“Ümraniye”– nam-ı diğer “Ergenekon” Davası için en uygun ismi buldum: “Absürd – Abes Tiyatrosu” – “Amaçların anlamsızlığı ve umutsuzluk temaları üzerine şekillenen bir tiyatro türü - . “Absürd tiyatro” bir çelişkiler, karşıtlıklar ve karışıklıklar toplamının sahneye yansıtılması! Oyun kişileri hiçbir yere, ve ortama ait değillerdir, diyalog biçiminde kurulmuş konuşmalar birbirini karşılamaz ya da neden-sonuç ilişkisiyle ilerlemez, ana hatları çizilebilir bir olay dizisi yoktur, oyunlardaki ilerleyişe rağmen dramatik anlamda bir gelişmeden söz etmek genellikle imkansızdır”.
VEYA “ENGEREK-ON”
“Ergenekon” Davasına, bu ismi bulmadan önce “Engerek-on” davası diyecektim: köşeye sıkıştırılmış, çatal dilli, engerek yılanının her tarafa saldırışı “faciasının piyesi”.
Ama Ümraniye (Ergenkon) davasının en doğru özeti; “ABSÜRD Tiyatro”-”absürd saçma ve abes” oyunudur… Ve ben ekleyeyim, toplumun kafasını karıştırmak için, “abesle” meşgul etmek amaçlıdır.
Televizyon kanallarında, gazetelerdeki; Türkiye’nin “kamu “ vicdanı -kafası hiçbir zaman bu kadar karışmamış, karıştırılmamıştır!
Düşmanlara ne hacet; onlar isteselerdi Türkiye’yi bu kadar karıştıramazlar ve bölemezlerdi! “İsteselerdi” dedim ama “istedikleri” muhakkak!...
Artık saçmalıktan, abesten öte feci ayrıntıların hangisini yazayım? Son dalgada, Yargıtay onursal Başsavcısı Sabih Kandoğlu’nun evinin aranmasının mahkeme kararının gerekçesini mi? YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün, Genel Kurmay Başkanlığı Hukuk Dairesinin eski başı Tümgenerali, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın, Harp Akademileri Komutanı Kemal Yavuz Paşanın- hoyratça tutuklanmalarını, bazı muvazzaf subaylarını “Karargah Evlerinde” ( o nasıl evlerse ve neyse) buluştukları iddiasıyla tevkif edilmelerini mi?… Daha önceki tutuklamalar ve aylardır yüze yakın insanın haklarında iddia olmadan tutuklanmalarından mı söz edeyim?
Ergenekon’un “para kasası” Kuddusi Okur’un göz göre, göre “öldürülmesini”, sevgili Şener Eruygur paşanın şuurunun yarısını kaybetmesi bir “abes ve saçmalıklar tiyatrosu” değil gerçek Facia piyesleri!
SUSURLUK –ERGENEKON
Son olarak, geçmişteki Susurluk Olayını “Ergenekon”a bağlamak - İbrahim Şahin’in daha bu konuda suçlu olduğu ispat edilmeden ve “Gladyonun” tarihte ne olduğunu hatırlatmadan, Orgeneraller, eski YÖK Başkanı, emekli başsavcılarla aynı kefeye koyup “Darbe Ortamı” hazırlamakla suçlamak, – Bırakın, Devletin ve Ordunun da, en yukarı – mevkilerinde görev yapmış olanların, ülkeyi kan gölüne çevirecek böylesine tertipler içinde olmalarını düşünmek bile akla zarar- “abseten, saçmadan” öte nedir?
Ve İsmet Berkan’ın dile getirdiği “PKK” Ergenekondan çıktı” iddiası absürd ve onun sevdiği “Akıl oyununa” nazire bir “akılsızlık oyunu” değil mi?
Bu “absürd” tiyatronun, Ümraniye Davasının başkahramanı ekseni, kara kutusu! Bu Tiyatronun yazarları senaristleri acaba neden bu olayın üzerine fazla gitmediler ve Sayın Savcılar onu ciddiye alıp ona sorular yollarlar? Hükümet Kanada Hükümetinden iadesini neden talep etmez? Ama gelin görün ki, absurd – facia piyesleri arasında bir de komedi; gönderilen soruların neden yanlış ve aslında doğru adrese bu davanın en önde gelen savunucularından Yeni Şafak Toronto Muhabirinin evine gitmiş… Neden ve nasıl! Bizim senaristler bunu neden hiç kale almazlar!
Fakat saçmalıklar bundan da ibaret değil. Bunun yazarları abesle iştigal ediyorlar – bizi de uğraştırırlar. Diyeceğim ama bu bir oyun değil!
Bu “absürd tiyatronun” piyeslerin amacı – senaristlerin söylediklerinden ve yazdıklarından belli geçmişle hesaplaşma TC. ni tasfiye, Orduyu etkisiz hale getirmektir. Ve de gericilere karşı yapılan 28 Şubat’ın rövanşıdır!... Cumhuriyet Mitinglerine karşı darbedir.
“Absürd Tiyatro” eserlerinden, Samuel Beckket’in ünlü piyesindeki gibi “Godoyu” beklerken bunları da yazacağım! ***
30 yıldır süre gelen, on binlerce çoluk-çocuk ve de TSK mensubunun canına kıyan pkk terörünün masumiyeti anlaşıldığına ve de zikredilen terör olaylarının müsebbihinin bizzat TSK mensupları tarafından düzenlendiği ortaya konduğuna göre; "İmralı sultanının serbest bırakılması ve hâlen mevcut iktidarın bünyesinde 'yüksek bir mevkiye (!)' getirilmesi gerekmez mi (!) ?!.....