18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Avrupalı Olmak mı – Türk Gibi Türk Olmak mı?

“Teşbihte hata olmaz” … Benim yapacağım benzetmelerde de hata yok; Türkiye 17 Aralık 2004’de, Brüksel’de Müzakerelerin 3 Ekim 2005’de başlamasını kabullenmekle- ucunun ne olduğu belli olmayan- sonunda hiçbir üyelik garantisi olmayan bir kulvara girmiştir, ve tıpkı hava alanlarında olduğu gibi, ceplerindeki, bagajlarındaki birikimleri boşaltmaya zorlanarak ,sonu meçhul bir yolculuğa çıkmaktadır. Bu yolculuk “41 Yıllık Avrupa Macerasının” devamı değil tuzak ve saldırılarla karşılaşacağımız bir “dehşet yolculuğu” olacaktır…Ve sakat doğacağı belli çocuğun doğum sancıları, şimdiden başlamıştır…9 ay boyunca hergün bu sancıları türlü şekillerde milletçe çekeceğiz; iki yıldır yaşadığımız sürüngenlikten beter bir sürüngenlik yaşayacağız’ “Doğru mu yanlış mı?”

Benzetmelere davam ediyorum;

İlk sancılar başladı; şimdi bir “Baş Müzakereci” aranıyor. Bu şerefli mevkiin talipleri çok…Tabii Onun emrinde de büyük bır “müzakereciler” bürokrasisi teşkilatının kurulması ve hemen de bu, kolları ahtapot gibi bütün devlet yönetimine ulaşacak yüzlerce kişinin görevli olacağı teşkilatı ve IMF yetkililerini de barındıracak, münasip büyük bir bina gerekecek! İstanbul’da, Cağaloğlu’da Babı-Ai’ye hakim tepe üzerindeki Düyun-u Umumiye Binası gibi! . Bilmeyen kuşaklara hatırlatayım; “Düyun-u Umumiye” Avrupalıların, Osmanlı’dan “alacaklarını ” kendileri tahsil edebilmek için 19. Yüzyıl sonlarında kurulan ve devletin bütün gelirlerine el koyan ve bunun için devleti adeta fiilen yöneten Avrupalıların yönetimde- bazı Türkleri de istihdam eden bir örgüttü. Lozan Konferansında bu ahtapottan kurtulmak ve Milli egemenliğimizi yabancılara kabul ettirmek için , büyük mücadele veren İsmet Paşa’ya İngiliz Hariciye Nazırı Lord Curzon “bir gün kapımıza gelecek bizden dileneceksiniz size bunları ödeteceğiz” demişti… …Biz okulda Lozan’daki mücadeleyi ve zaferi övünerek ve artık bir daha Avrupa’nın boyunduruğu altına girmeyeceğimize güvenerek okunuştuk…Şimdi 17 Aralık zaferi ile işte bu “ Düyun-u Umumiye”ye benzer bir teşkilat kurulmakta. Adını ben koyayım “ Merkez-i Umumiye” Artık Türkiye Devletinin Merkezi burası olacak; Bütün kararlar, kanunlar önce bu “Merkez-i Umumiye”nin kontrol ve vizesinden geçecektir.

“Merkez-i Umumiye”nin büyük kadrosunun sığabileceği , İstanbulda ki eski “ Düyun-u Umumiye” Binasından daha da büyük bir bina gerekecek! Bu binayı nereye koymalı ?…Herhalde, Bakanlıklara –Milli Savunma Bakanlığın ve Genelkurmay binalarına hakim bir tepeye, mesela Rasat Tepeye…Ama o takdir de Anıtkabiri ne yapmalı?. Henüz yıkmaya cesaret edemezler ama, belki “Merkez-Umumiye”nin bir tarafında arkeoloji müzesi olarak muhafaza ederler…”Egemenlik Kayıtsız şartsız Milletindir" kitabesi ıle birlikte !

Ve önümüzde akıp gidecek on ,yirmi yıllarda, Avrupalı Müzakereciler 31 Bölümlük listelerindeki koşulları ,IMF’çiler de, kendi koşullarını , ECA musluğu gibi “aç kapa” ,bizim Baş Müzakerecimize ve bürokratlarına kabul ettirecekler. Baş Müzakerecinin evsafı ne olmalı diyorlar…En önemli vasfı kibarca, “ Esneklik” olmalı, çünkü sonunda itiraza hakkı yok.

İktidar ve yalakaları, Brüksel-Bizans ve Karen Fogg çocukları Avrupa Parlamentosundaki EVET pankartlı tavsiye kararının da Zafer ilan etmişlerdi.

Tavsiye ederim şimdi bazı eski AB yanlılarının bile irdelemeye başladıkları, bu tavsiye kararının 103 paragrafını, hem de Konseyin sönüş bildirgesinin paragrafların dikkatle okuyun..Bu zaferin ve “17 Aralık Zaferinin” ne mene zafer olduğunu görürsünüz. Bunlar, ancak , kayıplarımızın , kazanımlarımızdan, çok daha fazla olduğu Pirüs zaferleridir. Sayın Başbakan, çok haklı ; ;”şımarmaması” için çok sebep var! ;

Brüksel- Bizans-Karen Fogg çocukları sonunda “Canım bütün bu sorunlar hal etmemiz gerek “derler ve Avrupalı olmak için de, onlara göre biz “Baykuşların –dinozorların ve statükocuların” kabul edilemez saydığımız koşulların , Avrupalı olmak için” kabul edilmesinin zorunlu olduğunu söylerler. Çünkü onlar için bunlar “hamaset” onların maksatları ise “ticaret” - borsa endeksleri, – yabancı yatırımların gelmesi ve Holdinglerin ,vb. rantları…Haydi, diyelim ki, bunlar gerçekleşti ve de halka da, akmasa da bir şeyler damladı ,…Avrupa’da ,umdukları serbest dolaşım hakkını elde etmemiş olsalar bile!…Ama sonunda bu sözde “müreffeh ve zengin” TC, milli ,Üniter devleti olarak kalacak mı? Bu, onların umurunda bile değil; amaç “Avrupalı” olmak…;Türk olmak, Türk kalmak onları hiç ilgilendirmiyor!

ANLAYAMADIĞIM

Anlamakta çok güçlük çektiğim bır durum var. AB karşıtları Parti liderleri - yazarlar aydınlar, haklı olarak, 17 Aralık’ın bir zafer olmadığını, aslında bir yenilgi olduğunu kanıtlamak için ,Konseyin sonuç bildirgesindeki ve Avrupa Parlamentosunun " tavsiye kararının" ayrıntılarındaki tuzak ve mahzurları irdeliyorlar ama bence bu “ağaçlarla” uğraşırken asıl “Ormanın” bütününü gözden kaçırıyorlar. Asıl batıl ve kötü olan AB’nin kendisidir., ve AB üyeliği, Türk milleti için yanlış bır yer yanlış bir amaçtır –asıl büyük tuzaktır.

Avrupa Birliğine girmek Ortak Pazar vs belki 1953’de ,arzu edilebilir bir şey, doğru bir hedefti,NATO üyeliği gibi – ama şimdi? Bugünkü Avrupa liderleri eski liderler gibi değiller..Hangisine güvenebilir bu uzun dehşet yolcuğunda.

Arık “AB’ne taraftarız” amentüsünü ve ısrarını bırakarak- kendi yolumuzda,kendi değer ve çıkarlarımıza göre ilerlemenin yollarını arasak ve köpek deliği önünde bekleyerek, vakit kaybetmesek daha doğru olmaz mı? Yıllardır bu çabaları kendimiz yapmış olsaydık Avrupalılar bizim kapımızın önünde beklerlerdi.. Atatürk Türkiye’sinin kapısında bekledikleri gibi.... Evet Türk gibi Türk olmaktan ne haber? Bu yazdıklarım “Doğru mu,yanlış mı?”

Yayın Tarihi : 28 Aralık 2004 Salı 17:28:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?