5
Mayıs
2024
Pazar
ŞANLIURFA

TÜRKONFED 1. toplantısı

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) Şanlıurfa'da düzenlenen Başkanlar Kurulu Toplantısı'na katılan Tük Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurul Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, siyasi kutuplaşma yüzünden Türkiye ekonomisini bekleyen risklerin yeterince algılanamadığını söyledi.

TÜRKONFED, 2008 yılının ilk toplantısını Şanlıurfa'da gerçekleştirdi. Dedeman Oteli'nde gerçekleştirilen toplantıda, Türk ve dünya ekonomilerinin durumu masaya yatırıldı.

Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, dünden beri, ülkenin dört bir yanındaki iş insanlarını temsil eden derneklerin başkan ve yöneticileri, federasyon başkanları ve TÜRKONFED yönetiminin Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi konjonktürü tartıştığını ve yeni açılımlar aradığını belirterek, "Görünen o ki, bugün siyaset sahnesinde kutuplaşma yüzünden Türkiye ekonomisini bekleyen riskler yeterince algılanamıyor ve bu riskleri iyi yönetmek için tatmin edici bir çaba gösterilmiyor. Bildiğiniz gibi siyaset sahnesindeki çatışmalı ortamla ilgili görüşlerimizi daha önce de açıklamıştık" dedi.

Siyasi liderlere ve kadrolara yaptıkları sağduyu çağrısının geçerliliğini bugün de koruduğunu ifade eden Yalçındağ, "Gerilimin düşürülmesi, diyalog kanallarının açılması, herkes için tam demokrasinin, hukuka koşulsuz saygı ile birlikte savunulması bu çağrımızın altını dolduran temel ilkeler olarak hala önem taşıyor. Unutmamalıyız ki siyasi gerginlik, yavaşlayan bir ekonomi ve küresel çalkantı ile birleşirse ortaya daha vahim bir tablo çıkacaktır. Dünya ekonomisinde baş göstermiş bulunan krizin boyutlarının ne olacağı ve ne kadar süreceği hala bilinemiyor. Başlangıçta 300 milyar dolar olarak öngörülen zarar tahminleri, bugün 1 trilyon doları aşmış durumda. Büyüme tahminleri sürekli aşağı doğru revize ediliyor. Dünya ticaret hacminin daralacağı öngörülüyor. Üstelik bugünlerde buna bir de gıda fiyatlarının aşırı yükselmesi ve bu gelişmelerin enflasyon rakamlarını olumsuz etkileme riskini eklememiz gerekiyor. Bu, işin bizim dışımızdaki boyutu. Bir de ekonomimizin iç dinamikler nedeniyle yavaşlamaya başlaması var. Aslında bu yeni bir olgu değil. TÜSİAD olarak geçen yıl yaptığımız tüm konuşmalarda ekonomide gözlenen yavaşlamayla ilgili tespit ve uyarılarda bulunmuştuk" diye konuştu.

Ekonomik büyümenin 2004 yılının ortalarından beri yavaşladığını, 2007 yılının son çeyreğinde ise büyüme hızının yüzde 3.4'e kadar gerilediğini vurgulayan Yalçındağ, sözlerine şöyle devam etti: "2007 yılında ulaşılan 4.5'lik yıllık toplam büyüme ise kaybedilmiş olarak tanımlanan 1990'lı yılların büyüme ortalamasıdır. Yani ekonomik ve sosyal sorunlarımıza çare olmayacak bir büyüme oranıdır. Yukarıda bahsedilen daralma sürecinin en temel nedeni olan iç tüketimde gördüğümüz yavaşlama, gelecek aylarda tüm reel kesime yansıyabilir. Reel kesimdeki sıkıntıların bankacılık sistemine doğru yaygınlaşması ise ekonomik yavaşlamayı daha da belirgin hale getirebilir. Buradaki değerli başkanların ve yöneticilerin hepsi piyasanın içindeler. Onlara sorun. Size, yatırımların ertelenmesinden, ciddi bir nakit sıkışıklığının belirtilerinin ortaya çıktığından, kapanan şirket sayısında bir artış gözlediklerinden, satışların ve siparişlerin düştüğünden söz edeceklerdir. Ekonominin istihdam ve refah motoru olan KOBİ'ler teklemeye başlamış durumdadır. Son açıklanan ocak ayı verilerine göre, istihdam rakamları geçen seneye göre 278 bin azaldı. Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 11.3'e, kentlerde ise yüzde 13.8'e ulaşmış durumda. Genç işsizlik oranımız yüzde 21'dir."

Gerileyen talebin tablonun daha olumsuz bir hal almasına yol açabileceğini ve istihdam sorununu konuşurken, 'Her aileye 3 çocuk' sloganına da değinmeden geçemeyeceğini kaydeden TÜSİAD Yönetim Kurul Başkanı Yalçındağ, "Nüfus bilimi, hemen hemen kesin projeksiyonlar yapabilen nadir alanlardan biridir. Yani, bugünden başlamak üzere, en az bir nesil süresince Türkiye'nin nüfusunun azalacağını ve çoğunluğunun yaşlılardan oluşacağını söylemek mümkün değildir. Türkiye'nin bugünkü önceliği doğurganlık hızını artırmak değil, ekonomisini ve beşeri sermayesini güçlendirmektir. Bu da eğitimle, üretimle olur. Bırakın doğurganlığın artırılmasını, nüfus artışının bugünkü biçimiyle sürmesi bile, eğer üretim, istihdam ve eğitimde nicelik ve nitelik artışı sağlayacak politikalar devreye sokulamazsa yoksunluk, yoksulluk ve cehaletin yanında, daha yüksek genç işsizlik oranı ve artan oranda bölgesel gelir dağılımı bozukluğu ile sonuçlanacaktır. Bu gerçekleri yok sayarak bilimsel hiçbir temeli olmayan bir söylemle ortaya çıkmanın kabul edilebilir bir yanı olmadığı açıktır. Özellikle yaşadığımız şu kritik dönemde, siyaset kurumundan daha özenli bir tutum bekliyoruz. Aksi takdirde, ekonomide karşı karşıya olduğumuz risklerin ve darboğazların aşılması çok daha güç olacaktır" diye konuştu.

Sürekli artan cari açığın finansmanının hala çok önemli bir sorun olduğunu belirten Yalçındağ, "En büyük ihracat pazarımız olan AB'de talebin düşmesi, Türkiye'nin ihracat artı'şıifdnın aşırı yükselmnı yavaşlatacak. Türkiye'nin ihracatının yarısından fazlasını yaptığı 10 ülkenin tamamında büyüme hızı 2008 ve 2009 yıllarında en az 1-2 puan gerileyecek. En çok ihracat yaptığımız ilk üç ülkede ise büyüme hızı en iyi ihtimalle yarıya düşecek. Bütün bunlar Türkiye'nin ihracat performansını kaçınılmaz olarak olumsuz etkileyecek ve dış ticaret açığımızı büyütecek. Ayrıca bu açığın finansmanı da zorlaşacak Çünkü hem portföy yatırımları hem de birleşme ve satın almalar azalacak. Nitekim 2008'in ilk çeyreğinde dünya çapında birleşme ve satın almalar 652 milyar dolar ile geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 40 düşüş gösterdi ve son dört yılın en düşük seviyesine indi. Ekonomideki bir başka sıkıntı da enflasyon cephesinde ortaya çıkabilir. Tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 9,15 ile mart ayında Merkez Bankası'nın güven aralığının dışına çıktı. Enflasyon beklentilerindeki bozulma ciddi oranda hızlandı. Buna en yüksek katkıyı da son yıllarda hızla artma eğilimini sürdüren enerji fiyatları ile yakın dönemde sıçrayan gıda fiyatları yaptı. İçinde bulunduğumuz ekonomik daralama sürecinin kontrolü ve derinleşmesinin önüne geçilebilmesi amacıyla kullanılabilecek en önemli araçlar 'AB Müzakere Süreci' ve 'IMF Destekli Makro Uyum Programı' dır. Dezenflasyon sürecinin devamlılığının sağlanması mutlaka ana politika olmalı ve maliye politikası, Merkez Bankası'nın bu süreci yönetmesine yardımcı olmalıdır. Tabii hepsi bundan ibaret değil; yeni bir büyüme stratejisi oluşturulması, sektör-bölge-proje temelli bir sanayi destek politikasının benimsenmesi ve iletişiminin iyi yapılması, para politikasının değişen uluslararası konjonktüre uyum sağlamaya imkan verecek esnekliğe sahip olması, bütçe açığının kontrol altında tutulması, eksik ya da başarısız kalan reformların yeniden gündeme alınarak beklenti ve risk yönetiminin iyi yapılması, KOBİ'leri destekleyecek bölge, sektör ve işletme bazında düşünülmüş mikro reformların devreye alınması, küresel fiyat ve ticaret dengeleri çerçevesinde tarımsal ürün yapısının yeniden oluşturulması, tarımda, gümrük vergilerinden ve fiyat destekleme politikalarından kaçınarak doğrudan gelir desteğinin daha iyi uygulanması; ertelenmiş yapısal sorunların çözülmesi, öncellikle GAP bölgesinin sulama altyapısının tamamlanması için gerekli kaynakların ayrılması ve özellikle, kamu yönetiminin, kadrocu zihniyetten uzaklaşarak ülkenin en iyi insan sermayesini değerlendiren bir yapıya kavuşturulması da yukarıda sözünü ettiğimiz önlemlere eklenmelidir. Bu önlemleri zamanında ve eksiksiz devreye sokabildiğimiz takdirde, dünya ekonomisindeki olumsuz gidişatı en az hasarla atlatarak tekrar yüksek büyüme patikasına geri dönmemiz mümkün olacaktır" açıklamasını yaptı.

.
Yayın Tarihi : 25 Nisan 2008 Cuma 14:05:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?