Bu 29 Ekimde, Cumhuriyet bayramı, iddia edildiği gibi “büyük coşkularla” kutlanmadı… Sanki, Atatürk Cumhuriyetinin son bayramı imiş gibi bir endişe var bende! İstanbul’da Boğazda, AKP’li Belediye Başkanlığının düzenlediği muhteşem “ses ve ışık” gösterisi sanaldı, 2.Cumhuriyetin habercisi gibiydi.
Televizyonlarda güzel Cumhuriyet programları, bazı gazetelerde eskiden olduğu kadar olmasa da, Cumhuriyet kutlayan manşetler vardı... Ama buna karşılık mâlum TV’ler ve gazetelerde öyle programlar, O gazetelerde manşetler dahi yoktu!
Cumhuriyet Bayramı gecesi, Cumhurbaşkanının resepsiyonuna Yüksek Komuta heyetinin katılmaması, devletin tepsinde “çatlak” olarak değerlendiriliyor. Fakat aslında “çatlak”, törenlerde iktidar ile Komutanlar ve ana muhalefet Partisi CHP arasındaki bariz “soğukluk” hatta “dargınlık” fotoğraflara yansıdı. İnkar etmemek gerekir evet, devletin tepesinden aşağıya, halka kadar her alanda, Atatürk Cumhuriyetçileri ve “devrimcilerle”, karşıtları, TC’nin ve devrimlerinin, Ordu düşmanları arasında derin bir çatlak var!
Bu Komutanların “resepsiyona” katılmamalarıyla oluşmadı; orada görüntülendi! Eğer Yüksek Komuta heyeti Çankaya’da Gül’lerin “resepsiyonuna” katılsalardı bu “cali” bir gösteriş olacaktı! Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet “çıtkırım” değildi ama özellikle son sekiz yılda “kırılgan” oldu; Fay hatta kırılırsa ne olacak?
Bugün, bazılarının yaptığı gibi, “Resepsiyona” katılmadılar diye askerleri eleştirmek yerine, aslında, ülkeyi bu hallere kimin getirdiğini, milleti kimin böylesine böldüğünü, bunca yıldır rayına girmiş devrimlere karşı, aynı raya ters taraftan, “hızlı demokrasi tramvayını” kimin, kimlerin, kendi düzenlerine varmak için soktuğunu bilmek gerekir!... Erdoğan’ın tabiriyle “bir metrelik başörtüsüne” Türkiye’yi kimin taktığını da tespit etmek lâzım!
Eğer Komutanlar “kol kırılır yen için de kalır” veya “aman sorun çıkarmayalım, ”Vesayet” taslamayalım, “Cumhurun başına ve hasbel kader “Başkomutana” saygıda kusur etmeyelim” diye, resepiyona eşleriyle de katılsalardı “çatlak” böylece ortadan kalkacak mıydı? Hayır, daha da derinleşirdi! Askerler bu türbanlı Resepsiyona katılmamakla, Cumhuriyetin İlkelerini korumuşlardır… Kimse “onların üstüne ne vazife” demesin, asli görevleri bu! Eğer bu görevi ihmal etselerdi, Atatürk Cumhuriyetinden, devrimlerden taviz vermiş “antlarına” ihanet etmiş olacaklardı… Karşı taraf ta “Orduyu gene dize getirdik” diye övüneceklerdi. Ve hakikaten de Ordu bir defa daha, “dize getirilecek” öyle olacaktı.
Eğer söz konusu “Türkiye Cumhuriyetinin” ilelebet payidar olması ise, “respsiyon” ayrıntı ve şeytanlıklar da bu ayrıntıda. Kısacası, Erdoğan, yanaşmaları ve yalakaları, ne derlerse desinler, Komutanlar, Mustafa Kemal’in askerleri, doğrusunu yaptılar ve bu sefer “sarı öküzü” sırtlanlara vermediler!
Malum ve yanaşma yazarlar, “Askerler bunalıma yol açtılar” diyesiler: Evet bundan sonra “çatlak” belki derinleşecek… Ama fay hattının kırılmasını, depremin TC.’ni yıkmasını bekleyeceğimiz yerde artık “inceldiği yerden kopsun” demek gerekiyor! Ve “halatı” o kadar incelttiler ki!
En önemlisi “Ergenekon” iddiaları ve pespaye dedikodularla, ülkenin altındaki fay hattı daha da kırılgan oldu… Referandum halkı böldü, yargı bölündü, başörtüsü bence kasıtlı olarak böldü. Şimdi bütün bunları yapanlar “çatlaktan” dolayı Atatürkçülere çatmasınlar!
Şu bağlamda, Cumhuriyetle doğan, Atatürklü yıllarının coşkusuyla büyüyen, anılarıyla yaşlanan ben Cumhuriyetin ilerisi konusunda çok karamsarım… Bakalım, Turgut Özakman’ın yeni Cumhuriyet kitabında anlamlı olarak boş bıraktığı sayfaları, 2. Cumhuriyetçiler nasıl dolduracaklar?
Karamsarım ama, 29 Ekim’de, özellikle ANITKABİR ve bazı kutlamalarda umut ışıkları gördüm… Biz uzatmaları oynayanlar Atatürk’ün, yaptığı gibi Cumhuriyeti gençlere emanet ediyoruz… Önümüzde 19 Mayıs, 23 Nisan var. Biz yorulduk siz yürüyün gençler. Gün doğmadan neler doğar!
YOK MU-YÖK MÜ?
YÖK Başkanı Yusuf Özcan ANITKABIRE çıkarken ayağı kaymış sonra da, Mozoleye çıkamamış. Okullarda Başörtüsünün yolunu açan Özcan’ın “ayakkabım kayıyor” lâfı bahanedir. Güngör Mengi’nin dediği gibi çıkamamıştır; çünkü yüzü tutmamıştır! Çıksaydı, Atatürk’ün ruhu daha da beter çarpardı! ****