13. Ağır Ceza Mahkemesi Savcı Zekeriya Öz ve ekibi tarafından hazırlanan İkinci “Ergenekon İddianamesini” kabul etti. 56 sanığın yargılanmasına, 20 Temmuz’da başlanacak. Adaletin verdiği bu karar ve kararlar karşısında, “boyunlar” kıldan ince! Yargılama sürecinde, bu konuda yorumlar yapmak, bu sırada, sanıklar ve davanın içeriği hakkındaki bölük pörçük “bilgileri” sızdırmak ve yayınlamak, hukuka ve ahlaka aykırı! Ne var ki şimdiye kadar “Ergenekon” Kapsamında pervazsıca, bunlar yapıldı. Buna engel olması gereken merciler, hiç bir önlem almadılar; bundan sonra da alacaklarını sanmam, çünkü bu durum işlerine yarar!
İki iddianame, 20 Temmuz’da, Mahkemenin kararıyla, her halde birleştirilecek. Aksi hiçbir şüpheye mahal kalmadan, “ispat” edilene kadar masum sayılmaları gereken sanıkların, “yargısız infazı”, eğer radikal bir müeyyide konmazsa devam edecektir. Ancak, bir kısım medyanın kesif şartlandırması sonucu, “Ergenekon” adlı bir çetenin varlığı ve sanıkların suçlu oldukları, kamuoyunda adeta hükme bağlanmış gibi!
ALLAH VE ADALET
Bu konuda çok yazdım Şimdi “Allah” diyorum ve ona sığınıyorum. “Adalet varsa”, diyorum ve Adalete sığınmak istiyorum!
Ancak iki hususa tekrar dikkati çekmek, vurgulamak isterim. Birincisi; sanıkların – kanunsuz işlere karışmış olanlar hariç, Atatürkçü ve Atatürk’ün Cumhuriyetini korumak için mücadele vermiş olanlar, PKK ile mücadele edenler. “Adliye tarafını” bir yana bırakıyorum – onları suçlayanlar, Atatürk’ü –Cumhuriyetini hiç sevmemiş olanlar -sevmeyenler. Tesadüf mü? Olacak iş mi; Atatürk’ün Cumhuriyetini –bu Cumhuriyeti ortadan kaldırmak için çete –terör örgütü kuranlara karşı, onlar savunuyorlar! Kafaları karıştıran tam bir “paradoks”.
İkinci ve ülke için daha vahim bir husus var: Bu davalar –yargılamalar kaç yıl sürecek ve sonunda gerçekler, ortaya çıkacak ve suçlular masumlar – “hiçbir şüpheye” mahal kalmamacasına, kesin olarak belli olacak mı? O zamana kadar hatta ondan sonra yurdumuz üzerine çökertilen, bu şüpheler kâbusundan, özel hayatların “dinlenmemesi” kâbusundan kurtulacak mıyız? Ve şu da var: özellikle şu bağlamda, Türkiye’nin bu halleri kimlerin işine yarıyor?
Bu “kapsam”, Türkiye’ye hiçbir düşman örgütünün veremeyeceği kadar zarar vermektedir! Ve ülkemiz yıllarca bu travmadan kurtulamayacak! Diyeceksiniz ki “Adalet” yerini bulmalı. Ama hangi “Adalet” ve ne-neler pahasına?
İddianamelerde, Uğur Dündar olayı misali, özel hayatlarına, gerekli, gereksiz, yerli, yersiz atıflar yapılanlar kendilerini ve ailelerini nasıl korusunlar? Sanıklar, aklansalar bile bunca ay-yıl çektiklerinin vebalini kimler çekecek- kaybettiklerini, onlara kim geri verecek?
MÜESSIF KAZA
Bu yazıyı yazdığım sırada, helikopterleri düşen BBP Genel Başkanı, aziz kardeşim Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarından henüz haber alınamamıştı. Gene “Allah Büyüktür” diyorum ve hakiki bir milliyetçi olan Yazıcıoğlu’nun kurtulmalarını umuyorum!****