5
Mayıs
2024
Pazar
İSTANBUL

Osmanlı Padişahları 2


Osmanlı Padişahları 2

Sultan I.Ahmed 
 (18 Nisan 1590-22 Kasım 1617)

Osmanlı padişahlarının on dördüncüsü, İslam halifelerinin yetmiş dokuzuncusu olan Sultan I.Ahmed, Sultan III.Mehmed ile Handan Sultan’ın oğlu olup, babasının Saruhan Valiliği sırasında, Manisa’da doğmuştur.Küçük yaşından itibaren iyi bir öğrenim ve askeri talim gördü. Arapça ve Farsça’yı öğrenmiş, ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik eğitimi de almıştır.Babası Üçüncü Mehmed Han’ın ölümü üzerine 1603 yılında henüz 14 yaşında iken Eyyüp Sultan’da kılıç kuşanarak padişah olmuş, 1603-1617 yılları arasında Osmanlı Devleti’ni yönetmiştir.
Sultan Birinci Ahmed , tahta çıktığı zaman devlet, İran ve Avusturya ile savaş halinde idi. Ayrıca uzun süren savaşlar sonunda ülke içinde düzensizlik başlamış ve çevrelerine otuz-kırk bin kişilik bir kuvvet toplamayı başaran asiler tarihte Celali İsyanı olarak geçen ayaklanmayı başlatmışlardı. 

Ağustos 1604’de sadarete ve Avusturya seferi serdarlığına tayin olunan Lala Mehmed Paşa, serhad boylarında ün yapmış bir kumandandı. Derhal harekete geçerek bir zamanlar Avusturyalılara terk edilen Peşte’yi ve Hatvan’ı, sonra karadan ve denizden kuşattığı için bir Macar kalesi olan Vaç’ı geri aldı. 1605’de tekrar sefere çıkan Lala Mehmed Paşa, Padişah’ın emri üzerine Estergon üzerine yürüdü ve 35 günlük kuşatma sonucu kale fethedildi. Estergon’un düşmesi üzerine Avusturya barış istedi. 1606’da Avusturya cephesine gönderilen sadrazam Kuyucu Murad Paşa, savaşa son vererek Zitvatorok antlaşması imzalandı. 

Batıda zafer kazanılıp barış sağlanırken, doğuda İran cephesinde karışıklıklar başlamıştı. Revan kalesi tamamen Şah Abbas’ın eline geçmişti. İran seferi serdarlığına getirilen Çağalazade Sinan Paşa, yollarda yiyecek temininin güçleşmesi ve yeniçerilerin aşırı asiliğinden dolayı istenilen sonuç elde edilemedi. Çağalazade’nin başarısızlığı ve daha sonra ölümü (Kasım 1605) üzerine Anadolu’daki Celali İsyanları da gittikçe büyüdü. Tavil Ahmed, Canbolatoğlu, Kalenderoğlu,Yusuf Paşa ve Muslu Çavuş isimli asiler Anadolu’yu kana buladılar. Halkı içine düştüğü sıkıntıdan kurtarmak isteyen Ahmed Han, Kuyucu Murad Paşa’yı Celaliler üzerine gönderdi. Murad Paşa 1607’de Canbolatoğlu’nun kalabalık ordusunu bozguna uğrattı. 1608’ de Göksun yaylasında Kalenderoğlu’nu yenerek Celalileri Anadolu ve Kuzey Suriye’den çıkardı. 

Kuyucu Murad Paşa, Anadolu’yu asilerden kurtardıktan sonra, İran’a yöneldi. Tebriz’e kadar ilerleyen Murad Paşa, sefer mevsiminin geçmesi ve Şah’ında barış istemesi üzerine Diyarbekir’e döndü. Görüşmeler sürerken Murad Paşa öldü, yerine Nasuh Paşa geçti. Nasuh Paşa’nın zamanında Osmanlı-İran barışı gerçekleşti. Ancak İran’ın barış şartlarını yerine getirmeyince yeniden başlayan savaş, Birinci Ahmed’in 1617’de ölümüne kadar devam etti. 

Dindarlığı ve insanlara merhameti ile tanınan Sultan Birinci Ahmed , özellikle Mekke ve Medine’ye sayısız hayırlı hizmetler yaptı. O zamana kadar Mısır’da dokunan Kabe-i Muazzama’nın örtülerini İstanbul’da dokuttu. Kabe için altın oluklar yaptırdı. Zemzem Kuyusu için demirden bir kafes yaptırıp suyun bir metre altına yerleştirdi. Böylece kuyuya düşen Müslümanların boğulması önlendi. İstanbul’da yaptığı en önemli hizmetlerin başında Sultanahmet’teki kendi ismini taşıyan camisi gelmektedir.

Mimarisi ve çinileri ile Türk sanat tarihinde önemli bir yapı olan Sultanahmet Camisi ve yapı topluluğu klasik Türk mimarisinin en önde gelen eserleri arasındadır. Caminin mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’dır. 

Aynı zamanda şair olan Sultan Birinci Ahmed, Ahmedi ve Bahti mahlası ile şiirler yazmıştır. Ayrıca hat sanatı ile de ilgilenmiştir. Bugün yazmış olduğu levhalar Ayasofya Müzesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Yazı Sanatları Müzesi’ndedir. Padişah bu yazılarında saygısından ötürü imzasını atmamış, ancak bu yazıların Ona ait konunun uzmanları tarafından olduğu belgelenmiştir.

Sultan I.Mustafa   (1591-20 Ocak 1639)

Osmanlı Padişahlarının on beşincisi ve İslam Halifelerinin seksenincisi ve Sultan Üçüncü Mehmed ile Handan Sultan’ın oğlu olan Birinci Mustafa, Manisa’da doğdu. İyi bir eğitim gördü. Ağabeyi Birinci Ahmed’in ölümü üzerine 22 Kasım 1617’de ilk hanedanın en yaşlı üyesi o olarak tahta çıkarıldı.Sultan Birinci Mustafa, saltanatı kabul etmedi ise de Onun bu isteği devlet ileri gelenleri tarafından göz önüne alınmadı. Ancak çok geçmeden devlet işlerine Sultan Birinci Mustafa’nın yabancı kalması ve devlet işlerinin karışması üzerine devlet adamları durumun böyle devam edemeyeceğini anlayıp tahttan indirilmesi için Şeyhülislamdan fetva aldılar.
 
Tahta geçtikten doksan altı gün sonra, 26 Şubat 1618 günü tahttan indirilerek yerine (Genç) İkinci Osman’ı çıkardılar. Genç Osman’ın yenilikçi tutumu üzerine, yenilik taraftarı olmayanların tahrikleri sonucu isyan eden yeniçerilerin 19 Mayıs 1622’de Genç Osman’ı tahttan indirmeleri, Sultan Birinci Mustafa’nın ikinci defa tahta geçirilmesine yol açtı. Bu sırada Sultan Genç Osman’ın veziriazam Kara Davud Paşa tarafından şehit ettirilmesi büyük karışıklıklara sebep oldu. Sultan Birinci Mustafa , Davud Paşa’yı azlederek yerine Mere Hüseyin Paşa’yı getirmiş, ancak isyanları önleyememiştir..
 
Erzurum beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa başkaldırarak, bölgesindeki yeniçerilerin bir kısmını öldürttü. Genç Osman’ın intikamını almak isteyen Abaza Mehmed Paşa, İstanbul’a gelmek için yola çıktı. Bursa’yı kuşattı, ancak başarılı olamadı. 

Kış geldiği için Niğde’ye çekildi. Anadolu’daki isyanlar ve Genç Osman’ın şehit edilmesi olayına adı karışan sipahiler, halkın kendilerine olan nefretini silmek için bir divan toplantısı sırasında ayaklanarak Sultan Genç Osman’ın katillerinin bulunmasını istediler. Bunun üzerine Kara Davud Paşa ve Kalenderoğlu denilen kişiler yakalanarak idam edildiler. Osmanlı Devleti içinde gelişen bu iç karışıklıklarından yararlanmak etmek isteyen Lehistan kazakları, daha önce imzalanan antlaşma şartlarına uymayarak şayka adı verilen yüz elli civarında küçük gemi ile Osmanlı kıyılarına saldırdılar. 

Kazakların üzerine gönderilen Karadeniz serdarı Damad Recep Paşa, Rilgra önünde kazakların bir çok gemisini batırarak, beş bin esir ile İstanbul’a döndü. İstanbul’daki karışıklıklar ve Anadolu’daki isyanlar Osmanlı Devleti’nin başında daha kuvvetli bir padişahın bulunmasını gerektirdiğinden, 1623’de sadarete getirilen sadrazam Kemankeş Ali Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi ve diğer devlet erkanı toplanarak Sultan Birinci Mustafa’nın artık tahtta kalmaması düşüncesi kararı ile verilen fetva üzerine 10 Eylül 1623 günü Sultan Birinci Mustafa, ikinci defa tahttan indirildi ve yerine Dördüncü Murad geçti.
 
Sultan Birinci Mustafa, tahtta kalmayı istemediği için iki sefer tahttan indirilmesinde en küçük bir tatsızlık çıkarmamış, tahttan memnuniyetle vazgeçmiş ve devlet işlerini ehline teslim etmekten geri kalmamıştır. 20 Ocak 1639 günü Topkapı Saray’ında öldü. Bunun üzerine, Ayasofya’nın avlusundaki Bizans döneminden kalma vaftizhane acele ile türbeye dönüştürüldü ve oraya gömüldü.

Sultan II.Osman (Genç Osman)   (1604-1622)

Sultan İkinci Osman, 3 Kasım 1604 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Sultan Birinci Ahmed ile Mahfiruz Haseki Sultan’ın oğludur. Sultan Genç Osman 14 yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa'nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturtuldu. Sultan İkinci Osman iyi bir öğrenim görmüş, başta  Arapça, Farşça, Latince, Yunanca ve İtalyanca olmak üzere doğu ve batı dillerini klasiklerini tercüme yapabilecek kadar öğrenmiştir.

Yenilikçi bir padişah olan Sultan II.Osman zamanının en önemli dış olayı İran seferidir. İranlılarla Nasuh Paşa antlaşması yapıldı (26 Eylül 1618).Halil Paşa komutasındaki Osmanlı donanması 1620 yazında Akdeniz seferine çıktı. İstanbul'dan ayrılan donanma önce Navarin'e  geldi sonra da kuzeye, Adriyatik'e doğru yöneldi. 

Dıraç'da iki İtalyan gemisini ele geçirdikten sonra İtalya'ya asker çıkardı ve İspanyollara ait olan liman şehri Manfredonia'yı işgal etti.O dönemde Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında barış ve dostluk vardı. Dinyester Irmağı iki ülke arasında sınır oluşturuyordu. Osmanlı-Avusturya Savaşlarında Lehistan ilişkileri gerginleştiyse de barış bozulmamıştı. Fakat askeri birliklerin geçimini Lehistan'a yaptığı akınlarla sağlayan Kırım Hanı, barışa aykırı hareket ediyordu. Bunun yanı sıra Lehliler Boğdan işlerine müdahaleden geri kalmadıkları gibi, Boğdan'a ait Hotin kalesini işgal etmişlerdi (1617). Ayrıca Eflak ve Erdel'in iç işlerine müdahale etmeye devam ediyorlardı. Bu olaylar üzerine Sultan II.Osman, kendisine yapılan muhalefetlere rağmen Lehistan seferine karar verdi. Bu arada Özi Beylerbeyi İskender Paşa komutasındaki birlikler, Purut kıyısında bulunan Yaş'ta, Lehlileri bozguna uğratmıştı (20 Eylül 1620).

Sultan II.Osman, 1621 yılının Nisan ayında Lehistan Seferine çıktı. Lehler yeni ve daha büyük bir ordu meydana getirme çabasındaydılar. Avusturya'dan yardım alarak ordularını takviye ettiler. Osmanlı Ordusu 2 Eylül 1620'de Hotin önlerine geldi. Kale kuşatıldı ve Hotin kalesi önlerinde yapılan meydan savaşında, düşman siperlerinin ele geçirilememesi, askerlerin şevk ve heyecanını oldukça yıprattı. Yeniçerilerin de kendilerini tam olarak savaşa vermemeleri, bu savaşın kesin bir netice ile sonuçlanmamasına yol açtı. Lehistan elçilerinin savaşa kendilerinin neden olduklarını bildirmesi üzerine Hotin Antlaşması yapılarak sefere son verildi (29 Eylül 1621). Antlaşmaya göre Lehler ve Osmanlılar birbirlerinin topraklarına saldırmayacak Lehistan eskiden olduğu gibi Kırım Hanına 40.000 düka altın verecekti.

Sultan II.Osman, Lehistan seferindeki başarısızlığının sebebi olarak askerin gayretsizliğini görüyordu. Askeri alanda bazı yenilikler yapma fikri böylece gelişti. İşe Kapıkulu ocakları ile başladı. Yaptırdığı sayımda, asker sayısının maaş defterindeki kişi sayısından az olduğunu anlayınca fazladan para vermeyi kesti. Bu durum da, daha önce fazladan gelen paraları kendi ceplerine atan subayların, Sultan Genç Osman'a düşman olmalarına yol açtı.

Sultan II.Osman; her şeyin farkındaydı, ancak tecrübesiz olması yüzünden istediği yenilikleri yapamıyordu. Anadolu, Mısır ve Suriye askerlerinden oluşacak yeni bir ordu kurmak istiyordu. Aynı zamanda saray, harem ve ilmiye teşkilatlarını yeniden kurmak, yeni kanunlar çıkarmak gibi yenilikçi düşünceleri de vardı. Kapıkulu Ocakları bu durumdan rahatsızdı ve bunu belli etmekten kaçınmıyorlardı. Şeyhülislam Esad Efendi'nin başında bulunduğu ilmiye sınıfı ise fikir belirtmiyordu.

Sultan II.Osman'ın Haleb, Erzurum, Şam ve Mısır beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiğinin sarayda adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenilmesi, bardağı taşıran son damla oldu. Sultan II.Osman asker toplamak için Anadolu'ya bizzat kendisi gitmek istiyordu. 
Bu arada İstanbul'a, Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin'in Lübnan'da bir isyan çıkardığı haberi geldi. Sultan II.Osman bunu bir fırsat bilerek, isyanı bastırmak için Anadolu'ya gideceğini söyledi. Ancak Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Esad Efendi, koskoca padişahın küçük bir isyan için Anadolu'ya gitmesine gerek olmadığını söyleyerek, Sultan II.Osman'ın Anadolu'ya geçmesini engellemeye çalıştılar. Başka bir çaresi kalmayan Sultan II.Osman, hacca gideceğini ilan etti. 
Daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Esad Efendi çok uğraştılarsa da Sultan Genç Osman fikrinde kararlıydı. Padişahın geçeceği güzergah üzerindeki vilayetlerin beylerbeyleri haberdar edildi ve hazırlık yapmaları istendi. Sultan II.Osman'ın yanında 500 yeniçeri ve sipahi olacak, geri kalan asker İstanbul'un korunması için İstanbul'da kalacaktı. Sadrazam, defterdar, nişancı, rikab ümerası, gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan katibi hac kafilesinde yer alıyordu.

Padişah otağının Üsküdar'a kurulacağı günden bir gün önce Yeniçeriler Süleymaniye'de toplandılar. Ayaklanan yeniçeriler saraya girip bazı devlet adamlarını öldürdüler. Yeniçeri ve sipahileri ikna etmek isteyen Sultan II.Osman, yeniçeri ağalarını merhamete getirmeye çalıştı. Ancak bunda başarılı olamadı. Yerine kardeşi Sultan Birinci Mustafa ikinci kez tahta çıkarıldı. İsyancılar o an için Sultan II.Osman'ı öldürülmesini düşünmüyorlardı. Ancak Sultan Genç Osman'ın ne kadar dirayetli bir padişah olduğunu bilen isyanın ele başları padişahın Yedikule zindanlarına götürülüp orada öldürülmesini istediler. Sultan II.Osman sekiz tane cellada kahramanca karşı koymasına rağmen boğularak şehit edildi.

Sultan II.Osman'ın naaşı, ertesi gün Sultanahmet Camisi'nde kılınan cenaze namazında sonra Sultanahmet Camisi yanında babası Sultan I.Ahmed’in türbesine gömüldü. Onun öldürülmesi Anadolu’da bazı isyanların çıkmasına neden oldu.

IV.Murad   (26/27 Temmuz 1612-8/9Şubat 1640) 

Osmanlı Sultanlarının on yedincisi olan Sultan Dördüncü Murad, İstanbul’da doğdu. Sultan Birinci Ahmed ile Mahpeyker Kösem Sultan’ın oğlu ve İslam halifelerinin seksen ikincisidir. Sultan Dördüncü Murad, Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri olarak tarihe geçti. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı. Enderun mektebindeki hocalarından özel dersler aldı. Genç Osman’ in başına gelen olay ve yerine geçen amcası I.Mustafa’nın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine, henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623’ de Osmanlı tahtına çıktı. 

Eyüp Sultan türbesinde hocası Aziz Mahmud Hüdai’ nin elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, annesi Mahpeyker Kösem Sultan saltanat naibesi ilan edildi.
Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. Dinin hükümlerini çok iyi bilir Şeyhülislam Yahya Efendi’ye "Baba" diye hitap ederdi. İçki ve tütünü yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de, Hazerfan Ahmed Çelebi’nin kanat takarak Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı. 

Sultan Dördüncü Murad’ ın saltanatının ilk devresinde, payitaht İstanbul ve Anadolu’ da asayişsizlik büyük ölçüde artmıştı. Abaza Mehmed Paşa’ nın çıkardığı isyan büyümüş ve bu karışıklıklar sırasında Bağdad, İran kuvvetlerinin eline geçmiş bulunuyordu. Sadrazam Hüsrev Paşa’ nın azlini bahane eden yeniçeriler ve sipahiler ayaklanarak saraya yürüdüler ve yeni Sadrazam Müezzinzade Hafız Ahmed Paşa’ yı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile Sadrazam olan Recep Paşa (Topal Recep Paşa) döneminde İstanbul’ da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Recep Paşa’nın tahriki ile harekete geçen zorbalar yeni isteklerde bulunuyorlardı. 

Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını 2 devreye ayırmak mümkündür. Henüz 11 yaşında iken tahta geçtiğinden devlet işlerini büyük ölçüde annesi Kösem Sultan yürütüyordu. Kösem Sultan ile birlikte olan vezirler, gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askerlere parçalatmışlardır. Genç padişah da bu olayı gördükten sonra dehşete düşmüştür. Osmanlı topraklarında asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişlerdi. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki Sultan Dördüncü Murad, biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları bastırmış, tekrar devlet hakimiyetini kurmuştur. 

Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz güçsüz zorba takımını sindirmiş, şiddetli ceza ve hatta idamlarla tekrar idari ve adli nizamı kurabilmiştir. Padişah, 18 Mayıs 1632’ de huzuruna çağırdığı Receb Paşa’ ya: ”Gel beru topal zorbabaşı. Bre mel’un abdest al!” dedikten sonra "Şu hainin tiz başını kesin" diyerek öldürttü ve devlet idaresini eline aldı.Sadrazamlığa da Tabanıyassı Mehmed Paşa’yı getirdi. Bundan sonra yeniçerileri ve sipahileri itaat altına alarak kendisine bağlılık yemini ettirdi. Kahvehaneleri, meyhaneleri kapattı. Zorbaları ve emrine karşı gelenleri şiddetle cezalandırdı. Memleketin her tarafına huzur ve asayiş geldi.
Sultan Dördüncü Murad, ordunun başına geçerek hükümdarlığının ilk yıllarında kaybedilen toprakları geri almayı planlayarak,1634 baharında Lehistan seferine çıktı.Ancak Lehliler derhal Padişah’ ın şartlarını kabul ederek bir anlaşma yaptılar. Bunun ardından 1635’ de İran seferine çıkan Sultan, Revan ve Hoy kalelerini ele geçirdikten sonra, Tebriz’ e girdi. Ertesi yıl en büyük arzusu olan Bağdat’ın fethi için tekrar İran üzerine sefere çıktı. Şehir kuşatılıp, Padişah’ a İmam-ı Azam’ın türbesini ziyaret etmesi teklif edildiğinde; "Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce imamı ziyaretten haya ederim" cevabını verdi. Savaşın 39. günü Bağdad fethedildi. Müslümanların en mübarek makamlarından olan İmam-ı Azam’ın türbesini ziyaret eden Padişah, kurbanlar kestirip, içerisini ipek halılar, kıymetli şallar ve altın, gümüş murassa kandillerle süsletti. Ertesi yıl İran’ la Kasr-ı Şirin antlaşması imzalanmış olup bu antlaşma ufak değişikliklerle günümüze kadar devam etmiştir. 

Sultan dördüncü Murad Han, İran seferinin üzerinden çok geçmeden daha önce yakalamış olduğu Damla (Niksir) hastalığının ilerlemesi üzerine kurtulamayarak 8/9 Şubat 1640 günü henüz 28 yaşında iken öldü ve Sultan I.Ahmed türbesine gömüldü.
Sultan Dördüncü Murad döneminde bir takım önemli mimari eserler de yapılmıştır. Bunların başında Ok Meydanı’ndaki Namazgâh Külliyesi, Bayram Paşa Külliyesi, Niğde Bedesteni, Topkapı Sarayı içindeki Revan ve Bağdat Köşkleri, Üsküdar Çinili Cami Külliyesi gelmektedir.Ayrıca Konya Şerafeddin Camisi’ni de yeni baştan yaptırmıştır.

Sultan İbrahim   (5 Kasım 1615-18 Ağustos 1648)

Osmanlı Padişahlarının on sekizincisi ve İslam halifelerinin seksen üçüncüsü olan Sultan Birinci İbrahim İstanbul’da doğdu. Sultan Birinci Ahmed ile Mahpeyker Kösem Sultan’ın oğludur. Sarayda iyi bir eğitim ve tahsil gördü. Ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ ın ölümünden sonra hayatta kalan tek Osmanlı şehzadesi idi. Ağabeyinin genç yaşta ölümüne bir türlü inanamadı. Sultan olduğunu bildiren annesine ve paşalara: "Allahü teala padişah kardeşimizin ömrünü uzun etsin. Bize sultanlık lazım değildir. Padişah kardeşimizin ömrüne duacıyız." dedi. Ancak annesi ve devlet adamlarının ısrarı ile ağabeyi sultan dördüncü Murad’ın naşını gördükten sonra taht odasına geçti. Hırka-ı Saadet dairesinden getirilen Hazret-i Ömer’ in sarığı besmele ile başına sarıldıktan sonra ellerini açtı ve "Elhamdülillah. Ya Rabbi! Benim gibi zayıf bir kulunu bu makama layık gördün. Saltanat günlerimde milletimi hoş hal eyle ve birbirimizden hoşnut eyle" diye dua ederek tahta oturdu (9 Şubat 1640). 

Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçiriyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı.Ağabeyi öldükten sonra geriye kalan tek Osmanlı şehzadesi olmasından dolayı oğlu Şehzade Mehmed (Sultan Dördüncü Mehmed) doğduğunda, ülkede şenlikler düzenlendi (2 Ocak 1642). Sultan Birinci İbrahim, çok cömert ve lütufkar bir padişahtı. Fakirlere ve kimsesizlere yardım etmeyi çok severdi. Çıkardığı fermanlarla açlık ve kıtlığın önlenmesine çalıştı. 

Sultan Birinci İbrahim tahta geçtiğinde 25 yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuştu. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürüttü. Kemankeş Kara Mustafa Paşa, İranlılarla Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı imzalayıp, İstanbul’a geldikten sonra, giriştiği mali işlerde de başarılı oldu. Ocaklı sayısını indirip maaşlarının düzenli olarak verilmesini sağladı. Bu olumlu faaliyetler sonunda devlet bütçesi denkleşmiş oldu. 

Donanma işleriyle de ilgilenen Kemankeş Mustafa Paşa, her yıl belirli miktarlarda kadırgalar yapılıp donatılmalarını sağladı.
Sultan İbrahim’in tahta geçtiğinin ilk yılında Emirgüneoğlu olayı meydana geldi. Sultan Dördüncü Murad’ın İran seferi sırasında Revan kalesi kumandanı olan Emirgüneoğlu, kalenin fethinden sonra affedilerek Emirgan’da geniş bir arazi verilerek orada yaşamasına izin verilmişti (Bugün Emirgan adı bu zatın isminden dolayı gelmektedir).Tarihler Emirgüneoğlu hakkında farklı görüşler ileri sürmüşler, bazıları Ona olumlu, bazıları da olumsuz olarak bakmışlardır. Emirgüneoğlu, Sultan Dördüncü Murad’ ın ölümünü fırsat bilerek bölücü ve yıkıcı davranışlarda bulunduğundan ötürü Sultan I.İbrahim tarafından idam ettirildi. Bu olaydan sonra Vakaanüvis tarihçilerinden bazıları Sultan I.İbrahim’ e deli, sinir hastası gibi çeşitli iftiralarda bulundular. Bunlar günümüzde de aydınlığa kavuşamamıştır. 

Sultan İbrahim döneminde Osmanlının dış politikası da oldukça karışıktır. Ancak Padişah dış olaylarla da ilgilendi. 1637 yılında Ruslar tarafından işgal edilen Azak Kalesi üzerine bir ordu gönderdi. Osmanlı kuvvetleri gelince, Ruslar kaleyi teslim etmek zorunda kaldılar.Diğer taraftan Almanya sınırında akıncılar sürekli Avusturya’ ya akınlar düzenliyorlardı. 1641 yılında düzenlenen bir akında, Osmanlı kuvvetleri Bavyera’nın içlerine kadar ilerledi. 

Kuzey Bavyera’daki bazı kasabalar Osmanlı egemenliğini kabul ettiler. Bu akınlardan büyük zarara uğramaları üzerine, İmparator Ferdinand Osmanlılarla Zitvatoruk antlaşmasını yeniledi. Diğer taraftan Malta Saint-Jean şövalyelerinin fırsat buldukça Türk ticaret gemilerine saldırmaları yüzünden, Sultan İbrahim onların en büyük sığınağı olan Girit adasının fethini emretti. 20 Haziran 1645’ de Sakız adasından denize açılan Osmanlı donanması, 17 Temmuz’ da Girit’in Hanya limanını fethetti. Hanya’nın Osmanlılar tarafından fethi, Avrupa’ da büyük akisler uyandırdı. Almanya ve İtalya, asker göndererek Venedik’ e yardım etmek kararı aldı. Bu sırada Hanya muhafazasına getirilen deli Hüseyin Paşa, harekata devam etti ve Resmo kalesini ele geçirdi. 

Kara Mustafa Paşa’nın 1647’de ölümü üzerine sadaret makamına getirilen Hezar-pare Ahmed Paşa’ nın dikkatsiz ve adaletsiz davranışlarından ötürü Sofu Mehmed Paşa’nın önderliğinde bir isyan çıktı. Bu arada Sultan İbrahim’in aleyhine yapılan iftiralar da bu isyanı körükledi ve Sultan İbrahim tahttan indirilerek öldürüldü (18 Ağustos 1648) ve yerine oğlu Sultan IV.Mehmed çıkarıldı.
Sultan I.İbrahim döneminde Topkapı Sarayı’nda Sünnet odası, İftariye (Kameriye) ve Deniz kıyısında da Sepetçiler Köşkü yapılmıştır.


Sultan IV.Mehmed   (1642-6 Ocak 1693)
 
Sultan Dördüncü Mehmed İstanbul’da doğdu.Sultan Birinci İbrahim ile Turhan Hatice Sultan’ın oğludur.Osmanlı Padişahlarının on dokuzuncusu ve İslâm Halifelerinin seksen dördüncüsüdür. Şehzadeliğinde, İmam Şami Yusuf Efendi, Şami Hüseyin Efendi ve dönemin diğer hocalardan ders alarak yetişti. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos 1648 günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte Avcı Mehmed olarak anılır.
Sultan IV.Mehmed, İçkiyi yasaklayıp, içki imalathanelerini kapattırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok isabetli bir karar aldı. Onun zamanında Osmanlı Devleti en geniş sınırlarına kavuştu. 

Sultan Dördüncü Mehmed’in küçük olmasından yararlanan devlet kademelerindeki kişiler, idarede daha çok söz sahibi olabilmek için mücadelelere başladılar. Bu durum zaman zaman isyanların çıkmasına ve devlet işlerinin bozulmasına neden oldu. Hazine boşaldı. 1652’ de sadrazamlığa getirilen Tarhuncu Ahmed Paşa ilk olarak mali sıkıntıyı önlemek için tedbirler aldı. Ancak masrafların kısılması bazı devlet erkanının hoşuna gitmedi ve çeşitli iftiralarla Tarhuncu’yu görevden uzaklaştırdılar. 

1654 senesinde Kara Murad Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, Çanakkale boğazı çıkışında Venedik donanmasını mağlup etti. Bu sırada mali sıkıntıyı önlemek için, ayarı düşük para basılması, yeniçerilerin ayaklanmasına yol açtı. Çınar olayı ve Vaka-i vakvakiye denilen olayların sonunda saray ağaları idam edildi (1656). Merkezdeki bu karışıklıklar Anadolu’ ya ve ülkenin diğer illerine de sıçradı. Venedik karşısında Osmanlı donanması bozguna uğradı. Venedikliler Bozcaada ve Limni gibi askeri önemi olan adaları kuşatarak ele geçirdiler. Padişah, bu başarısızlıklar üzerine, Sadrazam Boynueğri Mehmed Paşa ’ nın yerine büyük yetkilerle tecrübeli vezir Köprülü Mehmed Paşa’ yı getirdi (1656). 

Köprülü Mehmed Paşa’nın ilk işi İstanbul’ da asayişi sağlamak oldu. Daha sonra donanmayı güçlendirerek Bozcaada ve Limni’ yi geri aldı. 1658’ de Erdel isyanını bastırdı ve Yanova kalesini ele geçirdi. Ertesi yıl Anadolu’da çıkan Abaza Hasan Paşa ayaklanmasını önledi. Mehmed Paşa’ nın 30 Ekim 1661’ de ölümü üzerine yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa getirildi. 1663 yılında Avusturya seferine çıkan Ahmed Paşa, Uyvar ve Yanıkkale’ yi ele geçirdi. İki devlet arasında Vasvar antlaşması imzalandı. 1666’da Girit seferine serdar tayin edildi. 1669’ da Kandiye’ nin zaptı ile Girid’ in fethini tamamladı. 1672’ de Lehistan seferine çıkan Sultan Dördüncü Mehmed, Belgrad’ a kadar geldi. Fazıl Ahmed Paşa bu seferde Podolya ile Ukrayna’ nın fethini gerçekleştirdi ve bu sefer sırasında hastalanarak öldü. Yerine Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirildi (1676). 

1678’ de Rus seferine serdar tayin edilen Mustafa Paşa, Çehrin kalesini geri aldı. Ertesi yıl Padişah ordusunun başında ikinci sefere çıktı. Ancak Rusların barış istemeleri üzerine Bahçesaray’ da antlaşma imzalandı.
Sultan Dördüncü Mehmed döneminin en önemli siyasi olayı Viyana kuşatmasıdır. Padişah’ ın Yanıkkale ve Komaron üzerine gönderdiği ordu, serdarın isteği üzerine Viyana yönüne çevrildi. Savaş başarısızlıkla neticelendi ve Kara Mustafa Paşa görevinden alınarak yerine İbrahim Paşa getirildi. 

Viyana yenilgisinden sonra; Avusturya, Venedik, Lehistan orduları harekete geçerek Macaristan topraklarını, Budin’ i, Dalmaçya kıyılarını, Patras, Korent ve İnebahtı gibi önemli kalelerini ele geçirdiler. Bu olaylar sırasında orduda da isyanlar çıktı ve Sultan Dördüncü Mehmed, 8 Kasım 1687’ de tahttan indirilerek yerine kardeşi II.Süleyman getirildi. Bundan sonra Edirne’deki sarayında oturan IV. Mehmed, 6 ocak 1693’de ölmüş ve cenazesi İstanbul’ a getirilerek Yeni Camii’ deki annesi Turhan Valide Sultan’ın türbesine gömülmüştür. 

Osmanlı Devleti’nin yönetiminde Kanuni’ den sonra en fazla tahtta kalan ve 42 yıl padişah olan Sultan Dördüncü Mehmed, yaratılış itibarı ile mütedil, kadirşinas ve vefakar olup, verdiği söze sadık bir şahsiyete sahipti. Köprülü ailesinin devleti liyakatla idareleri kendisini rahat ettirmiştir. Sultan Dördüncü Mehmed ava çıkmaya, edebiyat ve tarihe meraklı olup, ilim adamlarının sohbetlerin de bulunmayı çok severdi. İçkiyi yasak edip, imalathanelerini kapattıran bu sultan dine sonradan karıştırılan bütün hurafelerin kaldırılması için uğraştı.Onun devrinde bir çok ilim adamı ve sanatkar yetişti. 

Sultan Dördüncü Mehmed devrinde inşası tamamlanıp ibadete açılan Yeni Camii, Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerindendir. Yanındaki Mısır Çarşısı bu camiye vakıf olarak yapılmıştır.Ayrıca 1658-60 yılları arasında Rumeli ve Anadolu hisarları tamir edildi. Hünkar Kasrı, Divanyolu Köprülü Külliyesi, Safranbolu Köprülü Mehmed Paşa Camisi, Vezirköprü Fazıl Ahmed Paşa Külliyesi, İncesu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camisi ve Kervansarayı yapılan diğer eserlerdir.

Sultan II.Süleyman   (15 Nisan 1642-22 Haziran 1691)

Sultan İkinci Süleyman İstanbul’da doğdu. Sultan Birinci İbrahim ile Saliha Dilaşub Sultan’ın oğlu ve Osmanlı Padişahlarının yirmincisi, İslâm Halifelerinin seksen beşincisidir. 

Şehzadeliğinde çok iyi bir öğrenim ve terbiye gördü. Kardeşi Sultan Dördüncü Mehmed zamanında sarayda özel hocalardan ders aldı.Sultan Dördüncü Mehmed’in tahttan indirilmesi üzerine, 8 Kasım 1687’de Osmanlı Sultanı oldu.
Sultan İkinci Süleyman, tahta çıktığı zaman, Osmanlı ordularında Viyana bozgunu ile başlayan çözülme ve toprak kaybı devam ediyordu. Venedik, Mora yarımadasını işgal etmiş; Avusturya vişegrad, Uyvar ve Estergon’un ardından Budin’e girmişti. Ayrıca Macaristan’da Osmanlı egemenliği sona ermek üzere idi. Devletin aldığı yenilgiler hazine geliri üzerinde olumsuz etkiler yapıyor ve Anadolu’daki eşkıyalıkları körüklüyordu. Avusturya cephesi serdarı Yeğen Osman Paşa bir asi lideri gibi Rumeli’de yolsuzluk yapıyor, zorla usûlsüz vergiler topluyordu.
Devlet içindeki karışıklıklar ve Macaristan’ın elden çıkarak, Belgrad’ın düşmesi (1688) Sultan İkinci Süleyman’ı çok üzdü.
 
Emir dinlemeyen ve pek çok kalenin düşmesine sebep olan Osman Paşa’nın katline fetva verildi. Avusturya cephesi serdarlığına Recep Paşa tayin edildi. Padişah, hasta olmasına rağmen ordunun başında Edirne’den Sofya’ya kadar geldi ve harekâtı buradan idâre etmeye başladı. 

1689’da Kırım’a saldıran Rus kuvvetlerini Selim Giray Han, yendi ve ağır kayıplar verdirdi. Vidin muhâfızı Sarı Hüseyin Paşa, Tuna kenarında Gladova ve Orsova kalelerini düşmandan geri aldı, Vişegrad’ı kuşatan Avusturya kuvvetileri bozguna uğratıldı. 1689 yılında Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’nın sadarete getirilmesinin ordu üzerindeki etkisi çok olumlu oldu. Mustafa Paşa ilk iş olarak bir adâletnâme yayınlatarak memleketin genel gidişini yoluna koydu. 

Aldığı acil tedbirlerle hazineye yıllık 4000 kese fazla para sağladı. Yeniçeri ocağını denetletip ulûfeyi hak etmeyenlerin isimlerini sildirdi. Orduyu disiplinli ve düzenli bir hâle getirdi. Fazıl Mustafa Paşa, 1690 yılında Edirne’den hareketle çıktığı Avusturya seferinde düşman kuvvetlerini yenerek Şehirköy, Musa palangası ve Niş şehrini aldı. Osmanlı Devleti’nin batıda en önemli serhad kalesi olan Belgrad’ı fethetti.
Hastalığı sebebiyle Davud Paşa kışlasına kadar araba ile gelen Süleyman Han, burada Fazıl Mustafa Paşa’yı huzuruna kabul edip; " Hoş geldin. Berhudar ol, yüzün ak, kılıcın berrak, ekmeğin sana helal olsun, arzum üzere hizmet eyledin. 

Seleflerinden birine böyle ulu bir gaza müyesser olmadı." dedikten sonra ordu erkanının önünde samur erkan kürkünü sadrazama giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri beline ve bir kıt’a murassa pençe sorgucu da başına taktıktan sonra; "Ben mükafat vermeye kadir değilim. Allahü teala iki cihanda yüzünü ak etsin." diye duada bulundu. 

Bu sırada Mora Serdarı Koca Halil Paşa da, Venediklilerin elinde bulunan Avlonya’yı ele geçirmişti. 13 Mayıs 1691’de Sancak-ı Şerifi tekrar Fazıl Mustafa Paşa’ya vererek Avusturya seferine yolcu eden Sultan İkinci Süleyman, yaşamının yaklaşık kırk yılını Topkapı Sarayı’nda gözlem altında geçiren Sultan İkinci Süleyman, rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askeri zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı. 

Sultan İkinci Süleyman, 4 yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını hasta olarak geçirdi.Edirne’de 22 Haziran 1691 günü öldü, cenazesi İstanbul’a getirilerek Süleymaniye Camisi’nin yanında bulunan Kanuni Sultan Süleyman türbesine gömüldü. 

Sultan İkinci Süleyman ,cömert ve temkinli bir padişahtı. Fakir, muhtaç ve ihtiyaç sahiplerine pek çok yardımda bulunurdu. Saltanatta kaldığı süre iç ve dış çatışmalarla geçti. Özellikle, Avusturya karşısında alınan mağlubiyetler dolayısıyla, herkesin Rumeli elden çıkıyor diye Anadolu’ya çekildiği sırada, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’yı iş başına getirerek, kaybedilen yerleri devlete tekrar kazandırdı.
Sultan İkinci Süleyman memleket içerisinde imar faaliyetleri ile de ilgilenmiş, 1688 İzmir depreminde büyük zarar gören kenti yeniden imar ettirmiş ve yıkılan camileri onartmıştır. 

Sultan II.Ahmed   (25 Şubat 1643-6 Şubat 1695)

Osmanlı Padişahlarının yirmi birincisi ve İslâm Halifelerinin seksen altıncısı olan Sultan İkinci Ahmed İstanbul’da doğdu.Sultan Birinci İbrahim ile Hatice Muazzez Sultan’ın oğludur. İyi bir öğrenim gördü. Arapça ve Farsça biliyordu.
Kardeşi II.Süleyman’ın yerine 21 Haziran 1691 de tahta çıktığı zaman 49 yaşında idi. İkinci Ahmed’in tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti, İkinci Viyana kuşatmasını izleyen savaşlarla meşguldü. Sultan ikinci Ahmed, tahta çıktıktan sonra ilk olarak; Avusturya üzerine giden Serdar Fazıl Mustafa Paşa’ya ferman göndererek sadaretinin ve seferin devamını diledi. Fazıl Mustafa Paşa, 20 Temmuzda Belgrat’a ulaştı ancak Kırım kuvvetlerinin gelmesini beklemeden ve savaş meclisinin kararına uymayarak Petervaradin önlerinde bulunan Avusturya Ordusu üzerine yürüdü.Tisa suyunun Tuna’ya karıştığı Salankamen mevkiinde yapılan savaşın ilk anlarında Osmanlı ordusu galip durumda iken Paşa şehit düştü. 

Bu durumda savaş Osmanlılar aleyhine döndü ve Salankamen savaşı kaybedildi. Tarihçiler; alim, dindar, alicenap, vakur ve adil bir kimse olarak niteledikleri, iyi bir devlet adamı ve komutan Fazıl Mustafa Paşa’nın şehit düşmesinin, Osmanlılar için en büyük kayıp olduğunu belirtmişlerdir. Salankamen yenilgisinden sonra, Lipva ve Varat kalelerini Avusturyalılar işgal ettiler. Durumun Osmanlılar aleyhine döndüğünü gören Lehistan kuvvetleri Kameniçe kalesini kuşatarak, İsakçı civarına kadar geldiler. Ancak serdar Kahraman Paşa tarafından bozguna uğratıldılar.Bu sırada Venedikli vali Morosini Girit’e asker çıkarıp, Hanya kalesini kuşattı ise de İsmail Paşa’nın kahramanca savunması üzerine adadan ayrılmak zorunda kaldılar. 

1693 yılında Avusturyalılar Erdel üzerinden Eflak ve Boğdan’a tekrar hücum ettiler. Yanova’yı işgal eden Avusturya kuvvetleri ardından Belgrat’ı kuşattılarsa da. Sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa süratle gelerek Yanova’yı aldı ve ve Belgrat’ı kuşatmadan kurtardı. Osmanlıların toparlanmasına fırsat vermek istemeyen Venedikliler de devamlı saldırı halinde idiler. Nitekim Bozoklu Mustafa Paşa, Varadin kuşatmasında iken Malta, Floransa ve Papalık filolarından oluşan Venedik donanması Sakız adasını işgal etti. Bu haber Sultan İkinci Ahmed’i çok üzdü ve bu üzüntüsünü Vezir-i azam Sürmeli Ali Paşa’ya gönderdiği hatt-ı hümayunda " Mademki Sakız düşman elindedir, bütün Engürüs (Macaristan) memleketini feth etsen makbulüm değildir" diyerek bildirdi. Ayrıca sadrazam Edirne’ye gelince," Eğer bu kış Sakız geri alınmazsa, bütün reisleri katlederim" diyerek emrini bildirdi. 

Bu emir üzerine 1695 yılı ilk günlerinde İstanbul’dan hareket eden Osmanlı donanması Mezemorta Hüseyin Paşa’nın kahramanlığı sayesinde Sakız boğazındaki Koyun Adaları mevkiinde Venedik donanmasına büyük kayıplar verdirdi. Venedikli amiral, gemisiyle birlikte sulara gömüldü. Koyun Adaları zaferinden sonra, Türk donanması Sakız’a asker çıkarıp adayı kolayca ele geçirdi.Ancak padişah bu zafer haberini öğrenemeden 6 Şubat 1695’de Edirne’de siroz hastalığı nedeniyle öldü, cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanuni Sultan Süleyman Türbesine gömüldü.
Sultan İkinci Ahmed, sanatkarları korur, onlara değer verir, daha iyiye ve daha güzele yönelmeleri için çalışırdı. Hattat padişahlar arasında ismi geçen Sultan İkinci Ahmed, Kur’an-ı Kerimlerin yanında başka kitapları da yazarak çoğaltırdı. Bugün padişahın yazmış olduğu yazılar Vakıflar Genel Müdürlüğü Yazı Sanatları Müzesi’ndedir.

Sultan II.Mustafa   (5 Haziran 1664-20 Aralık 1703)
 
Osmanlı padişahlarının yirmi ikincisi ve İslâm halifelerinin seksen yedincisi olan Sultan İkinci Mustafa, İstanbul’da dünyaya geldi.Sultan Dördüncü Mehmed ile Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’ın oğludur.İyi bir öğrenim gördü. Amcası İkinci Ahmed’in 6 Şubat 1695’de ölümü üzerine 31 yaşında tahta çıktı. Tahta geçtiğinin üçüncü günü yapacağı işleri anlatan bir hatt-ı hümayun yayınlayarak “Zevk ü safa ve rahatı kendümüze haram eylemişüzdür”demiştir.
Sultan İkinci Mustafa, bizzat ordusunun başında sefere çıkmak istiyordu. Devlet adamları Sultan’ın sefere çıkması halinde büyük masraflar gerekeceğini, bir yenilgi halinde de adının yenik bir hükümdara çıkacağını bildirdiler. 
Bunun üzerine Sultan Mustafa; " Bana hazine lazım değil. Kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna feda ederim.Her ne denlü meşakkat arz olunsa, sabr ve tahammül ederim. Hizmet-i ibadullah halka hizmet tamama ermeyince seferden dönmem" diyerek kesin kararını bildirdi. Nitekim 30 Ağustos 1695 günü Sultan İkinci Mustafa, Avusturya işgalindeki Macaristan’ı kurtarmak için ilk seferine çıktı. 9 Eylül günü Lipva kalesi alındı. 22 Eylül’de Lagos kalesi yakınında Temes suyu kenarında bulunan Avusturya ordusunu bozguna uğratıldı. Lagos Osmanlıların eline geçti, ordunun ikinci bir kolu da Sabeş kalesini ele geçirdi. 

Padişah, Avusturya üzerine ikinci seferine 20 Nisan 1696’da çıktı. Osmanlı ordusu Belgrat’a ulaştığında Avusturya kuvvetlerinin Temeşvar’ı kuşattığı haberi geldi. Bunun üzerinde Osmanlı ordusu, Avusturya ordusuna Olaş suyu kenarında yetişti ve Avusturyalılar yenildiler, kumandaları savaş alanında öldü. Büyük bir zafer ile İstanbul’a dönen Sultan İkinci Mustafa, Avusturya’ya son ve kesin bir darbenin vurulması için yeni bir seferin gerektiğine inanıyordu. Ancak 17 Haziran 1677’de bu amaçla çıkılan seferde, Sadrazam Elmas Mehmed Paşa ile Temeşvar muhafızı Koca Cafer Paşa’nın, Padişah’ı yanlış yönlendirmeleri sonunda Osmanlılar Zente’da bozguna uğradı.Bu yenilgi üzerine Venedik, Rusya ve Lehistan orduları birlikte saldırıya geçtiler. Bunun üzerine Sultan İkinci Mustafa barış istemek zorunda aldı. Uzun görüşmelerin sonunda imzalanan Karlofça antlaşmasıyla (1699), Erdel ve Macaristan’ın büyük bölümü Osmanlılar elinden çıktı. Azak kalesi Ruslara bırakıldı. Kamanice, Ukranya ve Podolya eyaletlerini ise Lehistan aldı. Bu geniş toprak parçalarının Osmanlıların elinden çıkmasının izleri pek derin oldu. Osmanlılarının adil idaresinden ayrılmak istemeyen 1400 Macar ailesi gözyaşları içerisinde Türk topraklarına Hicret ettiler. 

Sultan İkinci Mustafa, Karlofça antlaşmasından sonra askeri ve mali teşkilatlarla ıslahat hareketlerine girişti. Donanmada çektiri usulünün kullanılması terk edilerek kalyon sistemine geçildi.Özellikle Mezemorta Hüseyin Paşa’nın Kapdan-ı Deryalık döneminde yaptığı çalışmalar ile kısa bir sürede kalyon miktarı 40’a ulaştı. Ayrıca bahriyenin ıslahı ve ihtiyaçlarının giderilmesi için bir kanunname ilan edildi. Buna göre deniz ümerasının bahriyeden yetişme kimselerden seçilmesi esası getiriliyordu. 
Diğer taraftan kapıkulu ocakları arasında yapılan ıslahatlar yeniçeri ve sipahilerin hoşlarına gitmedi. Bazı devlet adamlarının tahriki ile başlayan isyan sonunda Sultan İkinci Mustafa 22 Ağustos 1703’de tahttan indirildi. Saraya geldiğinde kapıda kendisini feryat ederek karşılayan Valide Sultan’ın elini öptükten sonra; "Kul beni tahttan indirmişler, yerine karındaşım Sultan Ahmed’i padişah eylemişler; Allah mubarek eyleye, evladlarım kendisine Allah emaneti olsun"sözleriyle kendisine ayrılan özel daireye çekildi. Bir süre sonra da 20 Aralık 1703’de öldü. Yeni Camideki türbede babasının ayak ucuna gömüldü.. 

Dokuz yıla yakın Osmanlı sultanlığı yapan Sultan İkinci Mustafa,orduların başında sefere giden son Osmanlı sultanıdır. Edebiyata meralı olup "Meftuni" ve "ikbali" mahlasıyla şiirler yazmıştır. 

Sultan II.Mustafa döneminde Amcazade Hüseyin Paşa, Saraçhanebaşı’nda bir kulliye ile Anadolu Hisarı’nda bir yalı yaptırmıştır. Bu yalı Boğaziçi’nde günümüze gelen en eski yalı özelliğini taşımaktadır. Ayrıca Fatih’teki Millet Kütüphanesi ile Erzurum Kurşunlu Camisi yine bu dönemde yapılmıştır.

Sultan III.Ahmed   (30 Aralık 1673-1 Temmuz 1736)

Osmanlı padişahlarının yirmi üçüncüsü ve İslâm Halifelerinin seksen sekizincisi olan Sultan Üçüncü Ahmed, Sultan Dördüncü Mehmed ile Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’ın oğludur.
Sultan İkinci Mustafa’nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed, iyi bir öğrenim ve terbiye görmüş, ünlü hocalardan dersler almıştır. 

Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa’nın ölümü üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde 30 yaşında iken Edirne’de tahta geçti. Sultan Üçüncü Ahmet’in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed’in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idari konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmet’e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu. 

Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lale Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şairdi. "Necib" mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca Musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi’nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi. Yazdığı Kur’an-ı Kerimlerden birisini Ravza-i Mutahhera’ya hediyye etti. Topkapı Sarayı girişinde yaptırdığı tarihi çeşmenin kapısındaki kitabesi de Üçüncü Ahmed’in el yazısıdır. 

Sultan Üçüncü Ahmed, öncelikle 1703 Edirne vak’asında isyan çıkaranların elebaşılarını iyi yakalatıp, cezalandırdı. Devletin iç işlerini düzeltti. 1711’de İsveç kralı on ikinci Şarl (Demirbaş) Ruslara yaptığı savaşı kaybederek, Osmanlılara ait Ozi kalesine sığınınca, Ruslar Türk sınırını ihlal ettiler. Bunun üzerine Osmanlılar Rusya’ya savaş ilan etti. Nisan 1711’de Baltacı Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Çar Petro’nun ordusunu Prut nehri kenarında kıstırdı ise de yeniçerilerin artan itaatsizliği sebebiyle bir imha hareketine girişemedi. Neticede Azak ve çevresindeki Osmanlılara teslimi şartıyla mütareke imzalandı. Ancak Ruslar antlaşma şartlarını yerine getirmediler.

Osmanlı Ordusunun Sadrazam Damat Ali Paşa komutasında tekrar harekete geçmesi üzerine, Çar Petro antlaşmaya uymak zorunda kaldı ve seferden vazgeçildi. Ali Paşa 1714’de Karadağlıların isyan etmesi üzerine Mora seferine çıktı ve Karlofça antlaşmasıyla Venediklere geçen bütün kaleleri ele geçirdi. 

Osmanlıların zaferinden endişeye düşen Alman Avusturya İmparatorluğu bu fetihleri tanımadığını bildirdi. Bu durum iki devlet arasında savaşa neden oldu ve 1716’da Petervaradın’de yapılan savaşta Osmanlıların üstünlüğü devam ederken, Sadrazam Damad Ali Paşa’nın vurularak şehit düşmesi üzerine savaş kaybedildi. Bu yenilginin sonunda imzalanan Pasarofça antlaşmasıyla Belgrat ve Semendre Avusturya’da kalmak üzere Sava nehri sınır kabul edildi. Pasarofça antlaşmasından sonra, Türkiye’de sonraları Lale Devri diye anılan yeni bir devir ve Yeni bir yaşam başladı.Sultan Üçüncü Ahmed, elli yıldır devam eden savaşlar sonunda yıpranan orduyu kuvvetlendirmek, ülke için huzuru sağlamak, imar faaliyetlerine hız vermek, böylece devleti maddi ve manevi en yüksek seviyeye çıkarmak amacı ile humbaracı ocağı ıslah edildi. 

Matbaa Türkiye’ye getirilerek, büyük ilim kültür eserleri basılıp dağıtıldı. Padişahın İstanbul’daki ilim, kültür ve sanat çevrelerini yakından desteklemesi bu alanda büyük bir canlılık uyandırdı. Yalova’da kağıt, İstanbul’da çini, kumaş fabrikaları açıldı.İmar faaliyetleri artarak bir çok yerde kasırlar,yalılar,cami ve çeşmeler yaptırıldı. Bu devrede İran ile yapılan savaşlar sonunda Gence, Nahcıvan, Hoy, Selman, Kirmanşah ve Nihavend gibi şehirler ele geçirildi. 

1718’den 1730’a kadar devam eden barış süreci, Sadrazam Damad Nevşehirli İbrahim Paşa’ya karşı aleyhte bir faaliyetin doğmasına yol açtı. 1730’da Sultan Üçüncü Ahmed ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın İran seferine çıkmak üzere Üsküdar’a geçtiği sırada Patrona Halil etrafına topladığı adamlarla isyan çıkardı. İdareden memnun olmayanların kendisine katılması ve yeniçerilerin de olaylara seyirci kalması isyanın büyümesine neden oldu. İbrahim Paşa, iki damadı ile boğularak öldürüldü. Bu durum üzerine Sultan Üçüncü Ahmed, tahtı yeğeni Mahmud’a teslim etti (2 Ekim 1730). Sultan Üçüncü Ahmed yeğenine yaptığı nasihatlarında : 

"Vezirine teslim olma. Daima ahvalini araştır ve beş-on sene birini vezarette müstakil istihdam eyleme. Merhamet sahibi ol. Cömertliği elden bırakma. Gayet tasarruf üzere ol. İşi kendin gör. ele itimat etme. İşte benim ahvalim, sana nasihat için kafidir. İhtiyaç sahiplerine adaletle davran. Kimsenin bedduasını alma. Şehzadeler sana emanettir. Oğlum; devlet işlerini baban ve ben başka- larına bıraktığımızdan bu durum başımıza geldi. Sen bizzat idareyi ele al" demektedir. 

Saltanattan çekildikten sonra ilim ve ibadetle vakit geçiren Sultan III.Ahmed, 1 Temmuz 1736 tarihinde öldü ve Yeni Cami külliyesindeki Turhan Valide Sultan türbesine gömüldü. 

Döneminde Topkapı Sarayı içerisinde kendi ismini taşıyan kütüphanesine o zaman İstanbul’da bulunan bütün yazma ve minyatürleri toplamıştır. Ayrıca Yeni Cami Külliyesi’nde bir başka kütüphane daha yaptırarak sanata verdiği önemi göstermiştir. Topkapı Sarayı’nın Bab-ı Humayun kapısının karşısına Türk yapı sanatının en güzel eserlerinden biri olan Sultan Üçüncü Ahmed Çeşmesini yaptırmıştır.Üsküdar’da Yeni Valide Camisi, Beyazıt’ta Çorlulu Ali paşa Medresesi, Şehzadebaşı’nda Damat İbrahim paşa Külliyesi, Bahçekapı’da Darül Hadis ve Sebili, İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan su bendi ile İstanbul’un çeşitli yerlerinde çeşmeler Onun döneminde yapılmıştır.

Sultan I.Mahmud   (2 Ağustos 1696-3 Aralık 1754)


Osmanlı padişahlarının yirmi dördüncüsü ve İslâm Halifelerinin seksen dokuzuncusu olan Sultan I.Mahmud, İstanbul’da doğdu. Sultan İkinci Mustafa ile Saliha Valide Sultan’nın oğludur. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat, ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musiki ile uğraştı. Sultan Üçüncü Ahmed’in Patrona ayaklanmasıyla saltanattan indirilmesi üzerine, 2 Ekim 1730 da tahta çıktı.
Sultan Birinci Mahmud, devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi.

Sultan I.Mahmud, saltanatının ilk günlerinde devletin önemli mevkilerini ellerine geçirmiş bulunan asi patrona Halil ve adamlarını cezalandırdı. Böylece İstanbul’da emniyet ve asayişi sağladıktan s

Vekilinize soru sormak/sorununuzu iletmek ister misiniz?
Sorular/Cevaplar