Olmayacak, olamayacak dualara âmin demek toplumsal tevekkül ve kaderciliğimizin ifadesi! Bir yabancı dostum, Türkiye’ye ilk geldiğinde, otobüs ve otomobillerin üzerindeki “Maşallah” yazısını görünce marka sanmıştı. “İnşallah” sözünü işittikçe "Burası ‘maşallahlar ve inşallahlar' ülkesi” dedi…
“Kadere”, duaya inanmak, insanlarda çok güzel bir şey, ama siyasette-politikada, devlet idaresinde, tehlikeli oluyor…“İdare-i maslahatçılık” ve Arap Bacının “du bakali ne olacak” anlayışı oluyor.
Son zamanlarda, bugünlere, sorunları kadere, dalgalanmaya, kadere bırakmakla ve “halının altına süpürmekle” geldik… Kısacası, çoğu siyaset adamları, “siyaseti “ “mümkün olanı yapmak” sanatı bildiler… Ancak asıl devlet adamlığı, kadere boyun eğmek yerine “mümkün olmayanları” yapmak – ki Mustafa Kemal de bunu yaptı.
BUGÜN
“Türkiye, bugün tarihinin en kırılgan dönemecinde.” Bu cümleyi yazarken, bu cümleyi ne kadar çok kullanmış olmam bir nevi kadercilik! Çünkü her vartayı, sözde, atlattıktan sonra, gene aynı sözleri tekrarlıyorsam ve aynı tehlikeler, tehditler devam ediyorsa, bunda da bir “kadercilik” var demek. Türkiye hala, “içerden ve dışarıdan, yıkılamamışsa, herhalde Allah'ın yardımı var, ama artık ne Allaha ne de Atatürk’e güvenmemek, kadere bel bağlamamak gerekiyor! Klişe olacak ama “makûs talihimiz ”, başka türlü yenmek zamanı!
SEDAT ERGİN’İN DUASI
Aslında değerli, bilgili ve dengeli bir gazeteci, başarılı bir Genel Yayın Müdür olan Sedat Ergin, MİLLİYET’TEKİ önceki günkü başyazısında,
“AK Parti kapatılmasını önlemek demokrasinin zarar görmemesi için, Baykal’ı, CHP'yi, sosyal demokrat duruşa uygun olarak, Anayasanın değiştirilmesine destek vermeye” çağırdı.
En başta, sormalıyım; AKP’nin yaptıkları ve amaçları, Erdogan ve Gülün gerçek zihniyetleri, belli olduğuna göre, asıl önemli olan , “demokrasinin “ zarar görmemsi – ve “sosyal demokrat duruş” mudur yoksa TC’nin “payidar olması” ve Türk milletinin varoluşu mudur?
Muhtemelen bugünkü MİLLİYET gazetesinin bağlı olduğu, Holdingler açısından, TC’nin geleceği öncelikli değildir ve korkarım, Sedat Kardeşim de buna tercüman oluyor!
Acaba bu durum karışsında merhum selefi Abdi İpekçi “DURUM” köşesinde, başyazısında ne yazardı diye düşünüyorum!
GERÇEKLER
Belki bu yazdıklarım, hamasi –duygusal “teferruat” ama gerçeklere bakalım. Tam “olmayacak duaya amin!”
Şeamet tellallığı yapmıyorum. Her ülkede, güncel siyasette, uzlaşma ve yumuşama, arzu edilen bir şeydir, ama bugünkü Türkiye koşullarında bu mesele ve davada –aldatıcı, zorlama ve geçici bir yumuşama olsa bile, sorunun kökünden çözülmesi, AKP’nin niyet ve amaçlarının –Erdoğan’ın değişmesi “inşallah” mümkün mü?
Ve Sayın Baykal’ın da bu oyuna gelmesi düşünülebilir mi? Atatürk’ün kurduğu CHP'nin herhangi bir liderinin, demokrasi uğruna da olsa, AKP’ye omuz vermesi ve emanete ihanet etmesi mümkün mü?
Sedat, evrensel bazı hususları, – mesela Demokrasilerde hele %47 oy almış bir partinin kapatılamayacağını… Toplunda bir uzlaşma isteğinin olduğunu… Türkiye AB'ye tam üyelik yolunda ilerlerken, parti kapatmanın demokratik kültürleriyle, demokratik terbiyeleriyle bağdaşmadığını… yazdıktan sonra, “Ben de laiklik konusunda AK Parti'nin uygulamalarından kaygı duymakla birlikte, bu partinin kapatılmasını demokratik vicdanımla bağdaştıramıyorum.”
Bunlar, belki “ evrensel” doğrular, ama ya Türkiyenın koşulları ve gerçekleri?
Sevgili Sedat Kardeşim, bir Atatürkçü olarak TC’nin “ Ilımlı İslam Cumhuriyetini” ve bunun kadrolarını, mahzarlarını “vicdanına sığdırıyor mu? Ve bu gidişin - inşallah- üzerine, yara bandı sarılarak durdurulabileceğine” hakikaten inanıyor mu? Yara, kabuk bağlayacak ama ufuneti, sonunda, ölümcül “kansere” yol açacak!
Bizler, “milliyetçi” hamaseti yapıyorsak onlar “demokrasi hamaseti” yapmaktalar… Biz de gerçek “demokrasiyi” severiz, ama TC’ni daha çok seviyoruz!
Bir de, şu “AB süreci zarar görür ekonomi, bozulur”, yabancı gazeteler de “bunu kınıyorlar” sözlerinden gına geldi… “AB süreci” mi daha önemli, yoksa “TC süreci” mi?
Atatürk de, “Çağdaş Uygarlık” düzeyini Cumhuriyetini “hedefi yapmıştı, ama şimdi “AB süreci” tam zıddı!
Yabancı gazete yorumlarına gelince; hemen hemen hepsi, Türkiye gerçeklerini, tarihi gelişmeleri bilmedikleri için, hariçten gazel okuyorlar. En tipik örnek bir İngiliz Gazetesinin başlığı : “AKP fazla dindar olduğu için kapatacak”... Neresini düzeltmeli? Bir defa, “fazla” veya “az” dindar parti bugünün dünyasında yok! Haydi, Türkiye’de var diyelim ,”Fazla dindar” demenin, Türkiye koşullarında ne demek olduğunu, olacağını, yabancılar acaba anlıyorlar mı?
Kadercilik – “idare-i maslahatçılık”, Mustafa Kemal’in dediği gibi sonunda ne kalır? Sedat Ergin’in muhayelesine bırakıyorum! ***