26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Aynı “Ahval ve Şeraitte”

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, “belge olmayan kâğıt parçası” konusunu, MGK’ya getireceğini söylemesi üzerine, dikkatler bu toplantı üzerinde odaklanmıştı. Ancak, “ Toplantıdan” – , adeta klişe bir bildiri çıktı… İfade edilenden fazla ayrıntıları ifade edilmeyen, olağan bir bildiri! MGK tarihindeki, en uzun süren 7,5 saatlik toplantıda neler olduğunu henüz bilmiyoruz... Bana öyle geliyor ki bu toplantı pek uyum içinde geçmemiştir! Ayrıntıları her halde ortaya çıkar. Ancak “Bildirideki şu paragraf, adeta, kara mizah gibi : “Devletin kurumlarını yıpratmaya yönelik beyan ve yayınlara ilişkin tepki ve düşüncelerin dile getirildiği” Toplantıda, “Bu tür faaliyetlerin ülkeye bir fayda sağlamayacağ"ı teyit edilmiş!

Ne var ki Ankara’daki bu toplantıyla eş zamanda, Genelkurmay savcısının, hakkında takibat yapılmamsına gerek görmediği Kurmay Albay Dursun Çiçek, İstanbul’da, “Ergenekon Savcıları” tarafından sorgulanıyor ve “örgüt üyesi” olmak suçuyla yargılanmak üzere, tutuklanıyor- ceza evine tıkılıyor! Son “Gece yarısı Ekspresi yasasına göre sivil Mahkemede yargılanacak!

BELGE NEREDE?

Albay Çiçek'in tutuklamasını gerektiren somut kanıtlar var mı? Belgenin aslı bulundu mu? İmzanın Çiçek'e ait olduğu -onun elinden çıktığı aradaki farklara rağmen, kesinlikle, belli oldu mu? Çünkü önce de yazdığım gibi, İmza mühür-değil. Mesela aşk mektubuna atılan imza ile alelacele borç senedine hiddetle atılan imzalar arasında muhakkak fark vardır. Bu soruların muhakkak cevaplandırılması gerek. Ama şu safhada ilk olarak sorulması gereken, Albay Çiçek’in MGK toplantısı ile eş zamanda tutuklanması tesadüf mü? Çelişki mi? Ama her halde “Kurumlar arasındaki “uyumun” daha doğrusu, “derin uyumsuzluğun”, bundan canlı kanıtı olur mu?

Bu tutuklama Genelkurmaya –Başbuğ’a meydan okumak demektir! Sonunda bu “asimetrik” savaşı kazanacaklarından emin oldukları için! Bu savaşta, “başka bir güç”, hatta iktidardan da güçlü bir “güçler” var… “Asimetrik” bir medya ve yazarları, sözcüleri var, hiç pervaları yok!

MEŞRU SAVUNMA HAKKI

TSK, bu, kendisine vurulan "darbeleri", kabullenip susacak mı? Meşru müdafaa hakkını kullanmayacak mı?

YENİLİYORUZ

Ruşen Çakır, “VATAN” gazetesinde yazmıştı: “TSK” bu, asimetrik- psikolojik savaşı kazanamaz-“ diye. Bana göre bu savaşı, hatta sadece TSK değil, millet, biz Atatürkçüler kaybettik bile! En az, eşkıya kadar cesur olamadığımız ve kirli savaşta elleri kirli olanlarla, hala uygar kurallara göre hareket etmekte ısrar edildiği için.

ŞARTLAR NORMAL Mİ?

Bir gazete haberine göre MGK toplamasından önce, yaptıkları mini-zirvede, Org. Başbuğ, Erdoğan’a , “TSK’de darbeye yeltenen ya da aklından geçirenlere taviz verilmeyeceğini, Böyle bir durum söz konusu olursa cezalarını önce TSK’nin komutanı olarak ben veririm" demiş… Normal şartlarda ve zamanlarda, doğru bir ifade, Ancak Türkiye bugün normal şart ve zamanda mı? Aksine, başka "şartlar" oluşmadı mı? TC’nin ve Türk milletinin, var oluşunu Laik-Üniter Ulus devleti, yok etmeye çalışan –hatta AKP iktidarından da güçlü- karanlık güçler yok mu?

Bugünkü- 2009 Haziranında, “ ahval ve şerait”, 1919 Mayıs’ındaki şartlardan daha da vahim değil mi? Türkiye, içerden işbirlikçiler, dışarıdan “Düvelı Muazzama” tarafından kuşatma altında değil mi? Ve bu "ahval ve şeraitte" ne yapmalı? O “ ahval ve şeraitte” Türkiye, demokrasiyle kurtarılmadı… Devrimler demokrasiyle yapılmadı… Bir avuç, çoğu asker, vatansever tarafından, resmi idareye karşı yapıldı… Bunu yapanların idamları istenmişti (babamın, Amcamın da) Ancak sonunda, onların adları kahramanlar olarak tarihe yazıldı! Zaman ve şerait aynı!

Bugün olanlar, “gölge oyunu- sessiz sinema oyunu” değil kirli bir “tezgâh” Yabancılar AB, ABD ve PKK “Generaller kuşatıldı” diye, bayram ediyorlar… Ve bu kirli “tezgâhta” TC ne kefen bezi dokunuyor!

KAYITLARA GEÇSİN

Hayatımda, bundan sonra kaybedeceğim bir şey olmadığı için, kayıtlara geçsin diye, bunları yazmak zorundayım: Gazi Mustafa Kemal’e Babama ve Amcama vicdan borcu gereği!

MUSTAFA BALBAY—Tutuklanalı 120 gün yani, 4 ay olmuş...Bir “damdan düşen” olarak ona sabırlar diliyorum... Metaneti var! Ama soruyorum o ve diğerleri aklandıklarında onlara kaybettiklerini kim geri verecek?...Sayın Ergenekon savcıları mı?***
 

Yayın Tarihi : 2 Temmuz 2009 Perşembe 10:37:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ElSalud IP: 78.179.188.xxx Tarih : 3.07.2009 11:39:07

Soğuk savaş yıllarında ABD ve İngiltere tarafından geliştirilen psikolojik savaşın ana ögesi, ülkelere karşı girişilen mücadelede, o ülke insanının vazgeçilmez değerlerinin sulandırılması olmuştur. II. dünya savaşını yenilenler tarafında kapatan faşist diktatörlerce yönetilmiş olan NATO ülkeleri bu savaşa baştan mağluplar tarafında başlamışlardır.  ABD ve İngiltere kendi örtülü faaliyetleri için gerekli gördükleri paramiliter güçleri organize ederken salt kendi çıkarlarını gözetmişlerdir. Bu iş okadar ileri götürülmüştür ki, Dönemin yahudi asıllı ABD başkanı olan Truman, kendilerinin emir ve komutası altında çalışacak Batı Alman İstihbarat teşkilatının başına, eski bir Nazi generali olan Gehlen'in getirilmesini uygun görmüş ve işlediği savaş suçlarından yargılanmasını engellemiştir. Bu süreçde; eski nazilerin, Batı Almanya'daki anti Amerikancı siyasetçilere, aydınlara ve gazetecilere karşı devşirilmeye  başlandıkları görülür. Benzer uygulamalar hemen hemen aynı yıllarda İtalya, Fransa, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Belçika, Norveç, Danimarka ve Lüksemburg'da da gerçekleştirilmiştir. ABD ve İngiltere'nin önderliğinde gerçekleştirilen bölge ordularının, sosyalistleri halkın gözünden düşürmek için çeşitli silahlı eylemler yaparak suçu sosyalistlerin üzerine yıktıkları görülmüştür. İtalya'da P2 locasının deşifre olmasıyla ortaya çıkan gladyo ve üyesi olan gladyatörlerin, zamanında kızıl tugaylara yüklenen Aldo Moro'nun katli ve Bologna Garının bombalanması olayının gerçekleştiricileri oldukları, patlayıcıların da ABD tarafından İtalya'da saklanan silah zulalarından sağlandığı sanık ifadeleriyle doğrulanmıştır. Menderes'in NATO'ya girme hevesinin sonrasında, ABD ve İngiltere'nin örtülü faaliyetleri için yeni uygulama alanı Türkiye olmuştur. 1960 darbesinden sonra Nazi Almanyasının Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) çizgisinde bir partinin ülkemizde'de kurulmasıyla, ordumuz ve istihbarat teşkilatımız dışında ABD tarafından devşirilecek gruplara ulaşmak kolaylaşmıştır. Artık ABD'nin Akdeniz filosunun askerlerini, limanlarında istemeyen Türk aydınlara, siyasilere ve üniversite gençliğine karşı, ülke içinden Amerikancı bir güç yaratılmıştır. Türkiye 70'li yıllarda bu süreçin bedelini, pek çok aydını ve genç evladını kaybederek ödemiştir. Bu yıllarda kendilerine ülkücü diye tanımlayanlardan Mehmet Ali Ağca, evinin yakınında pusuya yatarak fikirlerini beğenmediği Milliyet Gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi'yi arabasının içinde kurşunlayarak öldürmüş, yakalandıktan sonra da bir şekilde hapisten firar edip yurtdışına kaçmıştır. Daha sonra Ağca'nın Vatikan'da Papayı vurmasının sonrasında yakalandığında, işi Bulgar gizli servisi adına yaptığını söyleyerek komünistleri zan altında bıraktığı görülecektir. ABD'liler tarafından "ihtilali bizim çocuklar yamışlar." denilen 1980 darbesi de, Türkiye'deki silahlı çatışmaları nihayete erdirememiştir. Çetin Emeç, Uğur Mumcu 1980 darbesi sonrasında kaybettiğimiz, cinayetleri hala faili mechul olan  aydınlarımızın ikisidir. Darbe sonrası, ABD'nin istediği partinin seçilmesinin sağlanmasıyla yaşamımıza; yıllık  %100 enflasyonla yaşamak, PKK terörü ve artan irticai faaliyetlerin girdiği görülmektedir. Susurluk çetesi dediğimiz Türk gladyosunun deşifre olması sonrasında ne ciddi bir yargılama ne de bir araştırma yapılmayınca, ülke yönetimiz,  kendileri ABD'de yaşayan Hoca efendinin cemaatının eline geçmiştir. Ülkenin tüm Cumhuriyet Dönemi kazanımları olan endüstriyel, ekonomik ve altyapı kurumlarıyla, limanlarımız, ormanlarımız ve maden yataklarımız tiko paraya peyder pey yabancılara satılırken dış borcumuz katlanarak artmıştır. Halkının yarısı açlık sınırının altında geçime zorlanan, çalışanlarının %20'i işsiz bırakılan ülkemizde, sıra halkımızın gözbebeği olan ordumuza gelmiştir. Şimdi hedef tahtasındakiler ulusalcı aydınlar, öğretim üyeleri, gazteciler, emekli ve muvazzaf ordu personelidir. Amerika'daki malum kişi bir yandan www.kerkul.org sitesinden melanet yağdırırken, bir yandan da sübvanse ettiği gazetelerce manşet yapılan fotokopiler ve ergenekon haberleriyle TSK'ni hedef almıştır. İtalyan gladyosunun deşifre olmasını izleyen yıllarda, araştırmacıların altını cizdikleri, bir konu vardı. Pek çok nüfuzlu İtalyan iş adamı ve bürokratla birlikte P2 locasının üyesi olan Silvio Berlusconi, aradan 20 yıl geçtikten sonra, 2001 de İtalya Başbakanı seçilmişti. Ya Türkiye? Anayasa mahkememizce; laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan sisyasi partimizin, ülkemizin silahlı kuvvetleriyle bilek güreşi yapma sevdası, kimin ekmeğine yağ sürmektedir?


Cumhur Türker IP: 88.231.72.xxx Tarih : 2.07.2009 19:33:53

kuddusinin yorumuna karşılık: Yaşım altmış.., elim silah tutar..Onbinlerce şehidimizin kanıyla sulanarak, o şehitlerimizin bizlere emanet ettiği bu yurdu ve Türkiye Cumhuriyetini -batı emperyalizminden ve de doğu şeriatçılığından- korumak için, ben de, her an şehit olmaya hazırım. ATATÜRK MİLLİYETÇİSİ CESURDUR !..