5
Mayıs
2024
Pazar
ANKARA

KHO'da açılış töreni

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, laiklik ilkesinin demokrasiyle çatıştığını iddia etmenin, sağlam bir temele dayanmadığını söyledi. 

Kara Harp Okulu (KHO) 2006-2007 eğitim öğretim yılı nedeniyle KHO Konferans Salonu'nda bir tören düzenlendi. Törene, 20. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Necip Torumtay, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı (EDOK) Orgeneral Orhan Yöney, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, üst rütbeyi subaylar, rektörler ve Harbiyeliler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneray Tevfik Özkılıç, bu sene 43'ü kız olmak üzere toplam 3 bin 370 ile dost ve kardeş ülkelerden 146 öğrencinin eğitim öğrenim göreceğini söyledi.
KHO'nun bu seneki ilk dersini Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ verdi. Orgeneral Başbuğ, dersinin konusunu 'Atatürk ve Türk Devrimi' olarak seçmesindeki etkenin, bugün Türk devrimine yönelik direnişlerin ulaşmış olduğu noktanın etkili olduğunu söyleyerek, sözlerine başladı. "Atatürk her şeyden öncede devrimcidir. Entelektüel bir devrimcidir" diyen Orgeneral Başbuğ, "Atatürk denilince Türk devrimi, Türk devriminden söz edilince de Atatürk hatırlanmalıdır" dedi. 

Orgeneral Başbuğ, uygulamalarında her zaman gerçekçiliği ve pratikliği prensip olarak kabul eden Atatürk'ün, Türk devriminin bütün aşamalarını öncelikle askeri kadrolara dayanarak gerçekleştirirken, devrimin gerçek sahibinin Türk ulusu olduğunu söyleyerek, aslında Türk ulusunun Türk devrimine ortak olmasını ve sahip çıkmasını istediğini vurguladı. "Bugün içinde bulunduğumuz durum, Türk devriminin başlangıcındaki dönemden çok farklı mıdır?" diye soran Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti: 

"Dünyada yaşanan devrimlerin büyük bölümünün kaynağı ve dayanağı olan, güçlü, entelektüel ve ulusalcı sosyo ekonomik kadroların Türkiye'deki varlığından bugün de söz edilebilir mi? Eğer söz edilebilirse, bu kadrolar, devrimlerin korunması, sürekliliği ve ilerletilmesinde kendisine düşen görevleri yerine getirmekte midirler? Yoksa, bu görevler öncelikle yine, askeri ve sivil kadrolardan mı ya da yine Türk ulusunun bütününden mi beklenmektedir? Türk devrimine, Türk ulusunun sahip çıkmasını ve korumasını beklemekten daha doğal ne olabilir? Elbette bu istek doğaldır. Ancak sadece istemek yeterli değildir. Toplumun bu görevleri yeterince yerine getirmesi, her şeyden önce, topluma verilecek yüksek kaliteli bir eğitim ve öğretime bağlıdır. Bunun yanında, kurumsallaşma da gereklidir. Bu gerçeği gören Atatürk, milli eğitime ve öğretmenlere en büyük önemi verirken, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Halkevleri gibi uygulamalarıyla da kurumsallaşmanın sağlanmasına çalışmıştır. Burada, yine kendimize sormamız gereken soru şu olmalıdır; yüksek kaliteli bir eğitim ve öğretim alanında Türkiye nerededir? Türk devrimlerinin koruyucusu olan kurumlar; bugün, kendilerinden beklenen görevleri tam olarak yerine getirmekte midirler? Milli Eğitim'in tüm kadroları, Türk devrimlerinin savunuculuğu görevini tam olarak yerine getirmekte midirler?".
Atatürk'ün, Gobıneau'nun 'İnşan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Deneme' isimli kitabını incelediğini ve kitap üzerine koymuş olduğu işaretlerden, Ggobıneau'nun görüşlerine katılmadığının anlaşıldığını belirten Orgeneral Başbuğ, Atatürk'ün 'millet' tanımında, Eernest Renan'ın ve Eugene Pıjtard'ın görüşlerine katıldığının görüldüğünü vurgulayarak, "Bunda adı geçen düşünürlerin 'ırkçı' olmayışları önemli rol oynamaktadır. Düşünürler; millet tanımını, antropolojik bir kavram olarak değil, dil ve kültüre, ülkü birliğine bağlı bir kavram olarak görmektedirler. Bu düşünce biçimi de, Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını tanımlamaktadır" diye konuştu. Orgeneral Başbuğ, Atatürk'ün tek bir öğretinin, ya da düşünürün izleyicisi olmadığını, onların hepsini değerlendirerek, üstün bir analiz yeteneğiyle bir sonuca vardığının açık olarak ortada olduğuna dikkat çekti. "Bu ise bilgi çağının temel düşüncesi olan eleştirel akılcılığın ta kendisidir" diyen Orgeneral Başbuğ, "Bugün, entelektüel olarak tanımlanan pek çok kişinin bile, tek yanlı kendi görüş ve düşüncelerini destekleyici okumalar yaptığı, dolayısıyla doğru bir analize ulaşmakta güçlük çektiği düşünülürse, bir lider olarak Mustafa Kemal'in, entelektüel bakış açısına ve düşünce tarzına hayran olmamak mümkün değildir" şeklinde konuştu. 

Orgeneral Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve gelişiminin bir devrim olduğunu ve devrimin ana amacının ise, Türk ulusunun yaratılması olduğunu vurguladı. Türk devrimine sahip çıkma görevinin, bütün Türk ulusuna, Ulu Önder Atatürk tarafından verilen bir görev olduğunu belirten Orgeneral Başbuğ, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın 'Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne kadar hiçbir zaman, bu kadar farklı iç ve dış tehditlerle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir' ifadesinin içerisinde, Türk devriminin temelini oluşturan laiklik ilkesine yönelik saldırı ve girişimler bulunduğunu söyledi. "Türk devrimine direniş hareketi irtica ve gericiliktir" diyen Orgeneral Başbuğ, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Türk devrimine direniş daha Atatürk hayattayken başlamıştır. Çünkü bütün devrimlerde, devrimin getirmiş olduğu yeniliği hazmedemeyenler ve güçlerini kaybedenler vardır. Bugün, üzülerek ifade etmek istiyorum ki; irticai tehdit, bazı kesimler kabul etmese de, kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Devrimlerin; bazı kesimler tarafından bilinçli, sabırlı ve planlı bir biçimde aşındırılmaya çalışıldığı ve bu yönde de kayda değer mesafe alındığı bir gerçektir. Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır. Türkiye, Anayasamıza göre; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye'de Anayasa'yı resmen yorumlamaya yetkili tek organ olan, Anayasa Mahkemesi'nin, laiklikle ilgili yorumları, laikliğin anlamının ortaya konulmasında vazgeçilmez kaynaktır. Bütün bunlara rağmen, laiklik kavramının neden tartışmaya açılmaya çalışıldığını anlamak mümkün değildir. Laiklik ilkesinin demokrasi ile çatıştığını iddia etmek ise sağlam bir temele dayanmamaktadır. Aksine; laik düzen, Türk demokrasinin gelişmesinde ana itici gücü oluşturmuştur". 

Orgeneral Başbuğ, laiklik sürecini yaşamayan, bu deneyime sahip olmayan ülkelerin, demokratik bir yapıya kolaylıkla ulaşılabileceğini söylemenin, bir iddiadan öteye geçemeyeceğini vurgulayarak, "Bugün demokrasi ve özgürlükleri savunanların, bu gerçeği unutmamaları gerekir" ifadesini kullandı. Devrimlerin doğaları gereği, dinamik bir süreci ifade ettiğini, sürekliliğini kaybeden, statik bir konuma geçen, ileriye götürülemeyen devrimlerin direnişlere karşı zayıf duruma düşeceğine işaret eden Orgeneral Başbuğ, "Türk devriminin geriye dönüşünü engelleyici uygulamalar, devrimin korunmasına yöneliktir. Ancak, bunun yanında önemli olan husus, yalnız mevcudun ve gerçekleştirilenlerin korunmasıyla yetinilmeyerek, devrimlerin daha da ileriye götürülmesidir" diye konuştu. 

Orgeneral Başbuğ, 1950'li yıllardan itibaren bazı marjinal grupların, dinsel eğilimleri kullanarak, sermaye biriktirip, yatırımlara yönelmesini, dernek ve vakıflar kurarak; eğitim, öğretim alanında ve nihayet de siyasal alanda etkin olmaya çalıştıklarını sıkça görüldüğünü söyledi. Bu gelişmeler ise Anayasa'nın 24. maddesinde yer alan, 'hiç kimse, kişisel çıkar, yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını, yahut dince kutsal görülen şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz' hükmüne aykırı olduğuna dikkat çeken Orgeneral Başbuğ, diğer taraftan da, küreselleşme olgusunun, devletlerin geniş kitleleri koruyan, sosyal devlet vasfının giderek zayıflamasına neden olduğunun da bir gerçek olduğuna işaret etti. Bunun sonucunda, toplumların cemaatleşmeye itildiğinin de bir diğer gerçek olduğunu, giderek güçlenen bu cemaatlerin, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak, sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalıştığını dile getiren Orgeneral Başbuğ, "Bu cemaatler ile 677 sayılı kanunla varlığı yasaklanan tarikatlar, devrime karşı hareketlerin odağı haline dönüşmektedirler. Elbette, ülkemizdeki dinine bağlı, mütedeyyin vatandaşlarımıza karşı saygılı ve dikkatli olmak zorundayız. Ancak, dinin inanç alanından çıkarılıp, ideolojiye dönüştürülmesi, onu siyasallaştırır ki, bundan en büyük zararı görecek olan dindir" diye konuştu. Orgeneral İlker Başbuğ, bütün bu önemli gelişmelerin, ulus devlet yapısına zarar verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Türk devrimine karşı yürütülen bu tip girişimlere karşı, Anayasa ve demokratik hukuk düzeni çerçevesinde, devletin tüm kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları tarafından Anayasal düzenimizin temelini oluşturan laikliğin korunması, dinin, siyasal ve ekonomik amaçlarla kullanılmasının önlenmesi, ulusal eğitim ve öğretimin bu tür hareketlerin etkisinden kurtarılması, toplumumuzun bu tip hareketlere karşı bilinçlendirilmesi, ulusal kültürümüzü, bütün zararlı etkilerden korumak amacıyla, topyekün bir mücadele verilmesi gerekmektedir. Mücadele öncelikle; kültür, eğitim ve öğretim alanında verilmelidir. Cumhuriyet'in ve devrimlerin korunmasının tek yolu vardır. Bu yol ise 'Atatürkçü düşünce sistemi'dir". 

Orgeneral Başbuğ, Türkiye üzerinde iç ve dış kaynaklı radikal değişim projelerinin bulunduğunu yineleyerek, bu kesimlerin, projelerinin önündeki en önemli engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) gördüklerine dikkat çekti. Bunların, TSK'nın siyasete müdahale ettiğini ifade ederek, Silahlı Kuvvetler'in özellikle, milli güvenlik açısından, Anayasal düzenin üç temel niteliği olan; ulus devlet, üniter devlet ve laik devlete yapılan saldırılara, kayıtsız kalmasını istediklerini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti:
"Bu kesimler, büyük bir yanılgı içindedirler. TSK'yı başka ülkelerin ordularıyla karşılaştırarak, farklı sonuçlar üretmeye çalışanlar, Türk toplumunun tarihini de, gerçeklerini de bilmeyenler, ya da kendilerine yabancılaşmış olanlardır. TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında, her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir". 

Konuşmaların ardından, yardımcı doçentliğe yükselenlere 'doçent belgeleri', başarılı öğrencilere de 'başarı belgeleri', törene katılan komutanlar tarafından verildi.
İHA
Yayın Tarihi : 25 Eylül 2006 Pazartesi 17:35:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?