13
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Başımızın Belası mı? Başımızın Tacı mı?

Hayatımın “uzatmalarını” oynarken, eski yazılarımı gözden geçirdim… Sayamadım, ama gazeteciliğe başladıktan sonra, çeşitli gazete ve dergilerde yazıklarım, galiba, 5.000’i geçiyor! Okulun son sınıflarındayken, Reha Oğuz Türkkan’ın “Ergenekon” (Evet ERGENEKON) “Bozkurt” ve “Gökbörü”, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon'un “Çınaraltı” dergilerinde Turancı –Türkçü –Milliyetçi yazılar yazmıştım… Okuldan sonra da, Ebüüziya’ların “Tasvir”, Ahmet Emin Yalman’ın “Vatan” gazetesinde, köşe yazılarım var… Sonra da, bugün, Yeniçağ’a kadar hep, milliyetçi gazetelerde ve bir de New York Tımes ve Wall Street Journal gibi İngilizce gazetelerde makalelerim yayınlandı… Bu yazılarda, yanılgılarım, yanlış değerlendirmelerim var… Elli yılda, beş bin yazı yazarsan, hiç yanılmaz mısın? Fakat ana çizgimden, Atatürkçülükten, milliyetçilikten ve de Turancılıktan, hiç inhiraf etmemişim!...

Sapmadığım ve başından beri doğru değerlendiğim bir konu “bölücülük”, PKK ve APO. 1980’lerden önce, Cumhuriyetten sonraki “Kürt İsyanları”, yabancıların bu isyanları tahrik ettikleri ve “Büyük Oyun” konusunda tahlillerim var. Sonra Kürtçülerin kıpırdanmaları hakkında uyarılarım var… Ama asıl, 1984’de, Eruh-Şemdinli baskınıyla, PKK’nın – APO’nun, ortaya çıkması üzerine, terörün Türkiye'nin bütünlüğüne karşı, büyük bir tehdit olduğunu, PKK’lıların, ne “özgürlük savaşçıları”, ne de “bir avuç çapulcu” olmadıklarını yazmışım. Bölücülerin, ”Büyük Kürdistan” nihai emelinden söz etmişim. Nihayet 1990’da, APO idam hükmü giydiği gün, Mudanya rıhtımında, Televizyonlara, “Bu adam asılmazsa başımıza bela olur” dediğim ve sonra da yazdığım, “kayıtlarda” APO’nun, sonra kendisine “hain alçak” dediğim için, hakkımda hakaret davası açması, Bakırköy Cumhuriyet Savcısının da bana “şikâyetçi Abdullah Öcalan - sanık Altemur Kılıç” diye celp göndermesi de, “onur ve iftihar” belgeleri olarak arşivimde! Kısacası, Güneydoğu /PKK /APO konusunda, hiç yanılmadığımı, övünmek için değil, aynı konuda, buna karşılık, bugüne kadar süren ve şimdi en yüksek noktasına varan gafleti, yanlışları ve de kafa karışıklığını göstermek için yazıyorum!

Gafletin şahikası: Binlerce insanımızın katili APO, İmralı’da, kabına sığamıyor, yandaşlarına PKK’ya uzaktan komuta ediyor. AKP hükümeti, Devlet yetkilileri bu, eli kanlı katille pazarlıklar yapıyorlar. Eşkıya başı, “avukatlar” aracılıyla, söyledikleri, hatta devlet yetkilileriyle, pazarlıkları AKP hükümetinin, bu konudaki tutumuna yön veriyor. TC Devletinin geleceğini tayin edecek!...

Siz, PKK içinde bölünme “şahinler- güvercinler”, BDP’nin, Baydemir’in, ”şeflerinden” ayrı düştükleri, vb, safsatalara boş verin; asıl, APO’nun, “Silahlı mücadele miadını doldurdu” dediği için Baydemir’e, sunturlu zılgıt vermesine bakın. Baydemir, ne PKK ile ne de APO ile mücadele edecek değil, son söz, APO’nun! Gerçek şu ki; APO başımıza sadece bela olmadı, Devletin “baş” muhatabı oldu ve “barış masasında”, “baş müzakereci olacak” - PKK ile “savaşılmayacak - “konuşulacak” ve Başbakanın son dediklerine göre “geçler dağlardan” böyle indirilecek!

Ne var ki, tam bu sırada, Eşbaşkanlığını Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un yaptığı, Demokratik Toplum Kongresi’nde, Abdullah Öcalan’ın önerdiği “Demokratik Özerklik” sistemi kapsamında, “Öz savunma birliği” kurulması kararı verildi… Kime karşı?

Ve gene tam bu sırada TARAF gazetesinin manşetindeki gerçek: AKP’nin, Kürt kökenli Diyarbakır Milletvekili, Abdurrahman Kurt, galiba ağzından kaçırmış: “PKK (APO diye okuyun!) ateşkesi neden, seçimlere kadar uzattı? Bu (uzun süre) AKP’nin işine yarayacak” diyor.

Bu tespiti, seçimlerden sonra yapılacak “Yeni Anayasa” konusuyla yan yana koyun: Baydemir zılgıtı yedikten sonra, APO’nun talimatıyla, yeni Anaysa taslağını hazırlamaya başlamış, tabii “Demokratik Özerklik” esası üzerine. AKP taslağı ile bu taslak çatışır mı, örtüşür mü? “Zaman-zemin” meselesi; “Barış” için uzlaşma, “Neden olmasın?”

Şu sırada toplu durum müsait gözüküyor. Terörle mücadelede, “bölünmez vatanın” asıl gücü, TSK, en zayıf hallerinde, PKK, kendisiyle, kahramanca, mücadele eden, tüm komutanların tutuklanmalarından- “açığa alınmalarından”- Hasdal’da, Silivri’de olmalarından, hiç güç almaz mı? Ve en vahimi, Subaylar, genç subaylar, bu olanlara bakarak, mücadele şevklerini, kaybetmezler mi?

Komutanların, AKP İktidara gelmesinden, neden rahatsız oldukları bu gelişmelerle daha iyi anlaşılıyor! ”Mim” koyuyorum: Başbakanın, İmam Hatip Okullarını övgüsü üzerine, bu okullardan mezun olanların, askeri okullara, harp okullarına alınmaları da gündeme gelecektir…”Neden olmasın”?

Evet, “APO başımızın tacı… Feda olsun kanımız”!... ***

Yayın Tarihi : 7 Aralık 2010 Salı 00:17:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?