereği duymuş olmalı ki dizenin arasına bir parantez açarak “Dante, bir İtalyan şair” dedi.
- Peki Cahit Sıtkı Tarancı kim? / - Şair. / - İtalyan mı? / - Yok. Diyarbakırlı. / - Türk mü, Kürt mü? / - Kürt.
Diyarbakır, tarih boyunca çok şeyler görmüş yaşamış, dolayısıyla her yönüyle, her bakımdan çok değişmiş bir şehir.
Burada değişmeyen ne var diye soracak olursanız, şehrin değişmeyen canlılığı, hareketliliği, rengârenkliği, insanlarının yüce gönüllülüğü, sıcaklığı, ruh güzelliği.
Ve, bitmez tükenmez çilekeşliği.
“Buraya her gelen ağlayarak gelir, giderken ağlayarak gider” diyor karşımdaki yaşlı Diyarbakırlı. “Mahrumiyete, belaya geldiğini sanır, giderken ise buraya öyle tutulmuştur ki, gitmez istemez” diye devam ediyor. “Burada hiçbir zaman Türklere, Türk insanına karşı bir saldırganlık olmadı. Olmaz da...”
Bir diğeri kuka ağacından yapılmış minik gümüş kakmalarıyla küçük tesbihini uzatıyor, “Al abey” diyor, “Bu zarif bir tesbihtir. Bir hatıra kalsın sana...”
Diyarbakır. İlk görüşteki aşklarımdan biri. 1971’in o ilk anısından bu yana hiç değişmedi bu duygum. Her seferinde ayağımı bastığım an içim mutlulukla kaplandı, tanımlayamadığım tuhaf bir esriklik sardı her yanımı.
Diyarbakır’ın kendisine özgü bir ‘büyüsü’ var. Bunu bilen bilir. Fark eden eder. Yine ‘büyülü’ idi Diyarbakır.

***
Şair-yazar Bejan Matur, bir seferinde bana “Kürtler halaya dayanamaz. Bir toplulukta kimin Kürt olduğunu anlamak için, halayı başlatmak yeter” demişti.
Bejan Matur, şimdi Diyarbakır Kültür Sanat Vakfı’nın Başkanı. Yeni kurulan vakıf, kuruluşunu ilk etkinliğini Amerika’dan İranlı dünyaca ünlü etnik-mistik caz sanatçısı Azam Ali ve Niyaz adlı grubunu Diyarbakır’a getirerek gerçekleştirdi.
Diyarbakır ‘büyüsü’ ile örtüşen ‘büyülü’ bir sesi, Azam Ali’yi İranlı, Filistinli, Amerikalı, Türk sanatçılardan oluşan Niyaz ile birlikte Diyarbakır’a gelmişti..
Azam Ali, gece boyunca Farsça şarkılar söyledi. En sonunda, Güneydoğu’da tüm düğünlerin değişmez şarkısı ‘Sosın Sosın’ı Kürtçe söylemeye başlayınca, Kervansaray avlusundakiler dalgalandı. ‘Sosın Sosın’ ikinci kez istendi ve Diyarbakır eliti yüzlerce yıl önce döşenmiş basalt taşlarıyla Kervansaray’ın tarihi zemininin her köşesinde halaya kalktı.
Diyarbakır Ticaret Odası başkanı Mehmet Kaya kinayeli bir biçimde araya giriyor ‘Kürtler sadece halayda bir araya geliyorlar.’
Siyasi farklılaşma ve bölünmüşlük Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘Diyarbakır’ı istiyorum’ çağrısının yerine gelmesini mümkün olacak mı? Yaklaşan yerel seçimlerde Ak Parti ‘Diyarbakır kalesi’ni düşürebilecek mi?
Bu sorunun cevabı, önümüzdeki dönemde sadece Diyarbakır’ın yakın gelecekteki ‘kaderi’ni, Güneydoğu’nun yaşam koşullarını değil, ‘Kürt sorunu’nun gündemde nasıl seyredeceğini de önemli ölçüde belirleyecek.
Bu sorunun cevabı şimdiden alınabilir mi? Büyük ölçüde evet.
Diyarbakır, çok büyük bir ihtimalle, yine DTP’li bir adayı seçecek. O ‘cenah’tan gelecek bir aday yönünde tercih kullanacak.
DTP kapatılırsa da öyle olacak. Hele kapatılırsa, öyle bir sonuç, neredeyse kesin gibi.
Yani, ‘Diyarbakır kalesi’nin Ak Parti tarafından düşürülmesi, imkânsız değilse de, çok çok zayıf bir ihtimal.
Bunu anlamak için, ister Oral (Çalışlar) ile benim yaptığım gibi Mardinkapı’dan Hançepek yönünde yürürken sizi bir çay içmeye davet eden isimsiz Diyarbakırlılar ile kaldırımın üzerine atılmış kürsilerde sohbete koyulun, ister meslek kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin yöneticileriyle Hasanpaşa Hanı’nda bir araya gelip konuşun. Birkaç dakika içinde, bunun neden öyle olacağını da anlayabilirsiniz.
Hemen herkesten işiteceğiniz ortak değerlendirme, Tayyip Erdoğan’ın 22 Temmuz’dan (2007 Genel Seçimleri) sonra pekâlâ mümkün olan bu ihtimali ‘gerekli hiçbir şeyi yapmayarak’ heba ettiği duygusunun seslendirilmesi.
‘Kürt kimliği’ne saygı anlamında hiçbir adımın atılmamış olması, çok sayıda kişinin ifade ettiği biçimiyle ‘PKK’nın Diyarbakır’da psikolojik üstünlüğü’ tekrar ele geçirmiş olmasını sağlamış.
Bu, ‘Malatya’nın Batısı’nda’ işitilmesi hoş olmayacak bir şey belki ama bir ‘olgu’; gerçeklerin olduğu gibi görülmesi ve anlaşılması için bir ipucu.
Ekonomik paket, bölgeye başta Diyarbakır- dökülecek paralar, Diyarbakır için ‘öncelikli önem’de değil. Konu, ‘ekonomik geri kalmışlık’tan çok öncelikli biçimde ‘psikolojik’ ve ‘siyasi’.
‘Sorun’un en can alıcı yönünün “kimlik sorunu” olduğu Diyarbakır’da kolaylıkla fark edilebiliyor.
‘Kimlik sorunu’na hitap eden hiçbir adımın atılmış olmadığı algılamasının yol açtığı ‘PKK’nın psikolojik üstünlüğü’ olgusu, PKK’dan uzak hatta PKK’ya karşıt konumdaki şahsiyetlerin ve Diyarbakır ‘kanaat önderleri’nin de ‘manevra alanı’nı hayli kısıtlamış. Kendilerini, Başbakan ve hükümet tarafından ‘silahsızlandırılmış’ hissediyorlar ve öne atılmak konusunda çok tereddütlüler.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un görüştüğü meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri yöneticileri, komutanın gelişine oranla gidişinden sonra daha da geri çekilmiş, adeta pısmış vaziyetteler. Genelkurmay Başkanı’nın gelip kendileriyle görüşmesi, olabilecek ‘siyasi kredibiliteleri’ni iyiden iyiye kuşkulu hale sokmuş ve sanki bir ‘ölüm öpücüğü’ işlevi görmüş.
Böyle bir ‘psikolojik Diyarbakır ortamı’nda DTP çevrreleri, yerel seçim sonucundan, ‘Diyarbakır kalesi’nin korunacağından, bir yıl öncesinde olmadıkları kadar güvenli bir ruh halindeler.

***
Ankara’da onca toplantı, açıklama, ‘terör zirvesi’ vs. Diyarbakır’ın ara sokaklarına, insanlarının düşünce ve en önemlisi duygu kıvrımlarına girmedikçe, bunlara derinlemesine nüfuz etmedikçe, arzulanan sonuçları vereceğe benzemiyor.
Diyarbakır rahatsız. Gizli, belli-belirsiz bir gerginliği içinde barındıyor. Her an, herhangi bir şekilde ‘patlama potansiyeli’ni saklı tutuyor.
Ama, şehir bir yandan da her zaman olduğu gibi canlı, hareketli, sevecen, sıcak.
Diyarbakır’a gelip Selim Amca’da kaburga yemeden şehirden ayrılmak kendisine de söylediğim gibi- Mekke’ye gidip Kâbe’yi görmeden dönmeye benzer. Selim Amca’da İstanbullu kalabalık bir grupla karşılaştık. Hepsi İstanbul-Osmanbey’de yerleşik tekstilciler. Diyarbakır’a ömürlerinde ilk kez gelmişler.
“Burası” dedi aralarından biri, tümünün duygularına tercüman olarak, “Hiç bizim İstanbul’da duyduğumuz sandığımız gibi değilmiş.”
-Nasıl yani?
“Çok hoş bir şehir burası. Her yanıyla. Özellikle insanlarının dostluğu, cömertliği, sıcaklığıyla...”
Diyarbakır’da değişen bir şey yok!..

*****
Yöre halkının Ankara’dan isteği kimliğinin tanınması


ORAL ÇALIŞLAR


Şehrin etkili bir din adamıyla sohbet ediyoruz. Devlet görevlisi olduğu için adını saklı tutuyorum: “Buraya yeniden özel tim gönderiyorlarmış. Bizim güvenlik gücünden çok şefkat ve merhamet gücüne ihtiyacımız bulunuyor.”
Aktütün saldırısı, Diyarbakır’da polis otobüsünün kurşunlanması, tabii aynı günlerde Ayvalık’ın Altınova beldesinde gelişen olaylar, yöre halkında tepki, öfke yaratırken, gergin bir ortam oluşturmuştu.
Din adamı yöredeki insanlarla, devlet kurumları arasındaki kopukluğu gösteren ilginç bir örnek anlattı: “Diyanet İşleri Başkanlığı bize cemaate okumamız için hutbeler yolluyor. Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon yapıldığı günlerde gönderilen hutbede şunları söylememiz isteniyordu: ‘Ordu- millet el ele. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Kuzey Irak’a operasyona başladı. Onların teröristi yok edeceği inancıyla haklarında hayır duaları ediyoruz. Allah onları muzaffer etsin.’ Biz böyle bir hutbeyi burada okumaya kalksak bir dahaki sefere arkamızda ibadet edecek bir kişi bile bulamayız. Çünkü tepelerine bomba yağdırılan köyleri hedef haline gelen Kuzey Irak’lı Kürtler, bura insanıyla aynı dili konuşan, aynı tarihi yaşayan insanlar. ”
Türkiye’nin batısından bakıldığı zaman anlamakta zorluk çekeceğimiz bir durum var bölgede. Bölgenin çocuğu din adamı şiddet karşıtı bir kişi. PKK’nın eylemlerini hiçbir şekilde onaylamıyor.
Ancak aynı insanın Kürt olduğunu unutmamak gerekiyor. “1000’e yakın Şafi inançlı yurttaşımız vaaz dinlemeye geliyor. Bunların neredeyse tamamı Türkçe’yi doğru dürüst anlamıyor. Bu nedenle de konuştuklarımızın birçoğu boşa gidiyor. Söylediklerimizi dinlemiyorlar bile. Onlara vaazları Kürtçe versek daha ilgili dinlerler. Dil bir halkın canıdır.”
***
Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’ne yönetim kurulu kararıyla bir dilekçe vereceklerini belirtti. Dicle Üniversitesi’nde bir Kürdoloji Enstitüsü kurulmasını talep ediyorlar.
Gün boyu Diyarbakır’ın sokaklarında, kahvelerinde konuştuğumuz insanların önemli taleplerinden birinin ‘Kürtçe eğitim’ olduğunu gördük. Diyarbakırlılar devletten bölgede Kürtçeyi seçmeli ders olarak müfredata koymasını istiyorlar. “Neden, her dili öğreten devlet, sıra Kürtçe’ye gelince, bizi yok sayıyor” diyorlar.
Kürtlerin kimlik talebi, dile kültüre ilişkin istekler her görüşten Kürt’ün ortak talebi. AKP’ye oy veren de, DTP’ye oy veren de, Barzani’ye sempati duyan da, MHP’ye oy veren de ‘kültürel haklar’ konusunda tam bir ittifak halinde. Kültürel haklar vurgusu iyice belirgin bir talep haline dönüşmüş. Kürt kimliğini yok sayan veya bunu reddeden anlayışın yörede kendine yer bulması mümkün değil. Ancak bugüne kadar bu alanda hiçbir ciddi adım atılmadığı da ayrı bir gerçek.
***
Son PKK saldırıları Diyarbakır’da nasıl bir etki yapmıştı: Sokaklarda konuştuğumuz insanlar, “Biz çocukların ölmesini istemiyoruz. Ölen askere de PKK’lıya da çok üzülüyoruz. Artık bu kan durmalı.” “PKK saldırırken nasıl kan duracak?” diye sorduğumuzda “Devlet çözüm üretmeli” cevabını veriyorlar.
Bölgenin nabzını iyi tutan aydınlar şunları söylüyor: “Geçen yıl Diyarbakır’daki dershane saldırısı sonrası DTP burada dibe vurmuştu. Belki de ilk kez sivil toplum örgütleri sokaklara dökülmüş saldırıyı protesto etmişlerdi. Dağlıca saldırısı sonrası Kuzey Irak’ın bombalanması, Batı bölgelerinde Kürtlere yönelik saldırılar ise burada tamamen ters etki yaptı. AKP’ye yönelik umutlar ve beklentiler azaldı.
Soruna çözüm üretilememesi, sürekli Kuzey Irak’ın, Barzani’nin hedef alınması, yöre insanını öfkelendiriyor ve bu öfke ‘PKK’nın psikolojik üstünlüğü’ne dönüşüyor.”
İnsanlar dertli, insanlar işsiz. Hayvan cambazlığı yaptığını söyleyen Hasip, işsizliğe vurgu yaptıktan sonra Başbakan’ın DTP’lilere yönelik tutumunu eleştirdi. “Onlar bizim sesimizi dünyaya duyuruyor. Başbakan ise onların elini sıkmıyor. AK Parti verdiği sözün arkasında durmadı. Reform yapacağım dedi yapmadı.”
Bölgenin önemli siyasi eğilimlerinden birisi de Barzanicilik. Halk içinde Mesut Barzani’nin babası döneminden kalma bir Barzani sevgisi var. Yöredeki din adamları olan Mele’ler daha çok Barzani’ye yakın. Yine yapılan bir yoruma göre son yıllarda yöreden Kuzey Irak’a gidip yatırım yapan iş insanları, mal alıp satan tüccarlar arasında da Barzani’ye yakınlık artıyor.
Barzani’ye sempati duyan çevreler geçen seçimlerde AKP’ye oy vermişler. Bu kez ne yaparlar pek bilinmiyor. AKP hükümetinin önümüzdeki dönemde Kuzey Irak’a yönelik siyasetlerinin bu eğilimi etkileyeceğini söyleyebiliriz.
Önümüzdeki yerel seçimler yöredeki gerginliğin nedenlerinden birisi. Şimdiki tablo, toplum içindeki eğilim DTP’nin kazanacağını gösteriyor. Ancak yerel seçimlere kadar geçecek 6 ay içinde AKP hükümetinin ne yapacağı da çok önemli. Yöre halkı Diyarbakır hava üssünden uçan her askeri uçakla korku ve endişeye kapıldıklarını ifade ediyorlar. Uçak sesleri onlara ölümü ve çözümsüzlüğü hatırlatıyor.
Yörenin kendisine güvenilir tarafsız isimlerine göre Türkiye-Kuzey Irak diyalogunun olumlu bir havaya girmesi için önemli bir adım olacaktır. Barzani, PKK’yla silahlı çatışmaya girmek istemiyor. Ancak yine Barzani PKK’yı kontrol altına alabilir, üzerinde belli bir baskı oluşturabilir. Barzani, Türkiye’ye güvense daha ileri adımlar da atabilir. Her şeye rağmen köklü çözüm dışarıda değil içerde. Yöre halkının kimlik taleplerine kulak verilmesi, atılacak demokrasi adımları şiddeti soyutlamak konusundaki yegâne çıkış yolu olarak görülüyor.
Eğer geçmişte olduğu gibi olağanüstü hal uygulamaları gündeme gelirse, yöre halkı PKK ile özdeşleştirilip devletten gelen şiddetin hedefi yapılırsa, bu kez tepkinin daha sert ve ruhsal kopuşun daha şiddetli olacağını rahatça söyleyebiliriz.
Diyarbakırlılar, hemen her köşede bize yüksek sesle: “Bir arada yaşamak istiyoruz. Ölen herkese çok üzülüyoruz. Kimliğimize saygı gösterilsin istiyoruz” dediler.
Diyarbakır, tüm Türkiye’nin beklediğini bekliyor: Demokrasi konusunda cesur adımlar.
İlginçtir yine konuştuğumuz her insan, sivil siyasetçilerin çözüm için öne geçmesini talep ediyor. Yöreyi askeri yöntemlerle baskı altında tutmanın artık mümkün olmadığını sokaklarda gezerken bile hissedebilirsiniz.
Korkunun aşıldığı yerde, silah da gücünü kaybediyor...

Radikal
Yayın Tarihi : 15 Ekim 2008 Çarşamba 09:37:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hasan gizli IP: 78.164.249.xxx Tarih : 18.10.2008 00:19:56

sevgili okur: bu iki adamın yazdıklarının çoğu yalandır, zaten gidip kervansaray otelinde keyf yaptıklarından bellidir ne oldukları...diyarbakırlıların aklında kimlik, dtp, akp gibi şeyler yoktur.o güzel insanların derdi, iş, aş ve huzurdur.terörün bir an önce bitmesini isteyen, bölgeden şehit çıktıkça üzülen ve bu yüzden anadolunun öteki insanlarına karşı utanç duyan, mert oğlu mert, güzel insanlardır.bu iki maocu eskisinin yalan ve fesatlarına inanmayın. allah bu milleti fırıldaklardan korusun. üç-beş tane gundinin abuk sözlerini mesnet almışlar, mesleklerini icra ediyorlar. sizin kimliğiniz ne devşirme'ler.?!!!


BAGER IP: 88.247.65.xxx Tarih : 20.10.2008 09:01:34

ben bir diyarbakırlı olarak hasan kardeşime aynen katılıyorum?