80li yıllardaki Erikbelen çocuklarının yakından tanıdığı bir armut ağacı vardı Bahçe'de.Mevsimin ilk karı düştü mü dağlara tarlalara; şimdilerde çoktan unutulmuş bu mekana akın ederdi çocukların küçüğü büyüğü. Birbirinden güzel dikilme kızakları oturma kızakları içine saman doldurulmuş naylonlar boy gösterirdi günün ilk ışıklarından uzun ay ışıklı gecelerin geç saatlerine kadar. En mutlu anlarını yaşayan çocukların sevinçlerine ortak ettikleri bir armut ağacı müjdelerdi kayak zevkinin bitişini onlara. Karlar erimeye çatılardan damalar damlamaya yüz tutunca terk edilmenin üzüntüsünü yaşayan armut ağacı baharın gelmesi ile etrafını renk renk çiçekler, dallarını körpe yapraklar ve taze tomurcuklarla bir gelin gibi süsleyip dostlarını ağırlamaya hazırlanırdı.Çocuklar da armut ağacının bu hazırlığına karşılık arefe suyu ile çimer en güzel elbiselerini giyer ve ellerinde boyanmış yumurtaları ile varırlardı Hıdırellez gününde dostlarının huzuruna. Armut ağacı büyük bir hoşgörü ile uzatırdı eğri dalını arkadaşlarına.Kurulan salıncakta çocuklar en güzel anlarından birini daha yaşamanın mutluğunu ile coşarken armut ağacı da dibindeki yumurta tokuşturma oyununu seyretmeye koyulurdu.
Yıllar birbirini kovaladı durdu.Her giden yıl armut ağacının dostlarını da beraberinde götürdü. Ve bir zaman geldi ki artık armut ağacının yanına çocuklar gelmez oldu.Yine baharlarda bir gelin gibi süslendi, sonbaharlarda yapraklarını döktü. Mevsimin ilk karı ile birlikte gözlerini yollara dikti. Ama gelen yoktu. Dallarını biraz daha yukarı kaldırıp Kovanın Önü'ne sordu dostlarını. Yok! yok! Gittiler ve bir daha dönmediler geriye, dedi ve boynunu büktü Kovanın Önü. Her gelen yeni yılda ne zaman gökyüzünde süzüle süzüle inen bir kar tanesi görse yollara bakındı. Dallarını kaldırıp aynı soruyu sordu Kovanın Önüne Hep aynı cevabı aldı. Sonra da boynunu büküp anılarıyla baş başa geçirdi kış mevsimlerini Hıdırellezleri. Bir gün eski dostlarından birisini gördü Güzyol'da. Hasretle seyretti onu. Büyümüştü. Uzak diyarlara yerleşmiş iş eş sahibi olmuştu. Elbisesi fiyakalıydı. Neden beni terk ettiniz? Niye gelmiyorsunuz? diye sormak için yeltendi. Bir kere baksa kendisine soracaktı. Ama o eski dostu bir kerecik olsun dönüp bakmadı kendisine. Kelimeler boğazında düğümlendi. Sonrada boynunu büktü. Anılarına sığındı.
Yine mevsimler birbirini kovalıyor.Yine armut ağacı her sonbaharda sararan yapraklarını bırakıyor dallarından. Her süzülen kar tanesinde eski günleri hatırlıyor, her baharın gelişinde gelin gibi süsleniyordu.
Yaşlı armut ağacının dallarından bir tanesi artık bu yalnızlığa daha fazla dayanamadı ve yeni gelen baharda yaprak veremedi. Ertesi yıl diğer bir dalı katıldı ona. Ertesi yıl ötekisi. Artık iyice yaşlanan ve yıllara sadece iki dalı ile direnmeye çalışan armut ağacı bu son baharda azıcık yapraklarını dökmeye hazırlanırken eski dostlarından birisi hatırladı onu. Kafası gündelik işlerle meşgul bir şekilde elindeki baltasını kaldırdı olanca gücü ile. Yine her sonbahardaki olağan şeyler oldu.. Yaşlı armut ağacının iki dalında kalan azıcık yaprakları düştü yere. Ama bir daha geri gelmemek üzere