18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Avcılar ve Tuzaklar

Deneyimli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın , “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabını, henüz bulamadım… Bulsam da, bu kadar büyük 600 sayfalık kitabı okumama, şu yaşımda gözlerim müsaade etmeyecek… İçeriğini, hakkında yazılanlardan anlamaya çalışıyorum…

Avcı geçmişte birçok yolsuzlukların üzerine cesaretli gitmiş, suçluları yargıya teslim etmişti. Zamanında, bazı “avlarını” yanlış seçtiğini de, o zaman yazmıştım ama görev sorumluluğundan ve iyi niyetinden hiç şüphe etmedim!

Bu yaşımda, hiçbir şeyin, “ak” ve “kara” gibi kesinlikle ayrılamayacağını, arada “gri” bölgeler bulunduğunu -ve hiçbir konuda- hiçbir kişi hakkında, kesin hükümler vermenin doğru olmadığını öğrendim. Bu kitap ve Avcı hususunda, “mülahazat hanelerimi” açık bırakıyorum!

Bu kitapta, benim, öteden beri kuşkulandıklarımı teyit eden, belgeler ve Avcı’nın “yakın” gözlem ve bilgiler var!

Kanımca, Hanefi Avcı, ne “ Askerci", ne “Darbeci" ne de, "Ergenekoncu”, ne de AKP yanlısı bir Polis… Deneyimli ve “ iyi” bir Polis! …Kendi kişisel, memuriyet geleceğini düşünmeden, başına gelebilecekleri - hatta hayatının da - tehlikede olabileceğini bildiği halde, bildiklerini, cesaretle yazmış ve büyük bir hizmette bulunmuş…

Ama bağışlasın beni, kitapta yazdıklarının bazıları da, Avcı’nın kafası da, toplumun kafası kadar karışık. Mesela, “değerler” konusunda! Anladığım kadar, “devlete bağlılık ve milliyetçilik” hususunda söyledikleri, en azından düşündürücü ve liboşlarınki ile çakışıyor. Ve mesela, terörü bitirmek için, PKK ile, APO ile temas edilmesi gerektiğini söylemesi de, “iyi polis” tarafı; suçluları söyletmek için her fırsatı kullanmak yöntemi! Fakat eşkıya ile ne konuşulacak neyin pazarlığı yapılacak hele Büyük Kürdistan bayrağı açıldıktan sonra!

Avcı’nın şu sırada AKP’nin, bu konudaki iddialarını destekleyen mahiyetteki görüşünün, referandum sürecinde, AKP’ye destek vermek için yazmadığını sanıyorum.

Dikkat edin, malum gazetelerdeki, ”mâlum” yazarlar Avcı’nın ortaya attığı gerçekleri yalanlayamıyorlar, Avcı’nın, kişiliğini maksatlarını sorguluyor, “açığını” yakalamaya çalışıyorlar, “bit yeniği” arıyorlar! Maksadının kişisel kazanım ve şöhret olduğunu da iddia ediyorlar! “Bu kitabı neden yazdı ve neden şu sırada, Referanduma denk düşürerek, yayınladı?” diye soruyorlar… Ben de derim ki; “şimdi olmasa-ne zaman? Bu kitap, şu bağlamda, halkın gözlerini açacağı için, zamanlı ve yararlı olmuştur.

Avcı’nın yazdıkları, en azından, suç duyurusu; ”Ergenekon çetesi” konusundaki, çoğu telefon dinlemelerine, gizli tanıklara ve “masumiyet karinesine” göre değil de, peşin hükümlere dayanan, dizilerle davalar açanlar, acaba, Avcı’nın iddialarını en azından ihbar sayarak, soruşturma ve dava açacaklar mı?

DEĞİRMEN TAŞLARI

Türkiye’nin boynunda, iki “değirmen taşı” asılı kaldı… Birisi APO! Kurtulmadık bu eşkıya başından! Önceki gün Sayın Bahçeli benim hep sorduğum bir soruya açıklık getirdi, bu caninin hak ettiği gibi, neden idam edilmediğini anlattı. Bahçeli Koalisyonda, Başbakan Yardımcısı iken, sonuna kadar, APO’nun idam edilmesi gerektiğini savunmuş. Ancak üç parti arasındaki, protokol gereği ve AB diretmesi karşısında, azınlıkta kalmış… Sadece bu olay, gafleti ve asıl AB konusunda da, ne kadar gafil olduğumuzu gösterir.

DİNK

Öteki “değirmen taşı” da, Hrant Dink! “Hepimiz Hrant Dinkiz” diyenler, Devletin AIHM’ deki savunmasına “Faşizan” diyorlar… Ailesi rencide olmuş, Sayın Cumhurbaşkanı da ailenin acılarını paylaşmak için Hrant’ın kardeşini huzuruna davet etti teselli etti ve “devlet adına” özür diledi… Ölülerin arkasından -aleyhlerinde- konuşmak caiz değil… Dink’in öldürülmesi cinayetti… Ve hiçbir şekilde meşru ve maruz görülemez, ama kayıtlara geçsin için hatırlatmalıyım; Dink, Türklüğü tahkir etmişti. Ve AIHM’e sunulan savunma da haklı idi… Toprağı bol olsun, Hrant Dink pek de “Hırlı “değildi. Atatürk’ün sözlerine atfen ve bu sözleri adeta alaya alan, “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak, temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’ı kuracağı asil damarında mevcuttur" demesi Türklüğü, alenen tahrik etmekti. Kolay unutulacak düşünce özgürlüğü-liberallik adına, bağışlanacak gibi değildi ve Hükümetin AIHM’deki savunması yanlış değildi… Asıl yanlış olan, Hükûmetti, Bakanların, hatta Cumhurbaşkanının, savunmaya geçmeleri ve aşırı gayretleridir! Gene de, ölüleri hayırla analım, fakat unutmayalım!***
 

Yayın Tarihi : 27 Ağustos 2010 Cuma 00:15:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 27.08.2010 10:16:54

Senin hürriyetinin basladigi yerde benim hürriyetime tecavüz ettiginin bilincin demisin  Agzini actin kulagin duyuyormu Dil adami hem rezil eder hem vezir eder  her duygu ve icinden geceni  yazarken veya konusurken süzerek fayda ve zarar getirecegini önceden düsünebliyonmu Asiri derecede seffaflik deyipte gizlilik kisisellik hakkina tahripligi düsünebiliyonmu bundan halasi ne olabilir Örnek : Bir bildiginin haniminin vücüdü hakkinda zit diye bir sey beyinden gecti yani gidip acikca seffafca dogruculukca söylenirmi Tabiki asaaaa Ne dersin kendine seytanin isi seytani suclarsin yinede Durup dururkende bela gelip insani bulabilir   o zamanda hak ve adalet devreye girer ama yanlis ama dogru bir neticeye gider  de gider digdinin digdisi bitmez Devletin kestigi parmak acimazda cakilir kalir