27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

"Melânet Hırkası"

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Basın Toplantısındaki konuşmasından sonra, malum medyada-“malûm” yazarlardan gelen tepkiler beni hiç şaşırtmadı; daha konuşma yapılmadan bu adam ve kadınların neler söyleyeceklerini-yazacaklarını biliyordum. Tıpkı, malum “belge olmayan” belge-“kâğıt” TARAF’TA açıklanır açıklanmaz, “acaba- belki” demeden bu “kâğıdın” gerçek olduğu hükmüne vardıkları ve sonra Genelkurmay Başsavcısının kararının içeriğini, daha öğrenmeden, bu konuda da peşin hüküm verdikleri gibi! …

Ben son tepkiler konusunda yazmayı düşünüyordum, ama baktım ki, bu, gereksiz yere, enerji tüketmek olacak… Ne benim, ne de başka dürüst yazarların düşünceleri, onları “ırgalamayacak”! Kararlarını vermişler bir kere gerçekler onları katiyen ilgilendirmez!

GÜÇ VE ENERJİ

Sayın Başbuğ da “bu konularda, gereğinden fazla enerji tükettik”. Ama karşı tarafın “enerjisi” tükenmiyor! Türk ordusunu yıpratmak, böylelikle Atatürk Cumhuriyetinin son savunma hattını kırmak “kirli savaşı” karşısında ne yapmalı?

Bu “kirlik” savaş “asimetrik”-orantısız bir savaş! TSK'nin elinde, silah var, manevi enerji var – ancak ne kadar dürüst hareket etse,- demokratik kurallara riayet etse, sabır gösterse – Öteki “taraf” buna karşı “fesat -fitne ve nifak” la saldırmakta. En kötüsü ilk hedefleri, Ordunun genç subaylarının “moral enerjilerini” tükettirmek! Albayların, Yarbayların, suçları sabit olmadan, hem de ordunun elemanları jandarmalar tarafından, elleri kelepçeli “götürülmeleri – Generallerin “şüpheliler” olarak, ifade vermeye çağrılmaları beni rencide ediyor- onları etmez ve sonunda da “neme lazımcılığa” sürüklemez mi? Asklında TSK bütün diger ordulardan ayıran da bu “güçtür”.

KOŞULLAR-KURALLAR

Bu “güç” mücadelesinde koşullar eşit değil: Boksta Queensberry Kuralları vardır: Bu oyunda, TSK bunlara uymak için azami gayreti gösterirken, diğer güçler hep belden aşağıya vuruyorlar… Gerçekleri saptırıyorlar. Ve bu kargaşada, TSK'ni iğdiş etmek için, “anayasal-yasal hazırlıklar” yapılmakta… TBMM’den, Ruhat Mengi’nin yazdığı gibi “ Gece Express’i” hızıyla geçirilen, Askeri şahısların Sivil Mahkemelerde yargılanmaları tasarısı, bunun işareti. Göreceksiniz, Ergenekon Savcıları bu yasadan ne kadar, keyifle, yararlanacaklar! Sırada YAŞ kararların, sivil yargıya tabi olması için yapılacak değişiklikler- ve de Harp Okullarına İmam Hatip Okulları mezunlarının da alınması var! Bu orantısız-asimetrik güç savaşı nereye kadar gider… Korkarım “asimetrik savaşı” kaybediyoruz- TSK kaybediyor! Şeamet -ı Darbe tellallığı yapmıyorum, ama hatırlatayım. Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek isteyenler” var, ama buna karşılık, “meşru savunma hakkı” var!

Bu asimetrik savaşın öteki tarafının Ordu hakkındaki zihniyetinin, delilleri çok, ama bir simgesini göstereyim; Organlarının – Dergilerinin kapaklarında devamlı yayınladıkları ”bezeme” : “Buruşuk- partalı çıkmış, bağcıkları çözülmüş, adeta kokusu hissettirilen, bir çift eski asker postalı” Onlar sadece "darbeyi" değil, TSK'ni işte böyle resmediyor ve gösteriyorlar! Bu “İllüstrasyon” bizim “illüzyonumuz”- hayalimiz - değil, onların vermek istedikleri Türk Ordusu imajı!

POLEMİK

Bu adamlara güç veren unsurlardan biri de medya üzerinden, liderler arasında başlatılan gereksiz, zamansız söz dalaşması… “12 Eylül ve Darbecileri yargılanmalı”! Hukuk ve zaman aşımı bakımından- pratik olamayacağı aşikâr. Ama buna rağmen, ortaya atıldı ve hararetle tartışılıyor! Zamanın Generallerinden başka, o dönemin yürütme ve yasama erkinin mensuplarının da mı yargılanacağı bir tarafa – kin- intikam almak söz konusu değil de, sadece tarihle hesaplaşmak isteniyorsa, neden 27 Mayıs, gerçek darbesini ve sorumlularını da yargılamayı düşünmezler? Bu darbe ve sonrası konusunda tanık isteniyorsa, ben varım!

Ve cevabını alamadığım soru: Bu müdahaleler yapılmasaydı – 28 Şubat "balans ayarı" da olmasaydı, Türkiye bugün nerede olurdu… Hemen cevabını vereyim: O karşı güçlerin, Türkiye’yi bugün getirmek istedikleri yerde.

Her nedense, bu günlerde aklıma ünlü “Haydar-Haydar “ türküsünün ilk kıtası geliyor – ama bir kelimesi değişik geliyor: ”Ben melânet hırkasını kendim giydim. Ar- u namus şişesini taşa çaldım, kime ne !” Yani “melâmet” değil- “melânet” !***
 

Yayın Tarihi : 29 Haziran 2009 Pazartesi 11:08:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Milliyetçi Türk Gençliği IP: 88.231.72.xxx Tarih : 29.06.2009 18:55:35

Haddini bil, malûm iktidar !.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin idaresi, "kedi-fare oyunlarıyla" yürütülemez !.. Bugünlerde, komplolarla geliştirdiğiniz  bu ortamların, "sizi hüsrâna götüreceği" üzerinde, içimde büyük bir inanç olduğunu ifade ediyorum.