Başbakan Erdoğan, “açılmaktan” çok hoşlandı... Açıldıkça açılıyor... Önceki gün Dolmabahçe’deki “sarayında”, sanatçıların ardından edebiyatçı ve yazarlarla bir araya geldi, “demokratik açılıma” katkı vermelerini istedi... Başbakan değil “antoloji” mübarek! Tarihteki ve şimdiki hemen hemen bütün yazarları -tefrik yapmadan- saydı ve onlardan alıntılar yaptı... Doğrusu edebiyata bu kadar vakıf olduğunu bilmiyorduk!
Erdoğan, son dönemde ‘sessiz devrim’ dediği reformları hayata geçirdiklerini ve Türkiye’nin her alanında dönüşüm yaşadığını söyledi, dedi ki “Devlet yönetiminde ciddi değerler dizisi değişikliği yaşıyoruz. Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz”. Buraya kadar doğru, ama bir şeyi ya unuttu ya da şu sıra söylemek istemedi; “AB ve ABD ile işbirliğini”.
ANTOLOJİ SALATASI
Erdoğan’ın Antoloji torbasında veya çorbasında, herkes var, hiç kimseyi unutmamış; Sabahattin Ali, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Hrant Dink gibi suikastlara kurban giden isimleri andı ve sıraladı: Cemil Meriç Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Eşber Yağmurdereli, Şanar Yurdatapan, Fikret Başkaya, Şamil Tayyar ve Kürtçülük ideologu Musa Anter ve de Said-i Nursi’yi de... (veya Said-i Kürdi)
Erdoğan; “Bu ülkenin Nobel ödüllü yegâne yazarı Orhan Pamuk’a reva görülenleri de” unutmamış... Onlara, bu “farklılara” da “reva görülenler” meğer ne kadar haksızlıkmış!
Neredeyse, Ali Kemal’i de “Yüzellilik” yazarları da sayacak! Edebiyatçı olsalardı Vahdettin’i, Damat Ferit’i, İngiliz Muhipleri Cemiyeti Reisi Sait Molla’yı da!..
Erdoğan diyor ki; “Bu ‘kahramanlar’... Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar. Ve sadece ve sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler.
Her birinin mefkûresi, memleket meselelerine bakışı farklıydı ancak kelimeleri, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdaları aynıydı. Can yakıcı bir kısım sorunlarımız devam ediyor. Her konuyu ortak akılla ele almaya çalışıyoruz... Dün olmayan bir şey var; çözüm iradesi, cesaret ve kararlılık”.
Erdoğan, bir yerde demek ister ki, bu memleketi bölmek isteyenlere de hatta vatan hainlerine de, hoşgörü gösterilmeli!
Doğrusu, bu kadar derin bilgi ve engin hoşgörü, akıllara ve hayretlere seza Erdoğan Başbakan olmasaydı, bu sözlerini biz de anlayış ve hoşgörüyle karşılar, engin edebiyat bilgisinden dolayı kutlardık...
Ancak şu sırada, sanatçıların, edebiyatçıların yufka-hassas gönüllerini almak için söyledikleri ve değerlendirmeleri, hamamda türkü söylemeye benziyor ve bir Başbakan’ın ağzından, başka anlam taşıyor!
Erdoğan’ın sözleri akla başka sorular getiriyor... Mesela, eğer bu kadar hoşgörü sahibi ise, neden aynı hoşgörüyü ve ülkenin Başbakanı olarak “iradesini” Silivri’de, Hasdal’da, aylardır suçları ispat edilmeden ve hatta masumiyetlerini ispat edemeden yatanlara, askerlere, yazarlara da göstermiyor? Yufka, hassas gönlü hiç cız etmez mi? İleride muhakkak edebiyatçılar bu acıların romanlarını yazacaklar!
Ve Erdoğan, bu kadar düşünce özgürlüğü aşıkı ise, kendisine karşı çıkanlara neden bu kadar öfkeleniyor ve eleştiren yazarlar-çizerler aleyhine, ağır tazminat ve ceza davaları açıyor!
Canlı örnek benim; Kendisine “Pervasız Kabadayı” dediğim için, aleyhime dava açtı, mahkûm ettirdi ve emekli maaşıma, Gazi maaşıma haciz koydurttu! Davasını hâlâ sürdürmekte...
Her insan, özellikle Başbakan, tutarlı olmalı yoksa “açılayım” derken, denizde boğulabilir! Haydi ben de edebiyat patlatayım; “Gariki bahri isyanım dahilek ya Resullullah.”
ERMENİ AÇILIMI
Açılım derken; Kürt açılımına ne oldu biliyoruz. Şimdi Erdoğan’ın, “protokollere sadıkız” demesine rağmen, “Ermeni açılımına” ne oldu? Washington’da neler oldu?***