Evlerimizin başköşesinde ağırladığımız , elimizdeki en değerli şeyi çalan, fakat bizim hala uyanıp da hayatımızdan def edemediğimiz birini anlatmak istiyorum sizlere. Bu hırsız, insanları saatlerce kendine bağlıyor, yetmiyormuş gibi bir de ona esir olmamız için para da istiyor bizden.
Bu illetin sağlığımıza da zararı var. Kısacası bize zarar veren her şeyi bünyesinde barındıran bir kara kutu bu. Sanırım neden bahsettiğimi tahmin etmişsinizdir. Bu zaman katili, herkesin hemen hemen her gün izlediği televizyon. İngilizler televizyonu; ‘aptalların baktığı kara kutu’ olarak tanımlıyor. Bu tanım belki de çoğunuzun hoşuna gitmemiştir. Çünkü Türkiye’deki günlük ortalama televizyon izleme süresi üç saat. Yani bu demek oluyor ki Türkiye’deki her birey gününün sekizde birini boşa harcıyor. Bizlere verilen en büyük sermayeyi çöpe atmak en büyük aptallık olur. Bu yüzden İngilizlere kızmaya hakkımız yoktur herhalde.
Televizyonlarda, onlarca kanal; bu kanallarda da onlarca dizi ve program var. Dizilerin insanlara hiçbir şey kazandırmadığını düşünüyorum. En çok kızdığım program çeşitlerinden biri de magazin ve dedikodu programları. Hangi şarkıcı hangi artistle geziyor, Hülya, Gülben’in sözlerine ne karşılık verdi, hangi manken kimden ayrıldı… Bu saçmalıkları anlatan ve onları dinleyen o kadar çok aylak insan var ki… Toplumumuzun artık bunları aşıp evinden televizyonu kovmalı. Kovmalı ki insanlar boş vakitlerinde kitap okusun, herhangi bir kültürel faaliyetle ilgilensin ya da yakınlarının sorunlarıyla ilgilenebilsin. Belki farkında değiliz ama en kıymetli varlığımız her geçen gün elimizden akıp gidiyor. Bu serveti akıllıca kullanıp hayırlı şeyler yapmakta bizim elimizde, savurganca kullanıp sonra pişman olmak da… Sonradan pişman olmak ve ‘Gençliğimde vaktimi boşa harcamayıp çalışsaydım şimdi zorluk ve sıkıntı çekmezdim.’ demek istemiyorsanız zamanınızı saatlerce kara kutuya bakarak geçirmeyin. Ne de olsa geçen bir saniye bile geri gelmiyor…