3
Mayıs
2024
Cuma
ANKARA

GÖKÇEK'İN HEYKELİNİ DİKSİNLER

Galatyalılar devrinden beri önemli bir merkezdi. Roma orduları için önemli bir karargahdı. Galatyalılar Kelt asıllıdır. Dillerinin kalıntıları, “Asteriks” çizgi romanındakine benzeyen Keltçe isimleri, Hacıbayram’daki Augustus mabedinin duvarındadır. İmparator Augustus bu havaliye önem verirdi. Testamentum Ancyranum denilen ünlü siyasi söylevi bu mabedin duvarlarından beşerin tarihine seslenir. İmparator Caracalla buraya da ünlü hamamlarından birini yaptırdı. Ve Roma İmparatorluğu’nun birçok kenti ve bölgesi gibi Galatyalılara bir imtiyaz olan Roma vatandaşlığını bahşetti.

17’nci yüzyıla kadar önemli bir tekstil ihracat merkeziydi. Ankara soflarından yapılan hükümdar kaftanlarını, piskopos ornatlarını bütün Avrupa merkezlerindeki müzelerde ve kilise müzelerinde görürsünüz.

O tarihten sonra tezgah sanayii gerilemeye başladı. Bütün dünyadan gelen tüccarlar şehirden sadece hammadde topladılar. Gene de Ankara, Orta Anadolu’da önemlice bir yerdi. 19’uncu asırda bu kocaman vilayetin 25 bin nüfuslu küçük merkezinde tiftik ticaretiyle uğraşan zengin Ermeni Katolikler, az sayıda Rumlar ve ticari atılım kabiliyeti yüksek tüccarlar vardı. Şehirde yabancı okullar ve konsolosluklar bulunuyordu. Vehbi Koç sınıfının ilk örneği değil, ama tabii en başarılısı.

İstanbul ve Konya elendi, Ankara başkent oldu


Eski Ankara Kalesi, Hacettepe, Etlik, Keçiören bağları bugün eski konaklarından iz bile kalmayan Kırkkonaklar denilen bölge kendine göre hoş bir dünyaydı.
Demiryolu 1894’te ulaştı. Ankara’dan öteye de gidemedi. Mesela, çalışkan ve girişimci Kayseri halkı “Demiryolu sana gelmezse sen ona git” hesabı, demiryoluyla özel tarifeden anlaştılar, hususi kervanlar kurdular.

Milli mücadelenin Ankara’ya yerleşmesinde şehir eşraf ve halkının Mustafa Kemal Paşa’yı tutmaları önemli unsurdu. 89 yıl evvel bugünlerde (27 Aralık 1919) onu karşıladılar. Direniş savaşımızdaki merkez olmasında ikinci önemli unsur ise demiryolunun kendisiydi.

Bugünlerin Ankara’sını en iyi öğreneceğimiz yer 1960’larda Türkçeye de çevrilen Kızılordu’nun bilgili generali Frunze’nin Türkiye anılarıdır. Her şeye rağmen Ankara’nın başkent olması siyasi bakımdan İstanbul’un yeni cumhuriyete bu cesareti verememesidir. Ve hiç şüphesiz Selçuklu’nun başkenti ve Anadolu’nun önemli bir merkezi olan Konya için de aynı durum geçerlidir. Ankara başkent seçilmedi, oldu.

Şehir imar ediliyordu. Kimin celbettiği ve takdim ettiği belli olmayan şehirci Jansenn çok dar görüşlü, görgüsü ve yaratısı kıt biriydi. Arsa spekülatörü nüfuzlu kimselerle de baş edemediği bir gerçektir.

Yeni cumhuriyetin başkenti sıcaktı, sıkıntılıydı. Geceleri Etlik bağlarında oturan hocalar ve politikacılar için sakin ve sohbeti bol bir şehirdi. Devlet Filarmoni Orkestrası, Devlet Tiyatrosu, opera ve balesiyle İstanbul’da bulunamayan yeni imkanlar ortaya koydu. O gün için Milli Kütüphane ve Türk Tarih Kurumu hocalar ve öğrenciler için istisnai zenginliklerdi. Bruno Taut gibi bir mimarın elinden çıkan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi dünyada beşeri bilimler alanında öncü konuma geçen bir kurumun gururunu simgeleştiriyordu.
Ne İstanbul’un güzellikleri, ne İzmir’deki hoş hava bu şehirde yoktu. Kupkuru bir yerde hele yazları çekilmezdi. Ama o zamanın fakir Türkiye’sinde bulunmayan bir ciddiyet vardı. Bilimde, diplomaside ve sanat hayatında Ankara dışa açık bir merkezdi.
Derken aşırı büyüme ve plansızlık şehri mahvetti. Kirli havadan insanlar kaçmaya başladılar. Şehrin rengini getiren entelektüel gruplar birkaç sene içinde ortadan silindi. 1980’den sonra Turgut Özal’ın önemli bir işi, Ankara’nın havasını yeniden temizletmek olmuştur. Bu sayede şehir yaşanılır hale geldi.

Ama batıya doğru büyümeye başladı. Ankara’nın batısı kentten kopuktur. Ve modern şehirciliğin tabiriyle “suburbia” yani kentle alakası olmayan bir banliyö kenttir. Kurumlar ise gerilemeye başladı. İstanbul son 30 yılda yarattığı uluslararası ölçekteki zenginliği kültür kurumlarına yansıtmaya başladı. Ankara bu alanda yarışamıyordu.

Allah’a şükür reyimi İstanbul’da vereceğim


Zamanla bir münasebetsiz durum daha ortaya çıktı. Bir zamanlar şehrin hayatını söndüren ve büyük masraflarla önlenen hava kirliliği yeniden gündeme geldi. Belediye bedava kalitesiz kömür dağıtıyordu. Televizyonda görünüyor, birisi; “Sekiz çocuğum var, bizi kim ısıtacak?” diye soruyor. “Ekmek ve sirk eğlencesi” diye bağıran eski Roma halkını hatırlıyoruz.

Galiba politikacılar pek farkında değiller. Zorlaşan, amansızlaşan ve akıllıca hareketi gerektiren hayat şartları, Türkiye halkının eski popülizmini süratle silmeye başladı. Mercimek torbaları ve kömür tozlarıyla kimsenin fazla takdirini kazanamazsınız. Kömürü alanların yanında almayanların havasını zehirlemek fazla prim getirmez.

Seçimlerde Gökçek’in karşısında Karayalçın yer alıyor. Karayalçın denenmiş bir belediye başkanımızdır. İyi adam olmak yetmiyor. İki kere seçim kaybetti. Herhalde üçüncüsü bekleniyor.

Gökçek’e gelince; Ankara halkı kendisine derhal bir heykel dikmelidir. Bir adam 20 yıl boyu koca bir metropole belediye başkanı olduğuna göre, demek ki fevkalade yaratıcı, fedakar, büyük eserler veren, hatta dünya şehirciliğine örnek olacak sistemler geliştiren biridir. Böyle bir belediye başkanını kutsamanız gerekir. Ben Allah’a şükür İstanbul’da rey vereceğim.

İlber Ortaylı - Milliyet
Yayın Tarihi : 4 Ocak 2009 Pazar 18:41:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yüksel tekin IP: 78.164.149.xxx Tarih : 8.01.2009 14:57:33

gökçek,ede kara yalçın,ada ankaranın onların tapulu malı olmadığının anlatmanın zamanı gelmedimi hemşerilerim adam gibi adam mansur yavaş,ı destekleyelim bu sefer inşallah


yüksel tekin IP: 78.164.146.xxx Tarih : 5.01.2009 20:48:08

heykel yetmez heralde bu gidişle ankaranın tapusunu alırsa gökçek hiç şaşırmayalım,nede olsa saltanat sürüyor hanedanlık yaşıyor 20 yıl atatürk,e bile nasip olmadı ama yeter diyoruz artık ankara gökçekle karayalçının malı değildir bu seçimde bunu ikisinede anlatmak lazım artık şaibesiz düzgün insanlar gelsin mansur yavaş gibi inşallah.