18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Çengel ve Ağaçlar

Ben de, sevgili dostum Hasan Pulur gibi, 17 Aralık’a kadar AB konusunda yazmamaya karar vermiştim, ama işte duramıyorum; hele “Brüksel Çocuklarının” yazılarını okudukça…Kimi, Avrupalıların ayak oyunlarını tevil etmeye ve Zirvede verilecek karara kulp takmaya çalışıyor…Kimi,  AB’ne girmeyi biz istedik, katlanacağız diyor…Bazıları da, Antalya’daki .” “Güller bahçesine”,  yani “cambaza” bakmamızı istiyorlar.. Diğerleri topu taca atıyorlar.. Bazıları da, bilmem imana mı gelmişler, yoksa Brüksel’deki patronlarını uyarmak mı istiyorlar; “Türk halkı artık bıktı” mesajını veriyorlar.

ŞEYTANIN DEDİĞİ

Ama bir “ Brükselcinin", yazısına, bu sefer, doğruları yazdığı için, doğrusu, hayret ettim; Yalım Eralp, ne de olsa Hariciye kökenli; KRAL ÇIPLAK başlıklı yazısında, AB’nin asıl amacının, sonunda, Türkiye’yi “imtiyazlı ortak yapıp kontrol altında tutarak, istediği zaman da , Türkiye’nin konumundan ve askeri gücünden yaralanmak olduğunu, adaylar arasında, Türkiye’ye farklı muamele yapıldığını” söylüyor…Yani benim de hep yazıp söylediklerimi teyit etmiş. Bir eksiği var; AB’nin bunları yaparken TC Milli-Üniter Devletinin temellerini oyduğunu teğet geçmiş, zira bu onu hiç kaygılandırmadı!

AB HAZIMSIZ!

Eralp, taslakta , AB’nin “ hazım kapasitesinden ” – bu “ kapasıte” , diğer adaylar konusunda söz konusu edilmediği halde Türkiye için söz konusu yapılmasını da yadırgamış… Bunu Chirac da söyledi; “Türkiye AB ‘ne girmeye hazır olabilir, ama AB , Türkiye’yi almaya hazır değil!” dedi. Başka bir deyişle “hazım kapasitesi müsait değil” - Daha başka bır AB , Türkiye karşı “hazımsız”- Avrupalılarım boğazında kalmazsak, maazallah , kabız olacaklar!

Şeytan eski diplomat, bir şeye daha dikkati çekiyor; hele metne, bır de “imtiyazlı ortaklık” ifadesi de girer ,Türkiye de ,bu koşullarda müzakereler başlamayı kabul ederse, artık müzakerelerin ağırlığı ,alıştıra alıştıra , imtiyazlı ortaklığın koşullarının tartışmansa kaydırılacak. Ve Avrupalıların bu çerçevede istedikleri de taviz olacak.

Eralp’ın dediği gibi, AB , Türkiye’yi tam üye yapmadan, “imtiyazlı ortaklıkla” elinde tutmak istiyor. Tabii yutarsak; ama bizimkiler sonunda bir kulp takıp - bu yola girmeyi kabul ederlerse hiç şaşmam. Çünkü daha şimdiden son “iyi haber”; “Müzakere tarihi verecekler!” Ölümü gösterdiler şimdi bizi sıtmaya alıştıracaklar. Brüksel’den “Müzakere tarihi aldık” diye şan ve şereflerle dönecekler ve anlı şanlı medyamız da artık bunu pompalamaya başlar. Diğer koşullar veya “ tavsiyeler” mühim değil; bunlar ucu açık müzakere sürüngenlinde kotarılır - üyelik garanti edilmese bile!

Zaten bir süredir . “Bır defa Müzakerelere başlansın” demeye de başlamışlardı. Taslaklar savaşı şimdi o sürüngenlikte,dayatmalarla devam edecek:

MÜZAKERECİLİK

Rahmetli, üvey anam Füreya bana, “Çok çalıştım ama seni solcu yapamadım” diye hayıflanırdı. Dış görevlerimde Hariciyeciler arasında çok yaşadım ve onlarla beraber çalıştım, ama beni profesyonel formasyonlarına uyduramadılar- tam diplomat olamadım….

Hariciyeciler arasında profesyonellikleri deformasyona uğramış ve şimdi köşe yazarlığı yapan bazıları vardır, ama Hariciyecilerimizin, büyük çoğunluğu gerçekten düzgün, başarılı ve vatansever profesyonellerdir.

“Müzakere”, diplomasinin , olmazsa olmaz temel işlevidir ve bizimkiler de müzakerecilikte diğer ülkelerin diplomatlarına , elhak, taş çıkarırlar. Ne var ki, çoğu zaman, işin aslını, ruhunu bırakıp, müzakereciliğin cezbesine kapılırlar. .

AB konusunda ayakları yere basan, bilgili ve vatansever eski diplomat şimdi köşe yazarı sevgili bir dostum, bile bana “müzakerelerden kaçmak olmaz , hele başlasın dediklerimizi yaptırırız” diyor. Diplomatik anlamda müzakere hele belgeler, nihai metinler üzerindeki diplomatik müzakereler-sanki bir tenis maçındaki gibi yürütülür “ ben şu cümleyi çıkarırsam sen de o cümleyi çıkar..”ve” kelimesini ı, buraya, “fakat” şuraya koyalım” vb…şeklinde …Sonra da “adamları yendik” diye başarı ilan edilir ,fakat çoğu zaman daortaya çıkan metinler, belgeler her taraf çekilebilecek gibi, “ne şiş yansın ne kebap,” misali muğlak olur…Zaten,özellikle BM kararlarında, arzu edilen de budur….

Ancak AB ile müzakerelerde bu “ spor”, bu satranç oyunu mümkün mü? Bir defa adamlar “ ya kabul edersiniz , ya da edersiniz” diyorlar: “Müzakere” bunun neresinde? Müzakere edilecek şey de BM belgesi,karar tasarısı filan değil ; Türk milletinin geleceği- varoluşu söz konusu!
“Cengelin” içindeki çeşitli türlü yılanlar ve canavarlar müzakereler başladıktan sonra ortaya çıkacak. Cengele bakmaktan bu “ağaçların" farkında değiliz. Şimdi taslaklarla , öne sürülüp geri çekilen, sonra gene ortaya çıkarılan “*tavsiyeler”, asıl o zaman, on onbeş yıl sürecek sürüngenlikte ensemizde boza pişirilerek, dayatılacak.

Hep soruyorum, kimse cevap vermiyor; diplomatlarımızın müzakerecilik becerileri müsellem olsa bile- o “cengelde” yeterli ve başarılı olabilirler mi?_Hem, bu ölümcül oyunda milletimizin kaderini bugünkü ve yarınki,türlü çeşitli, Avrupalılara emanet edebilir miyiz? Edebiliriz diyenler beri gelsinler!

Bu müzakere sonunda üye olup olmayacağımızı bır tarafa bırakıyorum. Sonunda AB ne hal alacak? Milli Devletlerin üstünde hatta onları silecek bir “Birleşik Avrupa Devletleri” kurmak istiyorlar. Türkiye,milli egemenliğinden, bayrağından İstiklal Marşından vazgeçip, bu “Birleşik Devletlerin” bir eyaleti olmaya razı olacak mı.? Biz "hamaset" erbabı, asla razı değilizdir ama “ticaret” erbabı razı olur! Ve işte, fay hattı da buradan geçiyor ya !…

Yayın Tarihi : 10 Aralık 2004 Cuma 23:57:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?