30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Bugün - Dün - Yarın

Dünya tarihinde, ülkelerinde, eşi, enderi görülmemiş günler yaşıyoruz; askerlerimiz, bilim adamlarımız, gazeteciler, dedikodu-tezvirat-gizli tanık ve telefon dinlemelerinden “sızıntılı” iddialarla sonu, daha ne kadar süreceği belirsiz, davalarda yargılanıyorlar. Bu davaların, tarihimizde bir benzeri, belki, 1960 ertesindeki, Yassıada Mahkemeleri idi. Dünya tarihinde de, “Engizisyon" ve Rusya'daki “Stalin Mahkemeleri”!...

Ancak, tarihtekiler ve “Yassıada Mahkemeleri” ile bugünkü Mahkemeler arasında fark var: Bugün Türk Ordusunun komutanları, 364 muvazzaf komutanlarından 29’u tutuklu ve yargılanmakta. Ve o zamanlarda telefon-ortam dinlemeleri yoktu. Bugün, Türkiye’den başka hiçbir ülkede görülmemiş sayıda, binlerce kişi, yasal ve daha fazla, yasal olmayan “teknik takipte”!

MANGALDAKİ KÜLLER

Bu yazıyı yazarken, kulaklarım Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında. Hazret, her zamanki malum öfkesiyle, mangalda kül bırakmıyor, bugünkü olayları- yakın tarihteki, olaylarla, biri birine, karıştırıyor- “benzemeyenleri” benzetiyor.

Görülmekte olan davalar ve Soner Yalçın'ın “Odasının” basılması, tutuklanması hususunda da, “Yargının tasarrufudur” diyor… Ben de sorarım, bu “tasarruflarla” “biriktirilenlerle, neler ve kimler harcanacak?

Politikacı, Erdoğan’ın, bu söylediklerini söyler de, ülkenin tarafsız olması gereken Başbakanı – bir “Devlet adamı” hem savcı, hem yargıç gibi, masumiyet karinesine rağmen, böyle konuşur mu? Ama Erdoğan, yargıya müdahale ediyor; “ihsası reyden” öte, hükmü vermiş: Sanıklar, Suçlu! Ve bu “tasarruflarıyla” asıl Türk Ordusunu harcıyor!

SİLİVRİ’DEN MEKTUP

Aslında, bugünkü yazımda, şu sırada “Ergenekon kapsamında” yaşananları, yıllar, aylarca, mahkûm edilmeden içerde mahkûm yatan askerlerden birinin kaleminden dile getirecektim... Öyle de yapıyorum:

Bu, mağdur ve aksi ispat edilene kadar, masum emekli General, bana, özetle, şöyle yazmış:

Türkiye Cumhuriyetini korumaya kollamaya ant içmiş bir subay olarak, “KULAĞIM SENDE GÖZÜM DÜŞMANDA KOMUTANIM” şeklinde tekmili dinlediğimizde duygulanır, büyülenir, gururlanır ve hüzünlenirsiniz. Böyle görevlerin içinden buraya geldim. Burasını 20. atama yerim olarak kabul ediyorum. Burada da ATATÜRK’ÜN Cumhuriyeti’nin, vatanın bölünmez bütünlüğünün devamı için, asil Türk milletinin emrinde görev yapıyor gibiyim… Ancak bu çok güç şartlarda, ‘pes etti’ dedirtmemek için, her şeye tahammül ediyorum ve inatla direniyorum, direneceğim” diyor bu Türk Paşası. Paşa, mektubuna, 1937’de Rusya’da, Stalin Mahkemesi tarafından, yargılanan Azerbaycan’ın milli şairi Ahmet Cevat’ın şu mısralarıyla son vermiş. “ Desem meni öldüreler. Desem men ölürem.” Yani, “Desemde öleceğim demesende öleceğim.”

Bu “Mahkûm olmadan, mahkûm edilen”, Türk Generali, lütfetmiş bana 20 Aralık 2009 günü YENİÇAG’DA, 1936–1938 yıllarında Rusya’da Stalin döneminde yapılan yargılamaları hakkındaki yazımdan söz ediyor: Yazmıştım: “Hukuk’un siyasete alet edildiği davalar duruşmalar bana Kafka’nın yargılama romanını hatırlatıyor… Bu tür davalarda komutanların düzmece bir mahkemede seçme yargıçlar tarafından yargılanmalarını uydurma delillerle ve devşirme tanıkların, iftiracıların ifadelerine istinaden ölüme mahkûm edilmelerini hatırlatıyor…

Paşa mektubunda, kendisi gibi “içerde” bulunan Emekli Orgeneral Şener Eruygur'a tarizde bulunuyor: ”Orgeneral rütbesine gelmiş kuvvet komutanlığı yapmış idin. Emekli oldun ise, yağlı bir şirketin yönetim kuruluna girseydin. Gül gibi geçinecek bir gelirinde olurdu. Ben Galatasaraylıyım, Galatasaray’ın maçlarına da giderdik. Hatta askeri kampların iskelelerinden balık bile tutardık. Sizin neyinize idi ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİ yönetmek Size mi kalmıştı bölücülüğe karşı çıkmak. Size mi kalmıştı vatan satılıyor diye konferanslar vermek. Size mi kalmıştı PKK ile mücadele etmek. Siz burada düşüp yaralı olarak hastaneye kaldırıldıktan sonra. Satışların yayın organı olan bir gazete ne manşeti attı: “Kafalarını duvarlara vuruyorlar”… İşte bunu hazmedemiyorum yaralı asil komutanım.”

Bana bu mektubu yazan, beni ağlatan bu Paşa kim? Veli Küçük… Her "faili meçhul" taşının altında aranan ve peşinen mahkûm edilen General. Çok eski, dostum. Telefonlarımızı dinleyenler bilir, onunla hep dertleşirdik. Veli Küçük’ün, Giresun’da “Topal Osman” anıtını dikmesine destek vermiştim. Yüreğine sağlık Paşam!

YARININ SESİ

Evet, bunlar dün, bugün. Bir de “YARINI “ dinleyelim; Bana Almanya'dan yazan, “babacığım diyen, hiç görmediğim, fakat çok sevdiğim genç kızın, şu sözlerine… "Atamız, 1919’da İstanbul’dan Samsun’a oradan Ankara’ya yürümüş ve 1922’de “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz”dir emrini vermişti. Şimdi görevi Atamızın noktaladığı yerden devralmamız gerekiyor. O'nun Samsun'dan gelmesini beklemeyelim, biz O'na, Samsun'a doğru yürüyelim.”

Ben güzel kızımın sözlerine, ekleyim: İşte o zaman, “güneş ufuktan gene doğar”…
 

Yayın Tarihi : 19 Şubat 2011 Cumartesi 01:40:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?