28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

'Çanakkale' Neden Geçilmemeli?

Dün, 18 Mart – 1915’teki deniz zaferini, o zamana kadar misli görülmemiş bir düşman armadasının, askerlerimiz, topçularımız ve denizcilerimiz tarafından bozguna uğratılmasının 91. yıldönümü idi…

Siperlerimiz, tabyalarımız üzerine tonlarca mermi yağdırılmasına rağmen ”Çanakkale” o gün de, Nisan’da yapılan çıkartmalar sonunda da “geçilemedi”… Kara savaşlarında, cephanesi tükenmiş birliğine, süngü taktıran ve “Size ölmeyi emrediyorum!” deyip, bu muharebelerin ve tarihin seyrini, değiştiren bir Yarbay – Mustafa Kemal - tarih sahnesinde güneş gibi parladı, Avrupa devletlerin, Türkiye üzerinde oynadıkları “Büyük Oyun” un 1919’dan sonra sahneye koydukları 2. perdesini, Anadolu’da bozguna uğrattı…

18 Mart ve sonrası, sadece bir kahramanlık- bazılarına göre de “hamaset” olayı - değildir: bugün de sürdürülen Avrupa “Oyununun” odak, dönüm noktasıdır… “Çanakkale”de bu “oyuna” karşı milli direnişin simgesidir. Yeni saldırılar karşısında “Çanakkale geçilmemelidir.”

BÜYÜK OYUN
Ezeli “Büyük Oyun?” nedir? Bu deyim benim icadım değil. Yabancı yazarlar, Büyük Avrupa Devletlerinin – İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’nın, l9. yüzyıl sonlarından itibaren, Orta Asya ve Ortadoğu’da ajanları vasıtasıyla oynadıkları, ölümcül rekabet ve nüfuz mücadelesine verdikleri isimdir… Bu “oyunda” Hindistan ulaşım yollarının ve sonra da petrol kuyularının kontrolü ve de “öleceği “ belli olmuş “hasta adam” Osmanlı İmparatorluğunun mirasının paylaşım vardı…Ve de, Türkler, “bir gün, canlanır ve birleşirler ve canımıza okurlar” korkusuyla, Türklüğü yere sermek maksadı da vardı. Sevr’de yapılmak istenen de bu idi! Bugün de, AB’nin maksadı bu!

BİR PİYES
Ben 19 yaşımda, Robert Kolej’deki son yılımızda, yazdığım ve sahneye konan ve Çanakkale Savalı esnasında geçen, “İnsanlar Niçin Yaşarlar?” adlı piyesi, Çanakkale’ de piyade teğmeni olarak yaralanmış babamdan aldığım ilham ve bilgilerle , yazmıştım. ”Büyük Oyunu” da, siperde “mülazımlar” arasındaki konuşmalarda, özetlemeye çalışmıştım;
Çanakkale saldırısının maksadı, ataerkil Türk korkusundan dolayı Türklüğün gücünü kırmaktı. Bunun için de, İngilizler, Fransızlar, Boğazları ve İstanbul’u, Ruslara ve Yunanlılara peşkeş çekmekte idiler… Fakat sonunda bu stratejik bölgeye, kendileri oturacaktı. Şimdi de, Boğazların güvenlik ve kontrolünü TC'ne veren Montrö analaşmasını değiştirmek, Ege ve Kıbrıs konusundaki hatta Karadeniz limanlarımız husussundaki, AB ve ABD dayatma ve tasavvurları bu tarihi emelleri çağrıştırıyor. Bu paranoya değildir!

ÇANAKKALE bir direnişin hem başlangıcı ve simgesidir ve “geçilmemelidir!” Fakat milletimizde bu gerçeklerin bilinci ve eski direniş ve mücadele gücü, irade ve inanç kaldı mı? Bazı gazete köşelerinde ve TV programlarında, ortaya atılanlara baktıkça doğrusu umutsuzluğa kapılıyorum… Hatta bu milli iradenin temeli, omurgası olan Ordumuzun da mücadele gücünü kırmak çabaları var…

Bakın, önceki günkü SABAH gazetesinde bir zat – adını da vereyim Emre Aköz, bu konuda YARIN ÇOK PALAVRA OLACAK başlıklı bir yazı yazmış… Bilmem neresine batmış ki , Çanakkale konusunda yazılıp, söylenecekleri, peşin hükümle “palavra” diye mahkûm ediyor.… Bilgi sahibi olmadan, okuduğu tek kitaba dayanarak, fikir sahibi oluyor, şehit, yaralı sayısının abartılmış olduğunu iddia ediyor. “Palavra” tabiri bu hassas konuya hiç yakışmıyor!

Sıkı durun, Aköz efendi, Mustafa Kemal’in Alman Komutanı Liman von Sanders tarafından “ atanmış” bir albay olduğunu öne sürüyor, adeta “Mustafa Kemal Çanakkale’deki, bin kusur subaydan ancak biri idi, zaferi de aslında evliyalar, enbiyalar, yeşil sarıklılar kazandı “ diyen malumlarla aynı paralelde! Hem Aköz yanılıyor; liği, Mustafa Kemal Anafartalar’da albay değil yarbaydı. Sonra terfi etti’ Ama daha önemli olan, yukarda anlatmaya çalıştığım gibi, O’nu inisiyatifi ve başarısı, Çanakkale Muharebelerin in seyrini değiştirdi. Bu yabancıların yazdıkları kitaplarda hep belirtilir!

Fakat Emre Aköz’ün, palavrası asıl Çanakkale Savaşının anlamı ve özü konusunda… Bu saldırıyı, Osmanlı İmparatorluğunun “emperyalist hayallerine, emellerine “ atfediyor’ Neresini düzelteyim? Ancak bu vesileyle bir hususu, açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Kısaca; Osmanlı hükümeti Birinci Dünya savaşına katılmadan önce müttefikler, Fransa, İngiltere nezdinde, onlara yaklaşma girişimleri yapmıştı, ama bu devletler, Hasta Adam- Osmanlı İmparatorluğunu paylaşmak. Bu arada İstanbul’u, Boğazları Yunanlılara ve Ruslara peşkeş çekmişler, vaatlerde bulunmuşlar, hatta gizli anlaşmalar da yapmışlardı. Bunun için de Cemal Paşa ve Maliye Nazırı Cavit Beyi istiskal etmişlerdi. İngiltere, millet bağışlarıyla İngiliz tezgâhlarında inşa edilmiş iki dretnotumuza el koydu.

Kısacası savaştan sonra Müttefikler kazandığa takdirde, ne olacağımız belli idi. Bunun karşısında, Enver Paşa, Talat Paşa ve Hükümet, naçar Almanya’nın oldubittisine razı olduklar ve o safta savaşa katıldılar… Bu, o sırada alınması zorlu bir riskti. Mustafa Kemal olsaydı, muhtemelen böyle bir riski almazdı, Ama, İttihatçılar, savaşı Alman-Avusturya Macaristan İttifakı kazanırsa, Turan yollarının açılacağını ve Türk Birliğinin gerçekleşeceğini umuyorlardı… Almanlara itimat caiz mi idi; başka mesele. Ancak, bu “milli umuda”, Ziya Gökalp’ın deyimiyle “mefkûreye”, “emperyalist emeller” demek ne kadar yakışık alıyor..ama cehaleti ve duyarsızlığı gösteriyor! Gelişmeler sonunda, Mustafa Kemal’in vizyonunu kanıtladı: ama Enver ve Talat Paşalara hain demek , büyük haksızlık!

Yayın Tarihi : 19 Mart 2006 Pazar 15:42:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?