18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ana baba günü

Geçtiğimiz Cumartesi gecesi Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesinde ve sonrasında yaşananlar İstanbul'a ve özellikle Kadıköy ve çevresini cehenneme çevirdi. Olanları, olaylara müdahale etmek ve "biber gazı" sıkmak zorunda kalan polislerin sırtına yüklemek kolaycılık ve haksızlıktır.

Özellikle Fenerbahçeli taraftarların-fanatiklerin ve holiganların yaptıkları, bıçakla saldırmaları mazur görülecek gibi değildi. Çoğu 18 yaşın altındaki bu gençler neden, hangi ruh haleti içerisinde polis ve itfaiye araçlarını tahrip ettiler ve düşmana saldırırcasına döner bıçaklarını salladılar! Fevri olaylar desem değil. Önceden hazırlıklı ve silahlı idiler...

***

Spor, futbol rekabet demek. Ama spor aynı zamanda "centilmenlik" de demek. Bizim kültürümüzde, düşmanla dövüşürken bile asalet vardı, yazılı olmayan kurallar vardı. Milli sporumuz güreşte de. Yabancı ülkelerde de hele son yıllarda, şiddet olayları ve fanatiklerin azgınlıkları artıyor. Ama bizdeki kadar değil. Acaba neden?..

Spor tarihimizde arbedeli, olaylı karşılaşmalar olmuştu. Taraftar ayaklanmıştı. 1937 temmuzunda İstanbul'da oynanan Galatasaray-Ateş Güneş maçında Galatasaraylı taraftarlar sahaya kulüplerine ihanetle suçladıkları Güneşlileri protesto etmek için "ayva" atmışlardı ve bu müessif bir hadise olarak tarihe geçmişti. Tribün terbiyesi de bir başkaydı. Bir maçın ertesinde gazetedeki haberde "Müessif bir hadise oldu. Seyirciler hakeme yuh çektiler" diye yazıldığı hatırımdadır. Daha sonra "o yuhlar" galiz oldu! Evet, acaba neden?

Maçın ertesi yani 13 Mayıs Pazar "Analar Günü" idi. 17 Haziran Pazar günü de "Babalar Günü" var. Ancak ülkemizde deliye her gün bayram; "Ana-baba günü"! Her gün her yerde şiddet, çatışma, tartışma ve en azından atışma var.

Bu durumların sebebini herhalde sosyologlar, psikologlar ve toplum bilimciler araştırmalı. Değerli, rahmetli toplum psikologu Muzaffer Şerif hayatta olsaydı, muhakkak bir teşhiste bulunurdu. Terör konusundaki şiddeti ve artan dozlarını araştırmak da siyaset bilimcilerin işi...

***

Fakat son yıllarda sporda ve özellikle futbolda azgınlıkların, genel ortamın eseri olduğu inkar edilemez. Birkaç yıldır genel bir şiddet-hiddet ikliminde yaşamaktayız. Terörde öyle, siyasette böyle. Hiddet şiddeti, küfür küfürü getiriyor. Siyaset şimdiye kadar hiç bu kadar şiddetlenmemişti. Başbakanlar rakiplerine ağır sözler söyleseler de açıkça küfür etmezlerdi. Cinaslı ve imalı konuşurlardı. Bir Bakanın muhalifi için; "Çok kızdım. Neredeyse münasebetsiz diyeceğim" demesi meşhurdur. Belki abartma-yakıştırma ama bir diğeri de "Sen Nehri" diyemez, "Siz Nehri" dermiş!..

Eski Başbakanlardan Recep Peker, muhalefetteki Adnan Menderes'e "psikopat" der gibi olmuştu da Demokrat'ların Meclis'i terk etmeleri üzerine meydana gelen siyasi krizi yatıştırmak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye düşmüştü.

Başbakan Erdoğan sadece muhalefete değil Bekir Coşkun gibi gazetecilere Kasımpaşalı gibi sövüyor. Ülkedeki bu "havanın" solfej anahtarı onda... "Tonmayster" o!

Futbola "şike" karışmıştı. Anlaşılan "cemaat" de karışmış. Nerelere karışmıyorlar ki; ortam, iklim ve zemin müsait!

***

Bir anekdot: Ağabeyim Gündüz, Galatasaray'ın ünlü santrforlarındandı. O yüzden ben Galatasaraylıyım, fakat sporla ve de futbolla pek iştigal etmedim. Ama Galatasaray'ın şampiyon olması beni çok sevindirdi. Yassıada'ya tıkılırken ada komutanı serzeniş etmişti; "Neden sen de futbolcu olmadın" diye. Yeri gelmişken rahmetli babaannemin futboldaki fanatikliğini anlatmalıyım: Onu Gündüz'ün oynadığı bir maça götürmüşler. Tribünde birisi Gündüz'e yuh çekince, Çerkez ninem de "torunuma nasıl yuh çekersin" diye az kalsın adamı şemsiyesi ile dövecekmiş.
 

Yayın Tarihi : 16 Mayıs 2012 Çarşamba 00:08:23


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr. S. A. IP: 95.15.230.xxx Tarih : 16.05.2012 23:39:46

Muhterem Altemur Kılıç; Köşe yazınız beni, çocukluğumu ve gençliğimi yaşadığım elli ile yetmişli yıllar arasındaki anılarıma yönlendirdi; bu zamanlarda mahalle ve okul arkadaşlarımızla birlikte 'üç büyükler' olarak nitelenen takımların maçlarını seyretmeye Ankara 19 Mayıs Stadında seyretmeye hep birlikte giderdik.. Ayrı kulüplerin taraftarı olmamıza rağmen, - sonuç ne olursa olsun - birbirimizi tebrik ederdik ! Bu birlik ve beraberliğimiz "acaba neden" idi.. Gençlik yıllarımda, televizyonun naklen yayınlara geçtiği sırada ise, gene, değişik kulüplerin taraftarı olarak bir evde toplanır, (hatta biraz da alkol alarak) maçları hep birlikte coşku içinde izler, sonucunda birbirimizi tebrik ederdik; bu birlik ve beraberliğimiz  "acaba neden" idi.. Sayın Erdem Yücel'in, "Bu nedir ya !.." başlıklı köşe yazısında açıklığa kavuşturduğu gibi, neden bugünkü durumlara geldik !.. Vardığım sonuç şudur ki; gençliğimiz kendiliğinden bu günkü ortamlara gelmedi, getirildi ! ; ve gençliğimizi bu ortamlara getirenlere de "Bu nedir ya.."  demek gerekir..   Bugünkü bu ortamlara vesile olanlar ve kendi çıkarları için birlik ve beraberliğimizi bozmaya tevessül edenler utansın !