14
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Başbuğ’dan “Baş” Mesajlar!

Bu Bayram benim için ve eminim çoğu Türkler için buruk bir bayramdı; Çocukluğumuzun, o güzel eski bayramlarda, ne kadar mutlu olduğumuzu yazmıştım. O günlerde, büyük ve küçük, hepimizin içi rahattı çünkü başımızda Atatürk vardı! İnanmıştık; O bizi, her tehlikeden korurdu… Şimdi Atatürk yok. İsmet Paşa, Celal Bayar ve en son Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer de yok!

Endişeler içindeyiz “Açılımlar” Türkiye’yi nerelere götürecek diye… İçimizde bir acı var. “Ergenekon” davasından Silivri’de, başka ceza evlerinde yatanları, yargılananları düşünerek!.. Eski Savcı bir dostum var: Hukukçu olarak isyan ediyor: “Bu rezalet daha ne kadar sürecek?” Diye. “Bazıları, hüküm giyseler, bu, aşikâr hukuk ihlallerinden dolayı, şaibeli olacak. Bazıları aklansalar, bunca ay çektiklerinin vebalini kim ödeyecek? Kim “Pardon. Hata oldu” diyecek… Bu davayı sonuna kadar götürmekle iftihar eden Başbakan mı? Aslında bu işleyen ve ne kadar kanayacağı belli olmayan -ülkeyi alt üst eden- içerde ve dışarıda mecalsiz bırakan yarayı kapatmak, herhalde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a düşer!

“İçerdeki" ve dışarıdaki dostlarının Bayramlarını kutlamak, doğrusu içimden gelmedi… Yassıada’da “Bayram” geçirmiş biri olarak, sansürlü mektuplarla gelen bayram mesajlarının, “Oralarda” ne kadar boş kaçtığını, hüzüne vesile olduğunu bilirim! Hapishane deyimiyle “Hepsini Allah kurtarsın”!.. Ülkeyi de Allah kurtarsın!

Bu bayram da aklım –yüreğim, dağlarda PKK eşkıyasına karşı amansız mücadele veren askerlerimizde… Hangi, kaçıncı şehit kabrini ziyaret etmeli? Bir “Meçhul Asker “ abidesi de onlar içim dikilmeli!

BAŞBUĞ’UN BAYRAM HEDİYESİ

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, bayramın ikinci günü, Mardin’de Irak sınırındaki askeri birliklere en uç karakol ve gözetleme kulelerine yaptığı ziyarette, verdiği mesajlar millete en güzel hediye, bana da şifa gibi geldi… Orgeneral Atilla Ateş’in 1998’de, o zaman APO'nun Bekaa Vadisinde, karargâh kurduğu, Suriye sınırına yaptığı tarihi ziyareti hatırladım…

Başbuğ’un mesajları, Orduyu yıpratma çabalarının en had safhayı bulduğu şu sırada ve “açılımlara ” karşı ve Orduyu, her vesileyle hırpalamak, halkın Ordusuna güvenini kırmak gayretlerinin, malum köşe ve kanallarda, “12 Eylül Müdanesinin” yıldönümünü vesile ederek, azdığı, şu sırada en anlamlı cevaplardı.

Darbe ve Müdahaleler hakkında -hata ve sevapları hususunda, duygulardan uzak- objektif olarak yazılacak çok şey var… Başka sefere!

Aslında, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “anlamlı” olarak, Sınır ötesi Operasyonlara devam edeceği sınırda söylediklerinin tümü, anlayabilenler için çok anlamlı idi… Fakat “dil" konusunda, Kürtçe televizyon, Kürtçe eğitim, Kürtçenin ikinci dil olması gayretlerinin arttığı, Camilerde duaların Kürtçe okunduğu ve sahnelerde, filmlerde, “Kürtçe modasının” sürdürüldüğü şu bağlamda, “dil” ve Türkçe konusunda, şu söyledikleri, “Türkçe, Anayasa’nın 2. maddesi açık: “Türkçe Türkiye’nin resmi dili. Türk vatandaşlarının ortak iletişim dilidir.”

Benim yorumun: Ortak Dili yayacak, bütün vatandaşlara, Türkçe öğretecek yerde… Alfabemize Kürtçe doğru okunsun diye W-Q-X harflerini yamamaya çalışıyorlar… Ülke kolay bölünsün için!

AĞALAR- POST-MODERN AĞALAR

Başbuğ Güneydoğu “yarasının” en ufunetli merkezine parmak bastı “Özellikle bu bölgedeki insanlarımız ağalardan çekti. Zamanın ağalarından çeken insanlarımız şimdi maalesef siyaset ve terör ağalarından muzdarip. Esas sorunlardan biri de halkımızın siyaset ve terör ağalarından kurtarılması.” Ve rahmetli Kinyas Kartal’ın sözlerini hatırlattı; “Ayrılık tohumu giren tarladan nifak ve nefret çıkar. Bu milletin evlatları kaderlerinin ortak olduğunu öğrenmelidir.”

VE TÜRK ORDUSU

Başbuğ’un Türk Ordusu konusunda söylediklerine de kocaman bir “MİM” koymalı!
“Bu ordu hiçbir grubun ordusu değildir. Bu ordu milletin ordusudur… Bizim gücümüz bu. Türk ordusunun arkasında millet var.” Kısacası; “Merak etmeyin TSK görev başında”!

Şimdi bakalım, malum kişiler, Başbuğun bu açık seçik sözlerini nasıl yorumlayacaklar... Diyecektim; merakım uzun sürmedi: malum “Taraf”ın manşeti: “Siyasetin Ağababası Başbuğ”!

BAŞKALARI

Başbuğ’un bu çok onamlı konuşmasını, Star’ın, Zaman’ın, Yeni Şafak’ın, Sabah’ın ve tabii, Vakit’in baş sayfalarında ıvır zıvır,”Ergenekon”, C.G. vb. bolca var ama Başbuğun söylediklerinden tık yok! Dikkatlerden kaçmasın; “Doğan Gurubu” gazetelerinde de öyle! Tabii “Editörün tercihine” kimse karışamaz!***
 

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2009 Çarşamba 11:45:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Tarihin Yapraklarında Hain Basından Örnekler. IP: 88.231.89.xxx Tarih : 23.09.2009 21:45:52

7 AĞUSTOS 1919: Sabah Gazetesi: "İngiltere en büyük İslâm devletidir."  (Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele. T. Özakman sayfa: 368)

14 AĞUSTOS 1919: Alemdar gazetesinde R.C. Ulunayın yazısı: "Dünyanın en âdil, en namuslu, en kıymetli devleti İngiltere'dir." (Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele. T. Özakman)

31 AĞUSTOS 1919: Alemdar gazetesinde Ulunay'ın yazısı: "İstiklâl diye bağıranlar,kötü niyetlidir." (Atatürk'ün Anlatımıyla Kurtuluş Savaşı, Nutuk" Boyut Yayın Grubu)

28 EYLÜL 1919: Peyâm gazetesinde Ali Kemal'in yazısı: "Başta Mustafa Kemal olduğu halde, Anadolu'nun yeni celâlîleri kimi aldatıyorlar?, İzmir'i kurtarmak için ne celâdet gösterdiler? Doğu Anadolu'da asayişi bozmaya çalışarak (!), Batı Emperyalist Devletlerini aleyhimize çevirdiler. Gûya Millî Hareket imiş..kimi aldatıyorlar? " (Atatürk'ün Anlatımıyla Kurtuluş Savaşı, Nutuk.)

11 EKİM 1919: Adana'da yayınlanan Renin gazetesi: "Mustafa Kemal, Anadolu'da bir millî hareket oluşturmaya çalışıyor; bu ne çocukça bir hayaldir ! Bütün âlem kuvvetiyle harpten ezilmiş olarak çıkan Anadolu'nun hangi kuvvetiyle kafa tutabiliyorsun ?" (Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele. T. Özakman. sayfa: 369)

29 EKİM 1919: Peyam gazetesinde Ali Kemal'in yazısı: "Kurtuluşumuza en son darbe, bu Türk milliyetçilerinin yaptığı darbedir." (A'dan Z'ye Kurtuluş Savaşı ve Atatürk. Boyut Yayın Grubu.

Yorum: Okuyanların takdirine bırakılır.

(Devamı gelecektir.)

 


Gönül Aydemir IP: 78.185.138.xxx Tarih : 23.09.2009 22:47:02

Bundan yirmi yıl kadar önceydi,Diyarbakır'ın Lice ilçesinin adını anımsayamadığım bir köyünden bir aile ile tanıştım.Dünyalar güzeli evin genç annesi Türkçe konuşma ve okuma yazma bilmiyordu.Evin babası ilkokul mezunu bir şofördü. Tanışmamızdan kısa süre sonra yetenekli anne çok güzel bir Türkçe ile konuşmaya başladı,kısa süre sonra ilkokulu dışarıdan bitirdi,çoğumuzun zorlandığı ehliyet sınavlarını aşarak sürücü belgesi aldı.Benim merak ettiğim ilk öğrenimin zorunlu olduğu ülkede ,köyünde ilkokul olan bir kız çocuğu neden okutulmamıştı?Bir gün bu durumu sorduğumda aldığım yanıt karşısında az kalsa dilimi yutacaktım.Köyde elli yıla yakın süredir ilkokul bulunmasına karşın,her defasında gelen öğretmenlere köylülerce  ekip dikmesi için toprak verilirmiş, öğretmenler çocukları tarlada çalıştırıp,daha sonra da asla okuma yazma bilmeyen,Türkçe bilmeyen gençlere ilkokul diploması verirmiş.Kız çocukları ise nüfusa dahi geçirilmeden yaşar gidermiş.Oysa benim doğduğum köyde 1945 yıllarında ilkokul açılmış,hemen bitişik köyde Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokul açılmış,onsekiz yaş altı bütün çocuklar jandarma marifeti ile okula yazdırılmış, onsekiz  yaş üstü insanlara gece okulları açılmış,köylüler büyük bir heyecenla okutulmuş,gece okulu diploması verilmiştir.Doğunun bütün geri kalmışlığını dar gelirli öğretmenlere yüklemek istemiyorum ama,bir Devlet insanlarını nasıl bu kadar sahipsiz bırakır?Ayrılık isteyenlere soruyorum;ayrılırsak açlık yoksulluk bitecek mi?