22
Mayıs
2024
Çarşamba
NİKSAR - TOKAT

Bir Anzak'ın anlattıkları

Florida eyaletinin merkezi Miami, sıcak iklimi, denizi, doğasıyla dikkat çeken, güzel bir kent. Şehrin kenar mahallesinde, bahçe içinde iki katlı, villa sayılabilecek bir binada, yaşlı bir hasta çocuklarını başına toplamış belki de son sözlerini söylüyordu;

“Çocuklar, bakın hepiniz yetiştiniz, iş güç sahibi oldunuz. Buraya gelirken yokluk ve yoksulluk içinde çok sıkıntılar çektim. Annenizle birlikte hayatımız çilelerle dolu geçti. Hamdolsun şimdi durumumuz iyi. Sizleri bu şekilde görmek ve bırakacak olmaktan dolayı aranızdan mutlu bir şekilde ayrılacağım.” Yaşlı adam biraz duraklar… Yutkunur. Hafifçe doğrularak kısık bir sesle sözüne devam eder:

“Sizinle bir konuyu görüşmek, son nefesimde de olsa verdiğim önemli bir kararı paylaşmak istiyorum. Defalarca biz Anzakların kahramanlığı’nı anlattım. Ama, bu kez yaşadıklarımın farklı yanlarını aktarmak istiyorum. Çanakkale’de savaşalı yıllar oldu. Hala, ne için, hangi amaçla o güzel Türk yurduna gittiği mi tam anlamıyla anlamış değilim. İngilizlerin oyununa geldiğimizi savaşırken hissetmiştik. İş işten geçmişti. Ama, çocuklar; orada gördüklerim, yaşadıklarım savaştan daha önemliydi. Müslüman Türklerin savaşırken bile insanlıklarını elden bırakmamaları hepimize ders oldu. ‘Aman’ diyene ateş etmeyen, düşman bile olsa; yaralıya, ölüye saygı duyan yüce bir milletle tanıştım.” Çocuklar heyecanla dinlerken, yaşlı adam birazcık soluklandı. Paylaşılacak kararın ne olacağı pür dikkat sabırsızlıkla bekleniyordu…

“Conk bayırında süngü süngüye çatışıyorduk, karşımızdaki insanların öz vatanlarını savundukları aklımıza geldikçe; dizlerimizin bağı çözülüyor, irademiz gevşiyordu. Kahramanlıkları, cesaretleri karşısında eriyorduk. Gözleri cennette, akılları vatanlarındaydı. Bizim topumuz, tüfeğimiz, donanmamız umurlarında bile değildi... Bir anda ortalık toz duman oldu. Kendimizi, kanlar içinde yerde bulduk. İngiliz donanmasından atılan top mermisi yanı başımıza düşmüş; Türk, Anzak; çarpışan tüm askerler yere serilmiştik. Hepimiz yaralıydık. Ortalığı derin bir sessizlik bürümüştü. İçimiz yanıyor, yaralarımızın acısının şiddeti yavaş yavaş artıyordu. Kimsenin kurtulma umudu kalmamıştı. Hava alaca karanlıktı ve gece olmak üzereydi. Sabaha kadar kimse sağ kalamazdı. Bir süre sonra, hafifçe ayak sesleri duyuldu. Bir manga Türk askeri yanımıza yaklaştı. ‘Tamam şimdi süngü darbeleriyle bizleri öldürürler’ diye beklerken; aman yarabbi! Türk, Anzak ayırmadan hepimizi sedye ile alıp bayırın dibinde bekleyen araçlara taşıdılar, hastaneye kaldırdılar. En acil olanından başlayıp, hepimizin yarasını sardılar. Ağır olanları İstanbul’a sevk ettiler.” Yaşlı adam, yanaklarına doğru akan göz yaşlarını mendiliyle sildi, o ahlak ve fazilet abidesi milletin gösterdiği insanlığın kendisini nasıl etkilediğini belli etti. Ama, dinleyenlerde ağlıyordu. Sözüne yutkunarak devam etti:

“Hastaneden çıkacağım gün gelip çatmıştı, suçluydum. Ne işim vardı elin mübarek vatanında! İngiliz ordusuyla işbirliği yapmaya gelmiştim! Hem de, aziz topraklarını işgal etmek üzere... Sabah oldu, komutanın huzuruna çıkarıldık. Bizleri hapse yada sürgüne gönderecekler diye bekliyorduk. Fazlasıyla da hak etmiştik. Komutan, yiğit ve dokunaklı sesiyle İngilizce olarak bize seslendi; ‘Siz Anzaklar, İngilizlerin oyununa geldiniz, bizim sizinle bir hesabımız yok. Sizleri evlerinize geri göndereceğiz. Ama, sizden bir isteğimiz var, çocuklarınıza ve yakınlarınıza söyleyin; Müslüman Türk Milleti cesedini çiğnetmeden, vatanını çiğnetmez! Kimsenin toprağında gözümüz yok, ama bizim topraklarımız, namusumuzdur, gözbebeğimizdir. Sizleri vatanınıza uğurluyoruz. Bu bizim insanlık anlayışımızın, inancımızın bir gereği. Umuyoruz ki; bir daha savaş meydanlarında karşılaşmayız. Sizlerle dost olmayı; uzak mesafelerde yaşasanız bile yüreklerimizin yakın olmasını arzu ederiz. Güle güle gidiniz.’ Dedi. Hepimiz ağlıyorduk. Başkası olsaydı onların yerinde ne yapardı? Bırakın memleketlerine uğramayı, savaş meydanında yerde yatarken ya kurşunlar, yada süngüyle oracıkta öldürürdü! Yazıklar olsun bize. Türkler, Çanakkale’de Dünya’ya fazilet dersi verdiler. İnanın çocuklar, savaşta yaşadığım acıları unuttum ama, Müslüman Türk’ün insanlığını unutmak ne mümkün? Bu nasıl bir inanç sistemi ki; düşmanına bile merhamet öğütlüyor?” Yaşlı adam konuşmaktan yorulmuş, hafifçede terlemişti. Büyük oğlu mendille terini sildi. Merak doruk noktasına ulaşmıştı. Yaşlı adam artık paylaşacağı kararını açıklayacaktı. Söze biraz daha gür sesle girdi:

“Çocuklar, artık kararımı açıklama zamanım geldi. Ama, durun bu noktaya nasıl geldiğimi de söyleyeyim. Bir ay önce Tıp Fakültesi hastanesinde yatarken; güzeller güzeli, şefkat abidesi bir Doktor Bayanla tanıştım. Ülkesinde tahsilini tamamlayamamış, kıyafeti yüzünden okuldan atmışlar, naklini 4 yıl önce Miami Üniversitesine aldırmış.. Fakülteyi burada bitirmiş ihtisasını yapıyor. O gün, beni kontrole o gelmişti. İğne vurmak için kolumu açtığında; pörsümüş pazımın tam üzerinde yıllar önce yaptırdığım Türk Bayrağı dövmesini görünce; kızcağızın gözleri yaşardı ‘dedeciğim’ dedi boynuma sarıldı. Yanaklarımdan öptü. Ben ikinci kez yıkılmıştım. Benim Türk olmadığımı bildiği halde bu ne sıcaklıktı! Uzun uzun konuştuk, anlattım dinledi. Bende O’nu dinledim.. Beni çok sevdiğini, her türlü ihtiyacında emrinde olacağını söyledi. Çocuklar artık kararımı o gün vermiştim: O büyük milletin Yüce inancına hayrandım. Doktor kızım, ikinci gün odama geldiğinde; hemen doğruldum ve konuşmasına fırsat bile bırakmadan kararımı açıkladım: ‘Müslüman olmak istiyorum ne gerekirse yapmaya hazırım’ dedim. Kızcağız dünya kendisine bağışlanmışçasına sevindi ve gözyaşları yanaklarına süzüldü. ‘Kolay dedeciğim’ dedi ‘söylediklerimi tekrarla’…. Tekrarladım! Bana bir Kur’an meali hediye etti. Dini kitaplar verdi. Hepsini okudum. Aradıklarımın tamamını buldum. Çocuklar, sizleri de bu güzelliği, mutluluğu paylaşmaya davet ediyorum. Son nefesimde sizlerden isteyeceğim tek şeyde bu. Gönlüm istiyor ki, öbür alemde de birlikte olalım. Karar sizin.”

Odayı derin bir sessizlik kapladı. Bir müddet sonra yüzlerde tebessümler belirdi. Evin içi adeta nurlanmış; yüreklerdeki kararlılık, duvarlara aydınlık olarak yansımıştı. Çocuklar tek tek kararlarını açıkladılar. ‘Baba senin bu anlattıklarından sonra başka türlü düşünemezdik zaten’ dediler. Genç bayan Doktoru, ertesi gün eve davet edip; hayatlarının akışını değiştirecek olan, bu güzel tablonun oluşmasına katkısından dolayı şükranlarını iletmeyi kararlaştırdılar…. 

Abdullah YILDIZ / KENTHABER-NİKSAR
Yayın Tarihi : 10 Mart 2005 Perşembe 20:05:19
Güncelleme :12 Mart 2005 Cumartesi 13:47:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?