18
Mayıs
2024
Cumartesi
KUMRU - ORDU

Bağcıyı Dövelim mi?

BAĞCIYI DÖVELİM Mİ?
 
Her birimiz “Kuş dili ile konuşma” ifadesini günlük hayatta zaman zaman kullanırız. Bu ifadenin ben anlatılmak istenilen şeyin açık bir dille anlatılmasının mümkün olmadığı zamanlarda kullanıldığını düşünürüm. Ben bu kez “kuş dili ile yazma” denemesi yapacağım. Başara bilirsem ne mutlu, başaramazsam …………….
            Geçenlerde “asıl niyeti, niyet eden bilir.” Türünden bir yazı kaleme almıştım. Yine aynı düşüncede olduğumu buradan itiraf etmeliyim. Her birimiz üzüm yemek niyeti ile yola çıkıp bavcıyı dövenlere mutlaka şahit olmuşuzdur.  İşte ben o yazımda hayatın her safhasında sürekli bağcı dövenlere ve bunu alenen yapanların niyetlerini sorgulamak istedim. 
            Yunus Emre “Yaratılanı sev yaratandan ötürü.” Dese de bu cümle ayet olmadığına göre benim bu cümleye itirazım var. Ve ben insan türü dışındaki tüm varlıkları sevsem de, insanın her türünü sevmek zorunda değilim. Seversem de şartsız ve koşulsuz sevmeye gayret gösteririm. Sevdiğim ve gönül verdiğim insanlarda bazı özelliklerin bulunmasına özen gösteririm.
            Çocuklarıma hep yalan konuşmamalarını özellikle söylerim. Suçların ve günahların en önemli kaynağının, gerçeğin gizlenmesinde olduğunu düşünürüm. Yalan konuşmamayı prensip haline getiren ve tüm çevresine bunu öğütleyen kim olursa olsun o kişiye sonsuz saygı ve sevgi duyarım.
İnsanda benim aradığım en önemli özelliklerden biri de kul hakkına riayet etmesi, haramdan uzak durmasıdır. Başkalarına zarar vermediği sürece bireysel suç ve günahlar kişi ile Allah arasında bir konudur. Ve kimseyi de ilgilendirmez.
Mevki ve makamlar gelip geçicidir. Gelip geçici olmayan bir durum varsa yukarda benim ifade etmeye çalıştığım hususlardır. Genelde halkın çok önemsediği mevki ve makamlar aslında hiçte önemli değildir. Bulundukları her yer ve mekanda insanların yardımına koşan, onların sıkıntılarını bir ölçüde hafifleten çevremizde kaç kişi mevcuttur? Ve bu hizmetler mevki ve makamlarla da sınırlı değildir.  Kimse kimseyi yeni keşfetmiyor. Kimse kimseyi de yeni tanımıyor. Nefsani duygularımıza biraz dizgin vurabilirsek “Hızır gibi” koşturanları bütün çıplaklığı ile görmek mümkün olacaktır. Bu tür insanların da bir şeyler yapmak için illa da bir şey olmaları şart değildir.
Yıllar önce, “Haksızlığın karşısında susmaman dileğiyle” yazısını çok özel bir kitabın girişine ellerimle yazarak ben birilerine takdim ettim.  Ve o günden bugüne o tür insanları hep izledim. Ve bir itiraf ki, o günden bugüne hiç hayal kırıklığına uğramadım. Yaşadığım güne bu yazılarla şahitlik yapmak istiyorum ki, ben bu tür insanları seviyorum. Ve sevmiyorum iki yüzlü, çıkar ilişkilerine dayanan ilişkileri. Ve sevmiyorum günü gününü tutmayanları.
            Sözüm meclisten dışarı değil tabi. Meclisin tamamı da değil. Adam gibi adamlar ve her yer ve mekanda dik duranlar yazılarımızın hiç muhatabı değil. Biz görüntüden söz ediyoruz. Ve görüntüde her gün yalpalayanları, bir dediği diğerini tutmayanları, arkasında payandalarla ayakta duranları biz görmesek te  çocuklar bile her gün izliyor.
            Niyetimiz bağcı dövmek değildir. Niyetimiz iyiyi ve güzeli takdir etmek yaşadığımız ana şahitlik yapmaktır.  Tek bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorum. O da “asıl muhataplar hiç umursamaz davranırlarken, saygı ile andıklarımız neden bize kırılganlık gösterirler.”
            Gönlümüz geniş ve sevgimiz sınırsız. Yalaka ve yalamaların aksine dik duranları seviyoruz. Şunu da herkes bilsin ki ayak oyunları ile bu sevgi ve saygıyı kimse yok edemeyecektir.
              Buluşmak ümidiyle…
                                                                                                        Bekir AKKAYA
BEKİR AKKAYA
Yayın Tarihi : 20 Mayıs 2004 Perşembe 01:03:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?