Bugün 18 Mart… Unutan varsa hatırlatalım; Türk ordusunun – milletinin Çanakkale Zaferinin 96. yıldönümü! Çanakkale, Gelibolu’daki şehitliklerdeki mezar taşlarında, ülkenin, her yöresinden, bütün etnik gurubundan, şehitlerin adları yazılı… Bu Zafer “Millet-Ordunun-Ordu Milletin” zaferi idi. Şehitler orada yatıyorlar; mezar taşları, sanki bize bir şey; Türk Ordusunun gücünü, milletimizin imanını, hatırlatmak istiyorlar! Hatırlıyor muyuz? Ve biliyor muyuz ki, Türk Ordusunda, başka milletlerin ordularında bulunmayan bir vasıf -parayla, pulla satın alınamayacak- silah ve teçhizattan güçlü bir ruh, bir güç vardır! Ancak, son zamanlarda, Ordumuz üzerinde yapılan “işlemlere”, verilen talimatlara bakılınca, galiba “Vardı” demek gerekiyor. Bu büyük 19 Mart Zaferini, sureta, beylik sözlerle, güya kutlayacağımız yerde, asıl o gücü ve ruhu yâd etmemiz-canlandırmamız gerekirken, bakın gündemde, “bedelli askerlik” var… İktidarın güya “tasarruf ve gelir” uğruna -aslında oy için- başlattığı, “bedelli askerlik inisiyatifi”, seçim arifesinde, AKP ile CHP arasında açık arttırmaya çıktı. Hepsi, ”O gençleri nasıl kandırır, oylarını-ana ve babalarının- oylarını, nasıl alırız” diye “formüller” üretiyorlar. Gülünç olmasa çok acı… Daha da acısı, bir zamanlar vatan görevine davul ve zurnayla, “En büyük Ordu Türk Ordusu” diye gidenler, bir sebeple “çürüğe” çıkarıldıkları için kahrolan gençler- şimdi, seçimlerde, oy yemi!... “En az bedel” formülünü öneren Partiye oy verecekler. Sonuçta, bedelli, ödeyenlerle ödemeyenler arasında -aslında vatandaşlar arasında- haksız ve utanç veren bir ayırım! Eskiden gayri Müslimler bedelli askerlik yaparlardı! Şimdi formül, ne olursa olsun, Türk milletinin, ordusunun geleneksel “ruhu” bir darbe daha yiyecek! Hamaset yapmıyorum. “Gün ve şarlar artık değişti” diyenlere, “Hayır gün değişse de şartlar değişmedi”, Türklük hala, her taraftan tehditler altında… Büyük Oyun “Türk Tehlikesinden” kurtulmak için yapılan planlar var ve uygulamada. Bu sırada, Ordumuzun, milletimizin, başka milletlerde bulunmayan gücüne ve ruhuna, belki her zamankinden fazla, bugün ihtiyacımız var. Ancak, birileri, Ordunun itibar ve güvenini sarsmak için, türlü fesat ve tezvirat yapıyorlar. AKP iktidarı, sözde “aydınlar” korosunun eşliğinde “Ordunun vesayetinden kurtulduk” derken, Türk Ordusu onların tahakkümü altına giriyor. YAŞ toplantısında, ertesinde yapılanlara yapılacaklara bakın: Ordunun ruhunu körletmek için, sinsice adımlar atılmakta. “Bedelli Askerlikten” sonra, “profesyonel” askerlik ve hatta “Nizam-Cedit”, “alternatif” ordu. Ve bunlarla birlikte, “Ergenekon-Balyoz vb. kapsamı”!
Genelkurmayın, istihbarat üssü “Bayrak Garnizonun” ordunun elinden alınıp, MİT’e verilmesi talimatı - Van’daki Kışla’dan, Kürt eşkıyasına hadlerini bildiren, merhum Mustafa Muğlalı’nın adının kaldırılması “direktifi”… Ordu’dan, öç almanın, pis kokuları var!...
Çok daha acı bir gelişmeyi Emin Çölaşan yazdı: Atatürk'ün Kara Harp Okulu'na girişinin yıldönümü için önceki gün düzenlenen törende, bu yıl bir ilk gerçekleşti. Her yıl törenlerde tamamı okunan Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi’nin orta ve son bölümü, bu yıl, ilk kez öğrencilere okutulmamış! Bu bölümler şöyle: “İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve harici bedhahların olacaktır. Cebren (zorla) ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten (koşullardan) daha vahim ve daha acı olmak üzere, memleketin dâhilinde İktidara sahip olanlar et ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler… Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Mustafa Kemal, o engin vizyonuyla, sanki bugünleri aynıyla görmüş. Ama şu sırada bu hitabenin bu kısmı acaba neden okunmuyor? Genelkurmay’a hükümet tarafından verilen talimatla mı? Yoksa “aman Başbakan alınmasın” diye zarifane bir düşünceyle mi? Veya en iyimser yorumla, arifane; “belki bu bölümün atlanmasından, iktidar “ince mesajı” alır diye mi? Ancak nerede o “arifanelik”!... Onlar muhakkak bunu zaaf telakki ederler.
Mustafa Kemal’in, Harp Okuluna girdiği gün, her 13 Mart'ta, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanlarının katıldıkları törende, sembolik bir yoklama yapılır. Mustafa Kemal'in numarasından önceki birkaç numara ayrı ayrı okunur. O numaranın öğrencisi ayağa kalkarak "Burada" diye seslenir. Öğrenci Mustafa Kemal'in numarası okunduğunda Kara Harp Okulu öğrencileri topluca ayağa kalkarak haykırılar:"İçimizde" diye.
Bu Türk Ordusunun, subayların ruhunun ifadesidir. Ne var ki, o Mustafa Kemaller-Kemal’in askerleri, içerde ve başka yoklamalara tabiler! Ama eminim, yılmadan, Mustafa Kemal’i anıyorlardır. Allah’ıma emanettirler!
Ve bugün “18 Mart”, ben “dünkü” 18 Martları ve zaferleri hatırlatmak istedim; O ”ruh” nerde?
Çölaşan gibi, soruyorum; Güvendiğimiz dağların zirvelerine karlar mı yağıyor? ***