31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Büyük Gözaltı - Büyük Uzlaşma


Türkiye üç dava arasında sıkışmış durumda : “AKP’nin Kapatılması davası – Ergenekon Davası ve DTP’nin kapatılması davası” …Bu davalar, bir çırpıda, ülkenin içinde bulunduğu açmazı ifade ediyor… Türkiye “Laik ve Üniter” ve gerçekten” Demokratik” bir Devlet olarak kalacak mı? İlk iki faktör yorumlanamaz; TC’nin “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel ilkeleri-temel taşları!” Ama gelin görün ki, bugün İktidar Partisi AKP bunları, “Demokrasi var” diye başka türlü yorumlamakta, aslında değiştirilmesini, , ,“tekliften” öte, “hileyi şerriye “ ve “takıye” yoluyla gerçekleştirilmek üzere! “Demokrasi”, AKP için, Erdoğan’ın ünlü sözleriyle, kendilerini amaçlarına taşıyacak ve son durakta inilecek “demokrasi tramvayı”!

Ve aynı tramvayı Bölücüler de -PKK/DTP kullanıyorlar: PKK bu sayede, TBMM’ne girdi! Ergenekon Davasına gelince, bana göre, bu dava da, bütün bu tehlikelere rağmen, Cumhuriyet’in, son sigortalarını gevşetmek ve ortadan kaldırmak “davası” -“balonu” –Ve herhalde artık bunca gayretten sonra, sekiz aydan, sonuna erdirilmesi, zorunlu! Yoksa her geçen gün, her yeni gözaltı gerginlikleri arttırıyor ve istenen uzlaşmayı güçleştiriyor!

Ve bir kör doğuşudur gidiyor! Bu doğuşun sonunun nereye varacağı da ortada… Bunu önlemek, için bu yumak, bu düğüm ya Hazreti Süleyman aklı ile ya de son çare olarak Büyük İskender’in “Kılıcı” ile çözülecek.

Hazreti Süleyman olsaydı “uzlaşın “der ve uzlaştırırdı ama O nerede ki, böylesine zıt akımları kontak yapmadan doğru mecralara soksun. Eğer Erdoğan “Süleyman” ise, uzlaştırıcı olmaktan çok uzak ve bence gerginliklerin asıl faili de o! Bunu kendisi de anlamıyor ve kabul etmiyor: sorumluluğu başkalarına ve şu sırada da medyaya atıyor!

Ya medya: ? “Bir kısım medya” yani İktidara, yalaka, çanaka olan medya, aslını, şu sıralarda hem Kapatma hem de Ergenekon davasında gösterdi …”Özetle bu köşelerdeki yazarlar AKP hakkındaki dava iddianamesinde “Partinin” Laikliğe karşı odak olmak” delillerinin, n gazete kesitlerinden ibaret olduğunu, söylüyorlar… Kayıtlarda bantlarda sabit olmuş bu sözler- gözle görünen irtica manzaraları ve barız kadrolaşma hareketleri delil değil mi? Bu sözleri yazarlar veya herhangi bir kişi söylemiş olsa başka… Ama Erdoğan, Gül, İktidar olmadan söyledikleri ve Partilerinin, kesinlikle, Atatürk’ten ve Cumhuriyetten yana olmadıklarını belli etmişlerdi –şimdi, iktidardaki icraat ve hareketleriyle belli etmeleri, yeter delil değil mi?

UZLAŞMA

Evet; Hazret Süleyman “uzlaşın” der ve şu sırada AKP’nin %47’sine karşı maalesef organize olmamış, 50 milyon insanı temsil eden, Sivil Toplum Örgütler, “uzlaşın” diye sağduyu çağrısı yapıyorlar… Umulur ki bu çağrının faydası olur olması da lazım. Ama ben, bedbin olmak bahasına, Türkiye’de zıtlar, zıt zihniyetler ve zıt çıkarlar arsında, kalıcı bir uzlaşmanın mümkün olabileceğine, inanamıyorum!

MEDYA

Bu konuda en önemli etkiyi yapması gereken medya, ama o da, kaç parçaya bölünmüş durumda. Önce, “Ergenekon Davasına” bakışlarından başlayarak… Bu dava konusunda, iddianame ortaya çıkana ve deliller sabit olana kadar art düşünceler peşin hükümlerle yazacakları yerde, bazıları ateşe, benzinle söndürmek istiyorlar.

Sorarım; uzlaşma isteyen bazı yazarlar, Genel Yayın Müdürleri, hatta Cumhuriyet Başsavcısının haber sızdırmakla suçladığı üç gazete dışındaki bazı gazeteler, bu suç duyurunsa, TCK’nin amir hükümlerine rağmen hala “Ergenekon Soruşturmasına” ait, “sızma ve süzme” haberleri manşetlerine taşıyorlar. Peşin hükümlerini ,"biz karar verdik bir kere gerçekler bizi ilgilendirmez" diye belli ediyorlar! Savcıları tenzih ederim ama içerden birileri ya ücret mukabili, ya inanç gereği, devamlı olarak yapıyorlar “sızdırma” işini, ! Dün de yazmıştım; Türkiye'nin altına, fesat bombaları yerleştiren ve uzlaşmaya engel olan, asıl “çete” bu! Savcılar, asıl bu suçu-suçluları, tahkikatın selameti için ortaya çıkarmalılar.***

Yayın Tarihi : 26 Mart 2008 Çarşamba 13:41:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hakem IP: 88.227.67.xxx Tarih : 27.03.2008 10:28:49

Halkın iradesiyle seçilmiş insanları pkk olarak değerlendirmek acizlik ve korkaklıktır.Kişi pkk lı olur hizbullahçı olur,bilmem ne olur bundan sana ne sen otur oturduğun yerde mhp ye öv milliyetçileri fosilleri pof pofla .Ama unutma kürt halkı dtp yi hep seçecek ve onlar bundan böyle sizin gözlerinizin içine bakarak mecliste olacaklar.Korkmayın,onlar senin mhp lilerinden daha medeniler.


El salud IP: 88.251.50.xxx Tarih : 27.03.2008 14:36:30

Türkiye demokrasi ile 1920'li yıllarda Mustafa Kemal Atatürk sayesinde tanıştı. Onun bir enkazdan modern bir devlet yaratma azmiyle Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Onun ideallerinin kendilerine ve amaçlarına hizmet etmiyeceğini sezen ülkenin doğusundaki ve batısındaki hainler, yeni doğmuş demokrasiyi daha kundağındayken boğarız düşüncesiyle isyanlar çıkarttılar. Hesaplayamadıkları tek şey Atatürk'ün kararlığıydı. Onun için bu isyanlar bastırıldı ve yakalan elebaşları ihanetlerinin bedelini hakettikleri şekilde ödediler. O gün II. Dünya savaşı sonrasında anlaşma masasında yaratılan devletler dışında Türkiye'nin komşuları hemen hemen günümüzdeki ülkelerdi. Yeni kurulan bir Cumhuriyetin kendisini yıkmaya çalışan hainlere karşı uyguladığı isyan bastırma yöntemleri ve uygulanan cezalar konusunda hiç biri sesini çıkartmadı. Oysa son 50 yılda ülkemizde batıdan esen ve daha fazla özgürlük getireceği varsayılan demokrasi rüzgarların etkisinde kaldı. Bu dönemde kimileri için demokrasi amaç olmaktan uzaklaşarak kendi hedeflerine ulaşımı kolaylaştıracak bir araç olarak görüldü. Bu dönemde en fazla demokrasi çığıtkanlığı da bu kişi ve yandaşlarınca yapıldı. Yıllarca padişahlıkla yönetilmiş, istila zulmü görmüş olan halkımızın bir bölümü, özgürlük sözcüğü ile kolayca kandırıldı. Sonrasının ne olacağını kestiremedikleri daha fazla özgürlükler istemiyle Atatürk'ün kurup kendilerine emanet ettiği Laik Cumhuriyet ve ilkelerinin bile terk edilmesine rıza gösterir oldular. İstem dışı da olsa verilen bu destek ülkemizi bugünlere getirenleri ümitlendirmişti. Sözüm ona batının en gelişmiş ve demokratik ülkeleride yaptıklarına alkış tutuyor, yeni önerilerde bulunuyordu. Sık sık onlara gidilip bir sonraki aşamanın planları onaylatılıyordu. Zafere ulaşmaları için şunun şurasında ne kalmıştı ki. Bu noktada Sayın kılıç'ın çizdiği resme halkımızın iyi bakması gerek. Arkasından da kendilerine şunları sormalılar, bizler seçtiğimiz lider ve ekibinden ne umuyorduk oysa ne bulduk. Kaçımız onların sofralarında kendisine yer bulabildi. Kaçımızın çoçukları onlarınkiler ile aynı koşullarda eğitim alma şansı bulabildi. Neden son yıllarda işsiz kalanlar hep biz ve bizim gibiler. Neden bizler çok çalışıp, çok vergi öderken milli gelir pastasından kısmetimize düşen küçük bir dilimle yetinmek zorunda kalıyoruz. Neden hovardaca harcanan kaynaklarımız ve düşünülmeden alınan borçlar nedeniyle çoçuklarımız hergün daha da artan borçla dünyaya geliyorlar. Bu böyle devam ederse bizden sonraki nesiller birgün mezarlarımıza gelip bize lanet mi okurlar yoksa hayır duası mı.