Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’de, Bütçe Görüşmelerinin kapanış konuşmasında, devlet adamı gibi değil, her zamanki saldırgan üslubuyla konuştu. Hedefi, 1974’e kadar dayanan, başta, CHP, bütün hükumetlerin, AKP iktidara geldikten sonra, hükumetlerinin, özellikle kendi Başbakanlığındaki hükümetin, icraatını, uzun uzun, rakamlar vererek anlattı. Hakkıdır!
Başbakanın, güncel iddialarına, övünmelerine, cevap vermek, muhalefet Partilerine, Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye düşecek.
Önceki hükumetler dönemindeki, durumlara gelince; genel olarak Başbakanın, o yıllara ait çizdiği, sefalet yokluk tablolarını, o zamanların şartları ve çerçevesi içinde değerlendirmek gerek. Başbakanın bu iddialarını, tahlil etmeyi –cevap vermeyi de, , bitaraf yorumculara ve uzmanlara– ve de, o dönemlerin hayatta olan, Başbakanlarına ve özellikle Süleyman Demirel’e bırakmak lazım… Ölenlerin, artık kendilerini savunmak imkânı olmayan Başbakanların, mesela Ferit Melen’in, Bülent Ecevit’in, Nihat Erim’in arkalarından konuşmak hem kolay hem de insafsız!...
Erdoğan, konuşmasında, anlamlı bir suskunluktan sonra, nihayet Kürtçülerin “Demokratik Özerklik” –“ İki Dilli Hayat” küstahlıklarına, gereken cevabı verdi. Ezcümle, “Kimseye bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırtmayız. Özerklik tartışması demokrasiyi hazmedemeyenlerin çirkin tezgâhlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçedir. Bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Bu ülkede ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum, savunmaya da devam edeceğim ama Kürtçülüğün karşısındayım.” Dedi.
Buraya kadar “amme nah”! Ancak, sonra bir şeyler söyledi ki “suphanallah” demekten kendimi alamıyorum! “Erdoğan: “Kürtçülüğe karşıyım ama aynı şekilde, Türkçülüğe de karşıyım” diyor. “Kürtçülükle”, “Türkçülüğü “, yani Türk Milliyetçiliğini, aynı kefeye koyuyor… Bu aynı kefede, sözüm ona denge kurarken, “Türkçülüğün” anlamını, tarihi boyutunu, belki de, İmam Hatip Okullarında, okutulmadığı için, bilmiyor.
“Kürtçülük” ırkçıdır. “Türk milliyetçiliği- Atatürk milliyetçiliği” kesinlikle ırkçılık değildir. Türkçülük, bunların uyanış kökenidir. Erdoğan bunları bilmediği için, Türklerin “alt kimlik” olduğuna takılı kalmış. Ve bunun için de, daha önce, “Türkiye Türklerindir demek yanlıştır” demiş ve “Anayasal vatandaşlıktan” söz etmişti. Yeni Anayasa taslağında, “Türklük” kavramının, bu anlamda, Kürtçülerin diledikleri gibi, “Türkiyelilik” –“Anayasal vatandaşlık” olarak değiştirilmesi olası!
Başbakanın, Kürtçülere ve “tezgâhlarına” karşı geç kalkmış çıkışını, en iyi ve en manidar olarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli değerlendiriyor;
“Sayın Başbakan’ın konuşması, 12 Ağustos 2005 yılında Diyarbakır’da yapmış olduğu Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına, 26 Aralık 2010 tarihinde Ankara’dan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olarak verdiği cevaptır”, bugüne kadar hatadan dönüş, gerçekleri görme, anayasaya sadakat ve terörle mücadelede de millete vermiş olduğu söz olarak kabul ediyorum.”
Başbakan “Bu tezgâhın içinde terör örgütü ve vesayeti altında hareket edenler var. Can çekişen çeteler ve mafya var” diyor. “Çete” dediğine göre anlaşılan, hala “Ergenekon Fahri Savcısı”. Ergenekon sanıklarının “çete olduklarını” “mafya ile birlik olduklarını ima ediyor ve en vahimi tutuklu sanıkları, “Kürtçü tezgâhla” işbirliği yapmakla suçluyor… Oysa Başbakan olarak, bu sırada ona düşen ülkeyi bir an evvel bu “kâbustan” kurtarmaktır…
Başbakanın, bu konuşmada “yokluğuyla” anlamlı olan husus -belki de, gözümden kaçtı- önceki Başbakanların Bütçe konuşmalarında yaptıkları gibi, TSK’den hiç söz etmemiş olmasıydı. Ama hiç olmazsa, TSK’nin, nasıl zaafa uğratıldığıyla övünmedi!
Erdoğan, başarıları arasında, üretilen yeni silahlardan, tanklardan, füzelerden, imkânsız uçaklardan söz etti… Hitler de Başbakan gibi yollar yapmakla, Otoban inşa etmekle, “Volksavagenle” –“ Tıger”-“Leopar” tanklarıyla övünmüştü. Fakat aynı zamanda, Alman Ordusunun Generallerini kasap çengellerine astırmış, ”Wehrmacht”ın-asıl Alman ordusunun yerine, alternatif “SS” Birlikleri kurmuştu. Nedense, hatırladım! ***
her zamanki gibi sapla samanı birbirine karıştırmış.
Sayın Erdoğan'a hitaben: BU NE PERHİZ, NE LAHANA TURŞUSU !