“Hangi Atatürk?”;Kalpaklı mı- Fraklı mı? “Mustafa”mı?- “Mustafa Kemal” mi? Yoksa sadece “Atatürk” mü? Asker, “Gazi” mi? Devlet adamı – Fikir adamı” mı?... Kurduğu Cumhuriyetin, Rejimin adı, “Kemalizm” mi, yoksa “Atatürkçülük” mü?
Mustafa Kemal’in “Hangi Atatürk” olduğu, “Atatürkçülüğün” ne olduğu çoktan belli, ancak ”O” öldükten 70 yıl sonra, bunların hala tartışma konusu yapılmasının altında, en hafifi, “aydın ukalalığı” ve “malûm” çevrelerin, maksatlı “hınzırlığı” var!
Ve bunlarla bağlantılı olarak, eserine “Gardırop Atatürkçülüğü” –“Müsamere Atatürkçülüğü” diyenler var. Şimdi de, Deniz Baykal’ın “çarşaf açılımıyla” - bir de “Çarşaf Atatürkçülüğü” çıktı! Kısacası, sağlı, sollu birileri O’nu, ya kendilerine göre yontmak, yanlış yerlere oturtmak, kurduğu devleti ve devrimleri yıkmak istiyorlar!
BU AHVAL VE ŞERAİTTE
Ülkenin ufukları ihanet bulutlarıyla karartıldığı, ülke, içerden ve dışarıdan tehdit altında oldugu, bu “ahval ve şeraitte dahi” millet gerçek, “tek” Atatürk’ünü- “Kurtuluşunun” “Gazi’sini” arıyor! Muzaffer komutan “Gazi Mustafa Kemal’i” büyük “devlet adamı” – Devrimci Atatürk’ü arıyor! İçimden “Yok mudur kurtaracak… ?” diye sormak geliyor ve “bulunur” diye cevap verecek, cesur, imanlı bir sesi duymak istiyorum!
Hamaset edebiyat mı yapıyorum? Evet; aynen öyle! Ortalıkta ”O”nun ve eseri hakkında öylesine zırvalar, bilgiç ukalalık ve de pespayelik dolaşıyor ki; “O”na açıktan vurmaya cesaret edemeyen “sözde” aydınların, güya “bilimsel” sözleri dolandırarak, kestikleri ahkâma karşı, böyle yazmak zorundayım! Halkıma ancak böyle tercüman olabilirim!
Fakat hemen ifade edeyim: Onlar ne derlerse desinler, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” bütün sıfatlarının tümüyle “Tek” Adamdır!
Eserine gelince, O rejimine “İzm” ekinin takılmasına, “Nasyonal Sosyalizmin”, “Marksizmin”, “ Faşizmin” moda olduğu dönemde, sağdan soldan yapılan önerilere karşı çıkmış; “İşte o zaman donar kalırız” demiş ve devrimlerini, düşüncelerini, “üniter, ulus-devlet” olgusunu, yeri ve zamanı geldiğinde gerçekleştirdi. “Pragmatik” – gerçekçi bir devlet adamıydı - fakat asla “fırsatçı” bir politikacı olmadı. Atatürk “Oy” derdinde değil Türkiye’nin, “canının”, geleceğinin derdindeydi!.. Ve mesela “Kara çarşaflılara” rozet takmayı aklından geçirmedi. Kadınlarımızın zamanı ve yeri geldiğinde, başlarını kendiliklerinden açacaklarından emindi!..
Devrimlerine takılmak istenen “Gardırop Atatürkçülüğü” etiketine gelince, evet, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın bir gereğinin ve “simgesinin”, “çağdaş” kıyafet olduğuna inanmıştı. Kastamonu’da, başındaki “şapkanın” ne olduğunu soran Hocaya; “Medeniyettir Hocam” diye cevap vermişti! Sadece bu, bunca yıl sonra, O’nun bu “uygarlık simgesine” karşı “Türban ve Çarşafı” siyaset simgesi yapılıyor ve kurduğu Partinin şimdiki lideri tarafından siyasete alet ediliyor! Ne hazin tecelli! Asıl İrtica “gardırobu”, daha doğrusu “bohçası”, öteki tarafta; içinden daha neler çıkacağı şimdiden belli! Atatürk muhakkak ki, ileriyi görmüştü, ama ilerde bir gün, “Çankaya”sına “türbanın” çıkacağını tahmin bile etmemişti!.. Kimimizin aklına gelirdi ki? Ama bu gaflet devam ederse, daha ne “olamazlar” olacak!
Özetle; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” - sıfatlarının tümü- düşünceleri, ilkeleri-“Kemalizm”–“Atatürkçülük” hep aynı! İşte gönlümüz, “O Atatürk’ün” hasretini çekiyor- gözlerimiz “O’nu” arıyor!
ÇANDAR VE PAMUK
Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyetinin sicilli düşmanı ve zamanında, terör üyesi Cengiz Çandar, bir Amerikan dergisinde, Orhan Pamuk’a ait, bir yazıdan dolayı överken, Pamuk’un da, herkesin çocukluğunda yaptığı gibi, Atatürk şiirleri yazdığını söylüyor ve sonra da “eğer böyle şiirler yazmaya devam etseydi, Nobel ödülünü alamazdı” demeye getiriyor! Yani Atatürk sevgisi, kızamık gibi çocukluk hastalığı! Haklı; Pamuk Atatürk’ü öven bir eser yazsaydı, Nobel’i filan alamazdı: O ödülü “Milyonlarca Ermeniyi kestik” demek “cesaretini” gösterdiği için aldı!
Ben de 14 yaşımdayken, Hatay Davasıyla ilgili bir Atatürk şiiri yazdım ve O’ndan kocaman bir “aferin” aldım! Bu “aferin” benim için, Nobel Ödülünden çok daha değerli!***
Atatürk Üniversitesi'nden "Atatürk'ün İlkeleri ve İnkılâbı Kürsüsü"nden mezun olmuş benim gibi bir kişinin oyuyla, kırmızı ışıkta duran arabalardan para dilenen ile iktidar partisinden kömür hibesi alıp bunları satan satılmışların oyu "hiç bir olabilir mi?" İşte bunların verdikleri oylarla başımıza konanların, genç kızlarımızı kandırarak onların başlarına kondurdukları "rahibe kıyafetinin" adına demokrasi (!) diyorlar.. Oyların parayla ve düzenbazlıkla satın alınmaya çalışıldığı bu düzenin adına ancak "DOLARasi" veya "DOLANDIRMAsi" demek gerekir..
çankayalı bey; Hakikaten siyasetle siyasilerle işim olmaz yani herhangi bir partinin yandaşıda değilim. Senin yorumunu okuyunca çok utandım çok. Atatürk ilk......kürsüsünden mezun olmuşsun ama bırak halkını tanımayı mezun olduğun bölümü bile anlayamamışsın.Elbette seninle sokakta dilenen insanla oyun bir olmaz benim nazarımda onun oyu bu zihniyette düşünen senin gibi bin kişinin oyundan değerlidir.Neden mi çünkü bu memleket sıkıntıya girdiğinde ilk önce onlar cepheye onlar gider ilk önce onlar ölürle bu memleket için ama sen bulduğun ilk ucakla amerikaya uçarsın. Hiç seninle onun oyu bir olur mu. İnsaf be....
Elsalud'a hitaben: YAKIN TARİHİNİ BİLMEYEN BİR MİLLET İÇİN, ONA TEKRAR "YENİ BİR TARİH" YAZMAYA GEREK YOKTUR..Tarihin gerçekleri ortadadır; o tarihi silmeye ve çarpıtmaya çalışan gafiller ile mücadele etmenin yerinde olacağı kanısını -bir Atatürk Milliyetçisi olarak- daima göz önüne alınmasının ve ön planda bulunmasının gereğini bilgilerinize sunarım.
kaya izzetoğluna hitaben: "Sokakta dilenenlerle" pkk yandaşlarını kastettim; onların bizim Cephemiz'de yerleri yoktur. Ancak, TSK'ya karşı mücadele verirler ve de "doğruyu bulmak istiyorlarsa" kendi bölgelerine giderek T.C için olumlu çalışmalar yaparlar. Müdafaa ettiğin bu kişiler, her an senin karşına "canlı bomba olarak" çıkabilirler.. Satılmışların oyuyla, benim oyumun bir olduğu konusunu yorumunda açıklayamamışsın, peki buna ne dersin ?!.. Sen de mi, bir günlük ihtiyacın olan erzak poşeti karşılığı ile bir kilogramlık kömür için bu ülkeyi satanlardansın ?..
Dünyada Türkiye dışında kendi ulusal kahramanlarına ulu orta saldırılan başka bir ülke varmıdır? 1950 de Demokrat parti ile başlatılan yeni demokrasi serüveninin başlarında okul bahçelerindeki ve kent merkezlerindeki Atatürk büstlerinin sıklıkla saldırıya uğradığına tanık olmuşuzdur. Faili belli olmayanların, asla bulunamadığı ve yakalananların da meczup diye cezadan muaf tutulmaya çalışıldığı bir ülkede kaçık insanlarının büyük bölümünün kızdıkça bir atatürk büstüne saldırmalarının altında aynı psikolojik nedenin olması tuhaf bir rastlantıydı. Bunun sonrasında sistematik bir şekilde artan yoğunlukta Türk tarihinin, Cumhuriyet tarihimizin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yeni nesillere öğretilmemeye çalışıldığına şahit olmaya başladık. Sonrasında çoğunun Çanakkale Zaferimizin yazıldığı Çanakkale Boğazının hangi ilimizde olduğunu bilmeyen yeni bir nesil yaratılmış oldu. Sıra kendi tarihini ve Ulusal Kahramanlarını merak etmeyen, araştırıp, gerçekleri bulmaya istekli olmayan herşeyi komprime olarak hazır bulup yutmaya alıştırılmış gençlerimize kendi yarattıkları bir Atatürk profilini yutturmaya sıra gelmişti. Buraya kadar Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerinden rövanşı almayı kafalarına koymuş, şeyhler, tarikatlar desteğindeki siyasi kurumlar ile bunların kalemşörü olmakta sakınca görmeyen aydın takımı var güçleriyle çalıştı. Büyük umutlarla Anadoluya çıkıp, Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşımız sonrasında başları önde geri dönen dış güçler, her daim içimizdeki hainleri finanse ettiler. Onun için geçmişlerinde sermayeye karşı olan aydınlarımızın bile politik düşüncelerinde 180 derece dönerek bunların hizmetine girdiğini görürüz. Son günlerde önde gelen üniversitelerimizin birisinde görev yapan Ahmet İnsel isimli bir iktisat profesörümüz ise, “Ermenilere yaptığımızı iddia ettiği soykırımla!!!” ilgili olarak Ermeni’lerden özür dilememizin bir insanlık borcumuz olduğunu ortaya atarak bir yerlere tüy dikme derdindedir. Osmanlı, Rus ve Amerikan arşivlerindeki belgeler, Ermenilerin yüz yıldan daha fazla geçmişe sahip ihtilal komitelerinin faaliyetlerine karşın, Osmanlı’nın Doğu’da güvenliğini sağlama önlemlerini doğrularken. En fazla Ermeni soykırım anıtının dikildiği Fransa’da ikamet eden iktisat hocamızın bir anda hızlı tarihçi kesilmesinin, hızlı belgeselci tüccar gazetecimizin yaptığı Atatürk belgeseliyle aynı zamanda ortaya çıkması, insanın aklına bilinen bir özdeyişi getiriyor. “TARİHİNİ BİLMEYEN BİR MİLLET, ONU TEKRAR YAZMAK ZORUNDA KALIR…”
Aziz Çağatay Nesinoğlu; Yazık olmuş biliyormusun, gerçekten yazık olmuş neye yazık olmuş onuda sana söyleyeyim mi devletimizin senin için harcadığı paraya yazık olmuş. Bir daha da bir şey yazarken doğru dürüst yaz sonrada söylediklerinin arkasında dur.
Dış ticaret Müsteşarlığında gerici kadrolaşmayı durduralım. Uzun yıllar hizmet verdiğim Dış Ticaret Müsteşarlığının içine düştüğü durumu anlatmak benim için ülkeme bir borçtur. AKP iktidara geldiğinden beri Müsteşarlık içinde ciddi bir kadrolaşmaya gidiliyor. Bu durum sadece üst düzey yöneticilerde de olmuyor. Genel Müdür düzeyinden kuruma alınan uzman yardımcılığı alımlarına kadar adaletsiz bir kadrolaşma gerçekleştiriyorlar. Bu iddiam delilsiz değildir.Aşağıda yer alan linkte memurlarnet adlı internet sitesinde yer alan ve Müsteşarlığımız aleyhine açılmış olan davanın mahkeme dilekçesi var. Son uzman yardımcısı sınavında istedikleri kişiler yazılı sınavı geçmediği için bugüne kadar devlette hiç örneği olmayan bir uygulamayla 10 puan ekledi ve istediklerini aldılar. Ayrıca bu sayede normalde sınavı kazanamayan Müsteşar Yardımcısı Abdullah Köten'in kızı da kuruma alınmış oldu. Rezillik, adaletsizlik, kadrolaşma bununla da sınırlı değil. Ne gariptir ki bu torpilli alımı yapan mülakat heyetinde yer alanlardan bazıları sınav açıklandıktan sonra anlaşılamayan bir şekilde yüksek makamlara getirildiler. Mesela bu alımı yapan ve mülakat heyetinde de yer alan Personel Dairesi Başkanı Tuğrul Yalçıner jet hızıyla Serbest Bölgeler Genel Müdürü yapıldı. Geçen hafta ismini vermek istemediğim bir Daire Başkanı arkadaşımdan duyduğuma göre çok yakın zamanda boşalacak olan Müsteşar Yardımcılığına getirilecek olan isim de yine Tuğrul Yalçıner. Öte yandan kurumda ülkesini seven ve cumhuriyetine sahip çıkanlar üzerinde ciddi baskı var. Kemalist bürokratlar sindirilmeye çalışılıyor. Cumaya gitmeyen üst düzey daire başkanlarına ayrımcılık yapıldığı yurtdışı tayinlerden açıkça anlaşılıyor. Sizin yazılarınızı çok yakından takip ediyorum. Bu iktidarın Cumhuriyetimiz kurumlarını nasıl yıprattığını çok iyi bildiğinizi biliyorum. O yüzden Müsteşarlığımızdaki bu durumdan da haberdar olmanızı istedim. Size ve laik cumhuriyetimize olan inancınız konusunda hiçbir kuşkum yok. Lütfen bunu kamuoyuna duyurun. Bakan Kürşat Tüzmen, Müsteşarı Tuncer Kayalar ve ekibinin Başbakanın kolları altında bu saltanatı böyle devam ettikçe, korkarım Atatürk Cumhuriyetinin bir kurumu daha yavaş yavaş bu din tacirlerinin, gizli ve açık Atatürk karşıtlarının eline geçecek.