8
Mayıs
2024
Çarşamba
ÇANAKKALE

Dürüst Ama Aptal..

İstanbul’daki Kasım Patlamalarının etkileri hala devam ediyor. Özellikle turizm sektörü açısından. Nasıl olsa diğer terör olayları unutulduğu gibi bunlar da unutur yine insanlar gidecekleri yere giderler dolayısıyla meydana gelen olayların etkileri kısa vadeli bir krizdir ve turizm sektörüne fazla zarar vermez şeklindeki yaklaşımlar devam eden rezervasyon iptallerini olağan karşılıyorlarsa önümüzdeki turizm mevsiminin teröre kurban edileceği gün gibi ortada. Üstelik “kısa vadeli kriz” tanımlamalarına karşın sektör çevresinde geliştirilen çözüm önerileri henüz resmi çevrelerin görüşünü yansıtmadığı için tüm kriz önlemlerinin olayların unutulması üzerine kurulduğunu göstermektedir.

Turizm bilimcilerinden gelen tavsiyelere bakıldığında kriz önlemlerinin yada kriz yatıştırıcı önlemlerin hükümetin kesenin ağzını açmasına bağlı olduğuna işaret ediyor. Bu tavsiyeler arasında ilginç olan bazıları şu şekildedir:

Dünyadaki etkili turizm yazarları Türkiye’ye getirilmeli ve ülkemizin güvenilir bir yer olduğu yazdırılmalıdır. Türkiye derhal Atina’da Türk Turizm Fuarı düzenleyerek yeni bir imajla Avrupa’nın karşısına çıkmalı ve ülkemizin tanıtım filmleri dünya televizyonlarında yayınlanmalıdır.

Akademisyenler benzer tavsiyeleri sıralarken iptallerle karşılaşan önemli organizasyonların yöneticileri ise karşılaştıkları zararlar karşısında bir an önce hükümet, diplomatik çevreler ve sivil toplum kuruluşlarının desteğine ihtiyaç duyuyorlar.

Son gelen haberlere göre Antalya’da 4 bin kişinin katılacağı 25.Tıp Olimpiyatları UEFA’nın tutumuna bağlı olarak iptal edilmiş. Bu iptalin faturası ise 5 yıldızlı 12 otelin etkinlik gelirlerinden yoksun kalması olarak çıkarılacak.

Tıp olimpiyatları mutlaka düzenlenecektir ama kim bilir Avrupa’nın neresinde. Belki tüm dünyaya Türkiye’yi tehlikeli bir yer olarak anons eden İngiltere’de belki de havaalanlarında Türkiye’de insanlara tecavüz edildiğini anlatan Danimarka’da. Bu sayede hem çok masumca vatandaşlarını korurken üstüne para da kazanacaklar.

İşte Avrupa’nın bir yüzü de bu. Halkının yüzde 80’e varan çoğunluğunun daha iyi sağlık, daha iyi eğitim ve daha geniş ekonomik imkanlar kazanmak için sihirli bir değnek olarak gördüğü AB saplantısına bakılırsa kendi içimizde Avrupa’yı ne kadar tanıdığımızın da resmi çıkıyor ortaya.

Oysa ülkemiz insanının Avrupa ile bütünleşmesi 60’lı yıllarda yaşanan işçi göçü ile başlamıştır. Bugün 50’li yaşlarında olanlar bu göç dalgasının 2. kuşağı. Onların çocukları ise artık tamamıyla Avrupa kültürü ve yaşam biçimine entegre olmuş (başka bir yaklaşıma göre asimile olmuş) 3.kuşağı oluşturmaktadırlar. Maalesef 3.kuşağın günümüz Türkiye’sini anladığını söylemek mümkün değil. Sadece yaz tatillerini geçirmek için anavatanlarını ziyaret eden bu kuşaktan geleceğin Avrupa yapılanmasında ülkemiz çıkarlarını koruması beklenemez. Bu durumun sosyolojik nedenleri tahlil edildiğinde sonradan yanılgıya düşülmemiş olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin AB’ye kültürel entegrasyonunda en önemli işlev 2.kuşaktadır. Fakat iyi bir eğitim sürecinden geçememiş, kendini yetiştirememiş, bulundukları ülkenin yönetiminde güçlü pozisyonlarda bulunamamış, doğdukları ülkeye güvenmeyen bu toplum ile uluslar arası arenada Türkiye’nin savunuculuğu yürütmek imkansızdır.

Avrupalıların Türkiye’ye karşı kalıplaşmış önyargılarının kırılmasında kullanılması gereken argümanları geliştirecek güçlü lobi faaliyetlerini yapmak da bu nedenlerle olanaksızdır. Bundan dolayı Avrupalının Türkler hakkında oluşturduğu ilk izlenim olan “Dürüst ama Aptal” anlayışı halk tabanında yaygın görüş olarak varlığını sürdürmektedir. Buna karşılık olarak da içimizdeki Avrupa karşıtlarının empoze etmeye çalıştıkları “Modern ama İkiyüzlü” imajı da taraftar bulmaktadır.

Güçlü bir diplomasi ve yeniden tasarlanmış etkin dış tanıtım ile içimizdeki AB karşıtları ve dışımızdaki Türkiye karşıtlarının İlerleme Raporunda ve Strateji Belgesinde yer alan olumsuz ifadeleri güçlendirmeleri engellenmiş olacaktır.

Kuşkusuz AB ile entegrasyonun en sağlıklı şeklini belirlemek yine tüm sosyal ve ekonomik çevrelerin müzakeresi ile olanaklıdır. Bu süreçte turizmcilere düşen de AB’nin turizm politikaları içerisinde Türkiye’nin konumunu güçlendirmektir. Atılacak adımlarla Avrupa’nın Türkiye’deki en ufak bir krizden rant sağlamasına izin verilmemelidir. Çünkü AB’nin yeni turizm politikası Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye’yi ziyaret eden turistlerin yarısından fazlasının AB ülkelerinden gelmesi (%68) ve Türkiye’nin dünya turizm pazarında AB ülkeleriyle rekabet içinde olması nedeniyle Birliğin turizm politikaları Türkiye’yi yakından etkilemektedir.

Son yıllarda AB’nin Dünya turizmi içindeki payı giderek azalmakta, Güneydoğu Asya ve Pasifik ülkeleri turistik açıdan yükselen cazibe merkezleri haline gelmektedir.

Uluslararası turizm faaliyetlerinden elde edilen gelirin AB toplam milli geliri içindeki payı % 2 oranında olup, bu oran AB’nin en önemli turizm merkezlerinin bulunduğu İspanya’da % 5,8, Yunanistan’da % 5,7, Avusturya’da % 4,9 ve Portekiz’de % 4,7 oranında gerçekleşmektedir. Ülkemizde ise bu oran % 2,8’dir.

AB genelinde turizm sektörünün yarattığı katma değer 500 milyar dolar civarında ve milli gelir içindeki payı yaklaşık % 5 oranında olup, bu oran Akdeniz havzasında yer alan AB ülkelerinde % 10’a kadar çıkmakta, ülkemizde ise % 3 civarında gerçekleşmektedir. Turizm sektörünün toplam istihdam içindeki payı AB genelinde % 6 olup, bu ülkelerden Akdeniz havzasında yer alanlarda oran % 10’lara ulaşmakta, ülkemizde ise turizm sektörünce yaratılan istihdam toplam istihdamın yaklaşık % 5’ine tekabül etmektedir. (Türkiye Vakıflar Bankası, Sektör Araştırmaları Serisi/No:23)
Tüm olumlu gelişmelere karşın yine de sektöre ilişkin orta ve uzun vadeli olumlu beklentilerin kaybedildiğini söylemek güçtür. Sanayileşmiş ülkelerde nüfusun yaşlanması, çalışma saatlerinin azalarak ücretli izinlerin artması, Uzak Doğunun özellikle Avrupa’ya yönelik turistik faaliyetlere katılma hususundaki isteklerinin canlılığı bu beklentinin temelinde yer alan en önemli unsurlardır. Kısa dönemli tatillerin sıklaşmasıyla genç ve emeklilerin daha yoğun biçimde turistik aktivitelere katılacakları öngörüsünün yanı sıra teknolojik gelişmeler sayesinde ulaşım ve haberleşme olanaklarının gelişerek fiyatlarının ucuzlaması olumlu beklentinin diğer önemli dayanaklarıdır.

AB ülkelerinde turistik hizmet kalitesinin artması ve turizm faaliyetlerinin çeşitlenmesi karşısında Türk turizminin takınacağı tavır Türkiye’ye yönelik talep açısından önemli olacaktır.

Avrupa, turizm sektörünü önemli bir kalkınma aracı ve teşvikleri de kalkınmayı gerçekleştirmede önemli bir itici güç olarak görmektedir. Türkiye elindeki kaynakları iyi değerlendirip bu global güçün lokomotifi olmalıdır.



DİPNOT: Yerel düşünüp global hareket etmek olarak nitelenebilecek bir fikir Çanakkale’de filiz verdi. Yakın zamanda kuruluşunu tamamlayacak olan Çanakkale Turizm Geliştirme Merkezi ile ilin turizm potansiyeli realize edilecek ve bölgesel turizm politikaları stratejik yönetimle desteklenecek. Bekleyip görelim. Hepimize hayırlı olsun!

 

DENİZ DÖNERTAŞ



Deniz Dönertaş
Yayın Tarihi : 19 Aralık 2003 Cuma 16:51:32
Güncelleme :19 Ocak 2004 Pazartesi 20:14:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?